Bundan iyisi İsveç’te Nobel

Güncelleme Tarihi:

Bundan iyisi İsveç’te Nobel
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2001 02:16

Orhan Pamuk İstanbul'un bir adasına kapanmış, yeni romanını bitirmeye çalışıyor. Ama aklı burada, New York'ta. Çünkü bugün, siz bu yazıyı okuduktan bir kaç saat sonra, Amerika'da da bir kaç milyon insan, New York Times'ın kalın pazar sayısını alacak, kitap ekindeki kapak konusunu okuyacak.

Okurlar, kapağını Amerikalı olmayan bir yazara nadiren açan Book Review'da ‘‘Benim Adım Kırmızı/My Name Is Red’’ ile karşılaşacak. Roman okurlarla da bir kaç gün önce buluştu. Edebiyat çevreleri yazarın bu son romanla ABD'deki satışlarını ikiye üçe katlayacağını düşünüyor.

Orhan Pamuk

ABD’de eleştirmen filtresinden geçmek gerekiyor

Türkiye'yle kıyaslayınca kitabınızın Amerika'da yayımlanmasından daha çok heyecan duyuyorsunuz sanki. Daha çok mu önemsiyorsunuz Amerika'yı?

- Evet açıkçası çok heyecanlanıyorum. Henüz Amerika'da Türkiye'de olduğu kadar çok okurum yok. Ama İngilizce yayımlanmak bütün dünyaya seslenmek olduğu için heyecanlanıyorum biraz. Biraz da şundan; Frank Sinatra'nın şarkısındaki gibi: İnsan New York'ta başarıya ulaşırsa bütün dünyada başarıya ulaşır. Edebiyatta başarı herşey değil, ama hiç bir şey de değil elbette. Bir de tabii Amerika'da eleştirmenler kitabı daha iyi inceliyor, daha ayrıntılı yazıyor ve sizin ününüzle uğraşmıyorlar.

Amerika'da eleştirmenleri Türkiye'deyse okurları daha çok önemsiyorsunuz diyebilir miyiz?

- Olabilir. Ama her zaman hedef okura ulaşmaktır. Amerika'da eleştirmenler okuru yönlendiriyor. Kitabımı popüler medyada ustalıkla tartışıyorlar. Bizde en parlak eleştirmenler bile medyada ve okur karşısında etkisiz. Türkiye'de medya aracılığıyla doğrudan okurlara seslenebiliyorum. Amerika'da eleştirmen filtresinden geçmek gerekiyor.

Nobel konusu açılınca kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

- Bu konuda yorum yapıp sonra mahcup olmaktan korkuyorum. Bazen bu ödül yalnızca birisinin çok iyi yazar olduğunu söylemek için duygusallıkla kullanılıyor.

Diyelim ki kitap Amerika'da çok başarılı oldu. Bu başarı sizi nasıl etkileyecek? Daha mı çok çalışacaksınız yoksa biraz gevşeyecek misiniz?

- Tabii ki durdurak bilmeyen hırsım yüzünden daha çok çalışacağım! Şu anda İstanbul'un bir adasında, bir köşeye kendimi kapatmış, aralıkta yayımlanacak kitabım için günde 12 saat çalışıyorum. Ama çalışıyor gibi hissetmiyorum kendimi. Roman yazarken oyuncaklarına dalıp gitmiş bir çocuk gibi hissediyorum kendimi.

GEORGE ANDREOU / Pamuk'un Editörü, Random House Grubu Knopf Yayınevi

Daha politik yazsaydı Nobel’i almıştı

Orhan Pamuk'la nasıl tanıştınız?

- Orhan'ın Amerika'daki ajanı tanıştırdı. İki kitabını yayımlamayı önerdim. ‘‘Benim Adım Kırmızı’’ bunların ilki. Diğeri de şu anda yazmakta olduğu. Tanışmamız bir buçuk yıl önceye dayanıyor.

Orhan Pamuk'un Türkiye'de bir yayınevinden diğerine geçişi edebiyat dünyasında küçük çapta bir sansasyon yaratmıştı. Size transfer oluşunun hikayesi nasıl?

- Buradaki transferi de yayın dünyasında kayda değer bir olaydı. Orhan'ın eski yayıncısı Farrar, Straus&Giroux iyi bir yayınevi. Biz Knopf Yayınevi olarak daha önce basılmış bir yazarı, ancak çok daha iyi yapacağımıza inanırsak transfer ederiz. Eski yayınevi Orhan Pamuk'a Amerikan kitap pazarında bir yer açtı. Ama ben onun daha fazla potansiyeli olduğuna inanıyorum. Bana göre ‘‘Benim Adım Kırmızı’’ Pamuk'un en iddialı kitabı. Ticari anlamda da potansiyeli var. Farrar, Straus&Giroux en seçkin yazarlarından birini kaybetmekten hoşlanmadı tabii.

