Güncelleme Tarihi:
Anayasa Mahkemesi'nin 42. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nde tören düzenlendi.
Törene, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Yargıtay Başbakanı Eraslan Özkaya, Danıştay Başkanı Önder Çetinkaya, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, Askeri Yargıtay Başkanı Hakim Tuğamiral Ferhat Ferhanoğlu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı Hakim Tuğgeneral Erol Alpar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Ankara Valisi Yahya Gür ile diğer davetliler katıldı.
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başlayan törende Başkan Bumin bir açılış konuşması yaptı.
Bumin, bu çağda giderek yargıya daha çok önem verilerek, toplumların gelişmesinde yargının önemli etkisi bütün ülkelerde kabul edilmişken, Türkiye'de hakim ve savcılık mesleğine verilen önemin azaldığını belirtti.
Bumin, iyi yetişmiş ve yabancı dil üzerine eğitim görmüş hukuk fakültesi mezunlarının artık hakimlik ve savcılık mesleğine girmeyi düşünmediklerini kaydetti.
Hakimlerin, görevlerini başarmada, vicdan ve seciyelerinin başlıca teminat olduğunu vurgulayan Bumin, hakimin herhangi söyleneni gereği gibi dinleyip anlayabilmesi için herhangi bir sıkıntı ve üzüntüsünün olmaması, yani iç huzurunun bulunması gerektiğini dile getirdi.
Bumin, ''Şayet hakim, asgari ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip değilse, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, kendisini ruhi bakımdan işine veremez'' dedi.
ARA ÇÖZÜM YOLLARI
Bumin, şöyle konuştu:
''Mahkemelerdeki dava adedinin azaltılabilmesi için, ihtilafların mahkemeye taşınmasını engelleyecek, ara çözüm yollarının geliştirilmesi gerekir. İdari yargı alanında da yıllardır pek çok sempozyumda, konu işlendiği halde bir türlü hayata geçirilemeyen ombudsman kurumunun faaliyet geçmesi durumunda, idari yargı yerlerine yapılacak başvurularda önemli miktarlarda, azalma olacaktır.
"HSYK'NIN YAPISI DEĞİŞTİRİLMELİ"
Bumin, şöyle devam etti:
''Anayasa ve uluslararası anlaşmalardaki emredici kurallara karşın, Türkiye'de yargının bağımsızlığı ve hakim teminatını zedeleyen ve yürütme karşısında yargıyı korumasız bırakan düzenlemeler ve oluşumlar bulunmaktadır.
Bunların başında hakimlerin özlük haklarıyla ilgili tüm kararları almaya yetkili kılınan ve kararları yargı denetimi dışında bırakılan, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSYK) oluşumu ve kararları üzerinde yürütmenin temsilcisi olan Adalet Bakanı'nın etkisi gelmektedir.
Nitekim, AB Komisyonu tarafından hazırlattırılan, Türkiye Cumhuriyeti'nde Yargı Sisteminin işleyişi isimli raporda da Türk yargısının kabul edilemeyecek oranda, Adalet Bakanlığı'nın siyasal iradesinin etkisinde kalmaya devam ettiği belirtilmiştir.
Tüm eleştirilere rağmen, bugüne kadar, HSYK'nın oluşumu değiştirilmemiş, teftiş kurulu ile sekreteryanın Adalet Bakanlığı tarafından yürütülmesine devam edilmiştir.''
YARGITAY VE DANIŞTAY ÜYELİĞİNE SEÇİME ELEŞTİRİ
HSYK'nın yeniden oluşturulduğu 1981 yılından bugüne kadar kendisinden beklenen düzeyde hizmetler veremediğini ifade eden Bumin, HSYK'nın Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçim kararını eleştirdi.
Bumin, ''Kurulun, bakanın katılımı olmaksızın yaptığı bir tek seçim bulunmamaktadır. Bu durum dahi, üye seçiminin kurulun diğer işlerinin tümünden çok daha önemli olduğunun göstergesidir'' dedi.
