Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin ilk rocker'ı, ilk hippisi, ilk uzun saçlısı, ilk elektro gitar sahibi. Lakabı ‘‘Baba’’. Deniyor ki, Amerika'da Zappa neyse, bizde de Erkin o. Erkin Koray, bugünlerde ‘‘best of’’ hazırlığı içinde. Bir de eski arkadaşlarıyla bir grup kurmayı planlıyor. Erkin Baba'yı kimi, ‘‘Çöpçüler’’, ‘‘Feshupanallah’’, ‘‘Arap Saçı’’ gibi hicranlı, kimi ‘‘Krallar’’ ‘‘Deli Kadın’’, ‘‘Gaddar’’ gibi rock tadındaki şarkılarıyla seviyor. Kırk yıldır tükenmeyen bir kitlesi var. Koray sevilmekten, ilgi görmekten memnun, ama herkesin onu sevmemesinden daha da memnun. ‘‘Dün piyasaya çıkan kızlardan daha az kazanıyorum’’ diyor, hemen ardından ekliyor: ‘‘E tabii. Benim çok kazanmam zaten uygun olmaz. Benim gibi bir adam çok kazanırsa ya bu memlekette bir gariplik vardır, ya bende bir gariplik başlamıştır.’’
Erkin Koray, ‘‘bazı şeyler hiç söylenmemeli’’ diyor. Dediği gibi de yapıyor. Anlatmadığı onlarca hikayeden biri şöyle: Koray, 1971 yılında, o zaman Hey Dergisi'nde muhabir olan Arda Uskan'la Cannes Film Festivali'ne gider. Kısa film gösterimlerinde, John Lennon ve Yoko Ono'nun çektikleri bir film de vardır. Film, Ono ve Lennon'ın sarılmasıyla başlar. Sonra kamera uzaklaşır ve ekranı beyazlık kaplar. Bir dakika, üç dakika, beş, on dakika. Perdede ne bir hareket ne de ses vardır. Sabrı taşan seyirci salonda bulunan Ono ve Lennon'ı yuhalamaya başlar. Küfredenler olur. Bu arada perdede birden bire güneş görünür. Lennonlar'ın kamerayı balona bağlayıp gökyüzüne saldıkları anlaşılır. Film bitince Lennon'la Yoko Ono, sinirli biçimde fuayeye çıkarlar. Arda Uskan ünlü çiftle bir röportaj yapmak ister, ama ortam o kadar gergindir ki, bir türlü yanlarına gidemez. İş, Erkin Koray'a düşer. Koray, Lennon'ın yanına gider, kulağına iki kelam eder ve ertesi gün için röportaj randevusunu alır. Arda Uskan, orada Lennonlar'la röportaj yapan tek gazeteci ünvanına sahip olur. Hikaye burada bitiyor. O tarihten bu yana herkes Erkin Koray'a, John Lennon'ın kulağına ne fısıldadığını soruyor. Koray söylemiyor. Neden? Çünkü bazı şeyler söylenmemeli! Usuldendir dedim, ben de aynı soruyu sordum. Tabii ki bana da söylemedi. Allah biliyor ya, öğrenmek de istemezdim. Mesela, öyle dememiştir ya, ‘‘biz Türkiye'den geldik, sizinle röportaj yapmak istiyoruz’’ demiş olsa ve bunu açıklasa, düşünün hepimizdeki hayal kırıklığını! Demek ki neymiş? Bazı şeyler söylenmemeliymiş!
Erkin Koray, Fransa'da Kanada'da, Almanya'da yaşadığı hippi hayatını, Ankara asfaltlarına çaktığı anılarını, hele hele yaptığı iki evliliği ve kız arkadaşlarını anlatmıyor. Karısını, sevgilisini anlatan erkeği de pek tutmuyor. O zaman anlattıklarıyla ve Ada Müzik'ten çıkan Gökhan Aya-Münir Tireli'ye ait ‘‘Bir Erkin Koray Kitabı’’ ile yetineceğiz.
KONSERLE GELEN İLK BAHAR
1941 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi konservatuarda piyano hocalığı yapan Vecihe Hanım'dı. Babası Enver Bey, demiryollarında müfettişti. 1943'te aileye kardeş Korkut da katıldı. Anne, çocuklarına küçük yaştan itibaren piyano dersleri verdi. Koray'ın müzik hayatı Bachlar'la Beethoven'larla böylece başlamış oldu. 15 yaşında Alman Lisesi öğrencisiyken hayatına giren rock'n roll, bir daha onu hiç bırakmadı.