Orhan Pamuk size göre tipik bir yazar mı? Ama önce sizin 'tipik yazar' tarifiniz nedir?

- Böyle bir tarifim yok, ama Amerikalı yazarlara pek benzemediğini söyleyebilirim. Pamuk, tarih, felsefe, dil gibi konulara derin bir entelektüel ilgiyle yaklaştığı gibi şair özellikleri de taşıyor. Böyle çok fazla yazar yok. Zaman zaman onun zor bir yazar olduğu söyleniyor. Borges'le Nabokov'la karşılaştırılıyor. Bu bir yanıyla onu yücelten, ama öte yandan da okurların gözünü korkutan bir karşılaştırma.

Hep güzel şeyler söylediniz.

- Peki kötü bir şey söyleyeyim o zaman. Aslında bu kötü mü bilmiyorum ama bir çok yazar gibi Orhan da çok fazla işinin içinde yaşıyor. Aklı hep işinde. Bu durum bazen gerçek hayatla ilişkisini koparabiliyor. Böyle durumlarda yazarlarla ilişki kurmak zor olabiliyor.

New York Times Book Review'da kapak bir yazar için ne anlama geliyor?

- Bir yazarın başına gelebilecek en heyecanlı şeylerden biri. Özellikle edebi bir yazar için. Yazarın önemli olduğunun en üst düzeydeki göstergelerinden biri. NY Times kitap eki ABD'de kitap dünyasına yön veren en önemli medya. Editörleri kapağa çıkaracakları kitaba karar verirken bazı kriterlere bakarlar. Büyük tartışmalar yaratan bir konu hakkında yazılmış bir kitap kapak konusu olabilir. Ama eğer edebi bir eseri kapak yapıyorlarsa bunun bir tek anlamı vardır: Bu kitap edebi anlamda başarılı, okumaya değer. Bu yüzden de çok önemli.

Orhan Pamuk'un, Amerikan kitap dünyasında, diğer yabancı yazarlar arasındaki yeri nedir?

- Amerika'daki en başarılı yabancı yazarlar İngilizler. Çünkü İngilizce yazıyorlar. Eğer İngilizce yazmıyorsanız işiniz çok da kolay değil burada. Ama Orhan'ın en tepedeki yazarlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Eleştirmenler onun önemini kabul etmiş durumda. Satış anlamında potansiyelinin tamamı kullanılmış değil. Ümidim bu kitabın ve sonrakinin daha öncekilere göre çok daha fazla satması.

Amazon'da okuduğum bir yazı Orhan Pamuk'un bu kitapla patlayacağını söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

- Evet bu laflar edildi. Soru şu; çeviri bir yazarın ‘‘patlamış’’ sayılması için kaç satması gerekir? Bence 20 bin satsak bile bu çeviri bir yazar için patlamadır. Ama ben daha çok satacağına inanıyorum.

Sizce Orhan Pamuk Nobel alacak mı?

- Kim bilir? Son on yılda Nobel alanlara baktığımızda adı hiç duyulmamış yazarlar olduğunu görürsünüz. Nobel komitesi ülkeler arasında bir denge gözetiyor. Orhan politik bir yazar değil. Daha politik yazsaydı belki şimdiye almıştı Nobel'i. Böyle açıklanmamış bazı kriterler var.

KİTABIN İNGİLİZCE ADI TARTIŞILDI

Orhan Pamuk, ABD'deki editörünün de söylediği gibi mükemmelliyetçi bir yazar. Romanları başka dillere çevrilirken de çok titiz davranıyor. ‘‘Benim Adım Kırmızı’’nın İngilizce çevirmeni, birkaç aday arasından seçildi. Kitabın adının ‘‘My Name is Red’’ olmasına karar verildi. Ancak Amerikalı Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü Walter Andrews ‘‘Bence 'red' değil, kesinlikle 'crimson' olmalıydı’’ diyor. ‘‘Red deyince Amerikalıların aklına ilk gelen kızıl saçlı bir İskoç olacaktır. Crimson ise tam da kitapta sözü edilen kırmızıdır.’’ Çevirmen Erdağ Göknar da aynı kanıda; ancak editör Andreou, yazarı ve çevirmeni 'red' konusunda ikna etmiş. Editör ‘‘Crimson daha edebi bir kelime gibi duruyor. Ama 'red' daha gizemli bir kelime. İçinde tehlike barındırıyor’’ diyor.