Yüksek mahkemeye üye seçiminin objektif ve genel değerlendirme esaslarına göre yapılamadığı, kimi yakınlıklar ve durumlar nedeniyle tarafsız kavranılamadığı kanaatinin yaygın olduğu görüşünü ifade eden Bumin, şunları söyledi:
''Yargıtay ve Danıştay üyesi seçimine ilişkin kararlarda, 1981 öncesi ve 1981 sonrası oluşan kurulların yaptıkları değerlendirmelerin, objektif olamamasının nedeninin, başta kurul üyelerinin kurumlarındaki gelecek beklentileri olmak üzere, birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla olan yakın ilişkilerinden kaynaklandığı bilinmektedir.
Bu nedenlerle Yargıtay ve Danıştay'a üye seçiminin genel objektif değerlendirme esaslarına göre yapılmasını sağlayacak yasal önlemler gecikmeksizin alınmalıdır.''
YOLSUZLUKLA MÜCADELE
Bumin, konuşmasında yolsuzluklarla mücadele konusuna da değindi.
Yolsuzluğun, vatandaşların, devlete, hukuka ve siyaset kurumuna olan güven duygusunu zedelediğini kaydeden Bumin, bu nedenle yolsuzluklara karşı, etkin bir mücadelenin yapılması gerektiğini vurguladı.
Bumin, yolsuzluk sorunu sadece cezai yaptırımlarla çözülemeyeceğinden, konunun siyasi sosyal ve ekonomik boyutlarının da göz önünde bulundurulması ve yolsuzlukla mücadelenin tüm toplumsal alan ve kesimleri de içerecek şekilde yapılması gerektiğini belirtti.
YARGITAY ÜYELERİNE RÜŞVET İDDİASI
Bumin, bu bağlamda; son aylarda Yargıtay üyesi kimileri hakkında rüşvet suçlamaları nedeniyle başlatılan soruşturma ve kovuşturmalarda çok dikkatli olunması yargı mensuplarına kamuoyunda küçük düşürecek davranışlardan özenle kaçınılması gerektiğini söyledi.
Mustafa Bumin, ''Kuşkusuz ki bu tür eylemler varsa yasal gereği derhal yerine getirilmeli, geç kalınmadan soruşturma ve cezai kovuşturma sonuçlandırılmalıdır. Ancak, henüz sanık durumunda dahi olmayan bir yüksek mahkeme üyesinin suçsuz olması halinde tüm aile fertleriyle birlikte telafisi olanaksız biçimde manevi çöküntüye uğratacak zamansız ve gereksiz açıklamalar yapılmamalıdır'' diye konuştu.
"ULUSLARARASI ANLAŞMALAR ÖNCELİK TAŞIMALI"
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, uluslararası sözleşmeler ile iç hukukun çatışması halinde uluslararası anlaşmaların öncelik kazanması konusuna değindi.
Bumin, Anayasa'nın 90. maddesine uluslararası anlaşmaların, ulusal yasalara göre uygulamada öncelik taşıdığına ilişkin bir hükmün konulması gerektiği ifade etti.
2001 yılında bu yönde değişiklik yapılmak istendiğini, ancak bunun gerçekleşemediğini anımsatan Bumin, bu değişikliğin gerçekleşmemesinde ''egemenlik hakkının devredileceği'' yolundaki görüşlerin önemli oranda payının olduğunu ifade etti. Bumin, şöyle konuştu:
''Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) yasa üstü kural niteliği tanımak, uygar bir toplum içinde insanca yaşabilmek için, kendi temsilcimizin de yargıç olarak yer aldığı uluslararası mahkemenin yetkilendirilmesidir.
"ANAYASA'NIN 90. MADDESİ DEĞİŞTİRİLMELİ"
Aksi takdirde ülkemiz aleyhine yapılan başvurular üzerine AİHM, ihlal kararları verecek, bu kararlar nedeniyle devletimiz tazminat ödemek zorunda kalacak ve ulusal mahkemelerce yapılan yeniden yargılamalar sonucu çoğu kararlar da değiştirilmiş olacaktır.
Bu nedenlerle, bütün bu zararlı sonuçların kaldırılması için, Anayasa'nın 90. maddesinde gereken değişiklik yapılarak, en azından AİHS ve benzerlerinin ulusal yasalarımıza göre önceliği olduğu kuralına yer verilmelidir.''