Erkin Koray okuldaki iki arkadaşı ve kardeşi ile birlikte bir grup kurdu, ilk konserini 1957'nin 29 Aralık'ında Galatasaray Lisesi'nde verdi. Bu konser onu bugün bile heyecanlandırıyor olsa gerek, bu günü hayatındaki ilk dönemeç olarak kabul ediyor: ‘‘Daha sonra iki baharım daha oldu. 1966'da Almanya'dan dönüp hard rock'a başlamam, 1974'te ‘‘Şaşkın’’ plağının çıkması. 90'lı yılları ise sonbaharım olarak kabul ediyorum. Bundan sonrası Güner Ümit'in deyimiyle olsa olsa karnıbahar olur.’’
Koray 17 yaşında, rock'n roll'u yalnızca yapmak değil yaşamak da isteyince evden ayrıldı. Müzikten para da kazandığına göre, kendini aramak için yollara düşmesinin önünde bir engel yoktu. Alman Lisesi'nin atom mühendisi olmak isteyen parlak öğrencisi Erkin, böylece tarihe karıştı.
Hayatının bundan sonrası, hızlı, karışık, inişli çıkışlı... Bir gün kral dairesinde en pahalı şampanyaların içildiği, ertesi gün kumsalda beş parasız kafaların çekildiği bir hayat. Bir dönem yakın arkadaş olduğu alkolle ilgili komik bir anısını şöyle anlatıyor: ‘‘Bir televizyon programına çıktım. Bir de astrolog var konuk olarak. Burcumu sordu, yengeç dedim. Başladı anlatmaya; güzel yemek yapar diyor, ben yumurta bile kıramam. Evine bağlıdır diyor, ben gezgin bir adamım. Böyle saydı saydı, tutturamadı. Ben de, yok hayır bilemediniz diyemiyorum, ama biraz geriliyorum. En sonunda astrolog, ‘yengeç burcu çok sıvı kullanır', dedi. Heyecanla, ‘hah, şimdi oldu işte' dedim. Öyle güldük.’’
Diskografisinde 45'liklerden ve albümlerden oluşan 41 adet çalışma var. Bunların yarısını solo olarak, geri kalanını da çeşitli tarihlerde kurduğu beş ayrı grupla yaptı. 1974-84 arasında Almanya'da yaşadıktan sonra daha çok solo çalıştı. Erkin Koray solo çalışmalarını kendi ürettiği seslerini yüklediği meşhur klavyesiyle yaptı.
Yaptığı röportajların, hakkında yazılanların onu anlatmadığını, anlatamadığını düşünüyor. Haklıdır da. Peki sizi nasıl anlayacağız deyince, bunun ancak kendi yazacağı bir kitapla olabileceğini söylüyor. Ama şu an yaşadığı hayatta ona vakti yok. Eğer bir gün Aknediz sahillerine yerleşirse, belki. Anlayacağınız, ya müziği bırakıp kendini yazmasını bekleyeceğiz, ya da şu anlaşılma meselesini bir kenara atıp yaptığı yeni bestelerin keyfini çıkaracağız. Tabii kararı biz değil, o verecek!
Vecihe Hanım ilk çocuğunda kız beklerken, Erkin gelmiş. O da bir heves, altı aylık oğlunu kız gibi giydirip hatıra fotoğrafını çekmiş.
Erkin Koray askerlik öncesinde, evden ayrılıp kendi başının çaresine baktığı yıllarda.
Erkin Koray (sağda), ‘‘fotoğraf çektiriyorsak gülmemiz mi lazım’’ der gibi bakarken, kardeşi Korkut, hınzır hınzır gülümsüyor.
Cebinde beş kuruş olmadan gittiği Paris'te gerçek bir hippi gibi yaşadı. Bir okul gibi gittiği bu yolculukları ‘‘ruhunu terbiye etme’’ olarak tanımlıyor. Oralarda yaşadıklarını ise bir Allah bir de o biliyor (arkada sakallı).
Erkin Koray, 1975 yılında birlikte çalıştığı davulcu Nihat Örelel ile (soldan ikinci) bugünlerde tekrar biraraya geliyor.
Yıllar sonra anne Vecihe Koray ve oğlu tekrar piyanonun başında.
Erkin Koray, ikinci evliliğinden dünyaya gelen Damla'nın herşeyi; babası, annesi, öğretmeni.
İki baba: Erkin Koray ve Orhan Gencebay, geçmişte zaman zaman bir araya gelip müzik konusunda fikir alışverişinde bulunmuşlar.