ÇEVİRMEN 4 ADAY ARASINDAN SEÇİLDİ

Yaptığı çeviriyle Amerikalı eleştirmenlerden büyük övgüler alan Erdağ M. Göknar (35), ABD'ye göç etmiş bir anababanın oğlu. ABD'de ingiliz-Amerikan Edebiyatı okuduktan sonra, Fullbright bursuyla bir süre Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk edebiyatı üzerine çalıştı. New York'ta çeşitli dergilerde editörlük yaptı, Özbekçe'den hikayeler çevirdi. Benim Adım Kırmızı yayımlandığında, Orhan Pamuk aralarında Erdağ Göknar'ın da bulunduğu dört kişiden örnek çeviri istedi. Sonunda Göknar seçildi. Part-time bir çalışmayla birbuçuk yılda çeviriyi tamamladı. ‘‘Türkçe metnin tarih dokusunu İngilizce'ye aktarmak için söz dizimiyle oynamak gibi çözümler üretmem gerekti. Bazı kavramların da kültürel karşılığı olmadığı için (nakkaş, bohçacı, enişte gibi) farklı farklı çözümler düşünmek zorundaydım. Örneğin hem ‘‘Allah’’ hem ‘‘God’’, hem ‘‘enişte’’ hem ‘‘uncle’’ sözcüklerini kullandım. Yabancı okura yol göstermesi için harita ve kronoloji ekledim. Romanın dili, konunun işlenişi ve cümle yapısı bir yandan çeviriyi zorlaştırırken diğer yandan işi daha ilginç kılıyordu. Bir sonraki romanını da seve seve çeviririm.’’ Erdağ Göknar'ın kendisi de şu anda bir roman yazıyor. Romanda bir Türk profesör, bir Amerikalı yazar ve bir kadın sanatçı, değişik nedenlerle Türkiye'ye geliyorlar. Aşk, kimlik, kültürlerarası ilişkiler, arada kalmışlık ve oryantalizm gibi temalar işleniyor romanda. Ve hiçbiri Amerika'ya geri dönmüyor.

Minyatürde cinayet

ABD'nin yaşayan en büyük romancılarından John Updike, aynı zamanda New Yorker Dergisi'nde de yazılar yazıyor. Benim Adım Kırmızı'yı derginin okurlarına tanıtan yazı da onun imzasını taşıyor. Updike yazısına ‘‘Murder in Miniature’’ (Minyatürde Cinayet) adını takmış. Bu başlık romanın konusunu (nakkaşlar arasındaki bir cinayet olayı) özetliyor ama, bir yandan da romanın yazımındaki minyatür titizliğini çağrıştırıyor. Updike, Orhan Pamuk'un diğer beş romanını kısaca hatırlattıktan sonra ‘‘Benim Adım Kırmızı’’yla Thomas Mann'ın Dr. Faustus'u arasında bir paralellik kuruyor: Mann, Dr. Faustus'da Alman ulusunun ruhunu nasıl müzik aracılığıyla anlattıysa, Pamuk da Benim Adım Kırmızı'da, kendi ulusunun ruhunu minyatür aracılığıyla anlatıyor. Romanı enine boyuna tartışırken, Orhan Pamuk'un bellibaşlı temalarından biri olan ikilik teması (özellikle Doğu-Batı) üzerinde duruyor. Ancak karakterlere de eğiliyor ve romanın başlıca kadın kahramanı olan Şeküre'nin kitapta estirdiği farklı havadan söz ediyor: Şeküre'nin sesinde kitap romantik bir özellik kazanıyor. Yazının sonunda ise, birçok okurun bugüne kadar açamadığı bir kilidi açmaya çalışıyor. Kitabın adı neden Kırmızı? İşte Updike'ın çözümü:

‘‘Başlığın neye işaret ettiğini çözemedim. Kendi bağımsız araştırmalarım sonucu, III. Murad'ın ‘uzun kırmızı (kızıl) bir sakalı' olduğunu öğrendim, ama galiba asıl kaynak romandaki kahvehane monologlarından birinde. Bu bölümde Kırmızı konuşuyor, ikinci cinayette kullanılan tencerenin içindeki boyanın rengi. Kan rengi olduğu için övünüyor: ‘‘Böylece ben renklendirdikçe sanki áleme 'ol' derim ve álem benim kan rengimden olur. Görmeyen inkár eder, ama her yerde ben varım.’’ Başka bir deyişle dünyanın adı, Kırmızı'dır.’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!