''PARTİ BAŞKANI CUMHURBAŞKANI OLURSA''
Bumin, Anayasa Mahkemesi'nce hazırlanan ve mahkemenin yeniden yapılandırılarak TBMM'ye de üye seçimi yetkisi veren değişiklikleri anımsattı. TBMM'ye üye seçimi konusunda tanınan yetkinin Anayasa Mahkemesi'ni siyasallaştıracağı yönündeki eleştirilere değinen Bumin, şöyle devam etti:
''Bu oluşum itibariyle Anayasa Mahkemesi'nin siyasallaştığını söylemek ne dünyadaki örnekleri ile ne de gerçekler ile bağdaşmamaktadır. Kaldı ki bugün yürürlükte olan şekliyle Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden 4'ünü doğrudan, geri kalan 11 üyeyi de gösterilen adaylar arasından seçtiğine göre gelecekte bir siyasi parti genel başkanının Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Anayasa Mahkemesi'nin daha az siyasallaşacağı söylenemez.''
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru (anayasa şikayeti) hakkı tanınmasına ilişkin değişiklik önerisine dönük eleştirileri de anımsatan Bumin, bazı Avrupa ülkelerindeki benzer uygulamaları dile getirdi.
ANAYASA MAHKEMESİ'NE BİREYSEL BAŞVURU ÖNERİSİ
Bumin, şunları kaydetti:
''Anayasa şikayeti AİHM'e başvurabilmenin ön koşulu olarak kabul edildiğinde, kuşkusuz ki bu mahkemede Türkiye aleyhine açılacak davalarda önemli miktarda azalma olacaktır.
Anayasa şikayeti ilke olarak klasik haklarla sınırlı tutulmuş, böylece AİHM uygulamalarıyla da paralellik kurulmak istenmiştir. Anayasa şikayeti yönteminin sağlıklı ve etkili şekilde işlemesi, başvuru ve görüşülebilirlik koşullarının belirlenebilmesini, bu koşulların bir ön inceleme aşaması ile değerlendirilmesini ve Anayasa Mahkemesi'nde buna uygun bir yapılanmaya gidilmesini gerektirmektedir.
İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması gereken en yüce değerler olduğunun kabul edildiği günümüzün hukuk devletinde, bu tür gelişmelerin gerisinde kalınamaz. Anayasa şikayeti yolunun kabulü halinde Anayasa Mahkemesi'ne diğer yüksek mahkemelerden daha üstün bir statü tanınacağı biçimindeki çağdaş gelişmelere uygun olmayan, gerçeklerle ve ülke çıkarlarıyla bağdaşmayan görüşte isabet yoktur.''
''HOŞNUTSUZLUK VE SIZLANMALAR''
Bumin, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararlarına karşı yapılan başvurular sonucu yabancı bir ülkede yabancı yargıçlar tarafından verilen kararlara karşı duyulmayan ''hoşnutsuzluk ve sızlanmaların'', bu yüksek mahkemelerin seçtikleri üyeler tarafından oluşan Anayasa Mahkemesi'ne karşı ileri sürülmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağını ifade etti. Anayasa Mahkemesi Başkanı Bumin, şöyle konuştu:
''Esasen unutulmamalıdır ki, Türkiye'de yıllardır anılan yüksek mahkemelerin kararlarını kaldıran bir başka yüksek mahkeme de vardır. Bu da Uyuşmazlık Mahkemesi'dir. Zira Uyuşmazlık Mahkemesi, hüküm uyuşmazlığının varlığı halinde yargı yerlerinden birinin kararını kaldırabileceği gibi, ikisinin kararını da kaldırarak yeni ve değişik bir karar verebilir.
“YÜKSEK MAHKEME ÜYELERİ DUYGUSALLIKTAN ARINMALI”
Hukuk alanında çağın gerisinde kalınmaması için özellikle yüksek mahkemelerin başkan ve üyeleri, her türlü duygusallıktan kendilerini arındırmalı ve hukukun gelişmesi yolundaki çabaları engellememelidir.
Çağı yakalamak amacıyla yapılan anayasal ve yasal değişikliklerin bu türlü davranışlarla önünün kesilmesi girişimleri, bugüne kadar ülkemize yarar sağlamadığı gibi, bundan sonra da kuşkusuz ki sağlamayacaktır.''
Bumin, konuşmasında ayrıca, bu yıl içinde emekliye ayrılan Anayasa Mahkemesi üyelerine bundan sonraki yaşamlarında mutluluk diledi.