Güncelleme Tarihi:
Arınç, öğlen namazını Rifat Hisarcıklıoğlu Camisinde kıldı ve cemaatle bayramlaştı.
Daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, bir gazetecinin, "Ramazan Bayramı olmasına rağmen Gazze'deki insanlık dramı devam ediyor. Özellikle çocuk ölümlerinin sayısının 250'yi aştığı söyleniyor. BM okulları dahi İsrail tarafından vuruluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Gazze'de yaşanan olaylar büyük bir trajedi. Çocukların vefatı, her yerin gelişigüzel bombalanması, şehir zaten ayakta kalmadı, bir evden bile neredeyse 20 ölü çıkıyor olması, BM'ye ait binalar da dahil olmak üzere okulların, hastanelerin, ambulansların hedef alınması tam bir vahşet, tam bir gaddarlık. Bir taraftan ABD, bir taraftan BM, bir taraftan Türkiye'nin, Filistin'in, Katar'ın, Mısır'ın dahil olduğu bir takım çalışmalar kapsamlı bir ateşkese yönelmişken ve İsrail de güya 24 saatlik bir ateşkesi kabul etmişken, eskisinden daha şiddetli bir şekilde devam ettiğini görüyoruz. Bu bir devlet terörüdür, bir katliamdır. Soykırım kelimesinden hoşlanmıyorlar ama, yaptıklarını tarif edecek veya söyleyebilecek başka bir kelime bulmak mümkün değil. Bundan dolayı büyük üzüntü duyuyoruz. Türkiye diplomasiyle, dış politikasıyla, gücüyle bu vahşeti durdurabilmek için büyük gayret sarf ediyor.
“İSRAİL, MAALESEF AA'NIN BULUNDUĞU BİNAYI DAHİ BOMBALAMIŞTIR”
Bildiğiniz gibi en son onlarca, yüzlerce çocuğun öldüğünün yanı sıra bizim Anadolu Ajansımızın Gazze'deki binası yerle bir edildi, bombalandı. Tabii, önceden tedbir olsun diye oradaki muhabir arkadaşlarımızı binayı boşaltarak, başka bir yere taşımıştık. Ama dünyada genel geçer kurallar vardır. Bazı yerlerin savaşta dahi olsa bombalanmaması için koordinatlar verilir, gerekli taraflara bütün dünyada ilan edilir. Bunları bilmesine rağmen İsrail, maalesef AA'nın bulunduğu binayı dahi bombalamıştır. Bir arkadaşımız da bildiğiniz gibi yaralandı. Bu bizim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil, mahallinden temin ettiğimiz serbest gazeteciydi. Ağır bir şekilde yaralandı. Şu anda, herhalde sabah saatleriydi, Genel Müdürümüz aradığında, Refah kapısından Mısır'a geçişin, oradan da gerekiyorsa ambulans uçakla tedavisinin yapılması için getirileceğini duydum. Arkadaşımıza da geçmiş olsun diyorum.
Ramazanda ve bayramda, geçmişte müşriklerin bile haram aylar diye bildiği ve kan dökmediği aylarda maalesef İsrail şiddetinin dozunu gittikçe artıran bir katliamın içerisinde. Engellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunların hesabının sorulması gerektiğini düşünüyorum. Ama öncelikle bir ateşkes, bombaların yağmasının durması ve arkasından da kapsamlı bir ateşkesin kabul edilmesi. Türkiye'nin hedeflerinde bu var."
"GAZETECİLERİ DE GÖZÜ GÖRMÜYOR İSRAİL'İN"
Arınç, "İsrail, Gazze'de gazetecilerin ülkeyi terk etmesini istedi. Basın özgürlüğü kapsamında bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, insanın hayat özgürlüğü kalmayınca basın özgürlüğünün de kalmadığını belirterek, "Gazeteciler, üzerlerine 'Press' üniformasını giydikten sonra, gazeteci kimliğini taşıdıktan sonra, her zaman özgürce görevlerini yapabilmeli. Bu dünyada genel geçer kurallardan bir tanesidir. Ama bu İsrail için geçerli değil. O önüne kim gelirse onu öldürmeyi, şu anda, düşünüyor. Dolayısıyla gazeteciler için ayrı, özel bir özgürlük alanından bahsetmek mümkün değil" diye konuştu.
Türkiye'de ve dünyanın başka yerlerinde gazetecilere özgürlük konusunda seslerini çok yükselten birtakım kuruluşlar bulunduğunu ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
"Türkiye'de de 'Basın özgürlüğü yok, çünkü içeride 13 kişi var, 15 kişi var' diye sürekli rapor yayınlayan birtakım kuruluşlar, buna Amerika'da, İngiltere'de, dünyanın birçok yerindeki kurumları da dahil ediyorum, acaba bu konuda ne düşünüyorlar? Niçin Gazze'de, niçin Filistin'de, niçin İsrail'in bombaladığı yerlerde 'Gazetecilere, basına özgürlük' yok denildiği zaman seslerini yükseltmiyorlar? Bu çifte standarttan kurtulmaları için aslında çok daha yüksek sesle haykırmaları lazım. Onlar yapmıyorsa biz Türkiye'den söyleyelim, bu insana karşı bir şiddettir, insanı yok etme endişesidir veya düşüncesidir. Bunun içine nasıl siviller, kadınlar, çocuklar giriyorsa, gazetecileri de gözü görmüyor İsrail devletinin. Dolayısıyla bunu lanetliyorum. Bütün dünyada ibretle takip edilmesi gerektiğini söylüyorum."
KAHKAHA TEPKİSİNE CEVAP
"Bursa'da yaptığınız bir konuşmada, kadınların kahkaha atmasına ilişkin sözleriniz üzerine sosyal medyada bir kampanya başlatıldı. Bu konuya açıklık getirmek ister misiniz?" sorusu üzerine Arınç, Bursa'da bayramın birinci günü, bayramlaşma töreni yapıldığını hatırlattı.
Arınç, şöyle devam etti:
"Şükrediyorum ki bir buçuk saate yakın konuşmayı tamamen veren haber kanalları olmuş, buna çok mutlu oldum. Çünkü bizde bazı insanlar bir buçuk saatlik bir konuşmadan sadece bir yarım cümleyi alarak bunun üzerine eleştiri ya da hakaret yapabiliyor. Bir buçuk saatlik konuşmadan bazılarının anladığı sadece kadınlar sokakta kahkaha atmasın sözüdür. Ne kadar iğrenç, ne kadar çirkin, ne kadar temelsiz bir yakıştırmadır, o konuşmamı dinleyenler bunun esasen farkına vardılar. Bunlara ayrıca cevap vermeye tenezzül etmem. Çünkü söylediğim sözlerin çok doğru olduğuna, bunun toplumda da büyük ölçüde paylaşıldığına inanıyorum. Ben sözünün arkasında duran bir insanım. Yeter ki benim konuşmamın tamamını dinlesinler, orada herhangi bir şekilde yaşam tarzına müdahale var mıdır, yok mudur, bunun kararını insanlar kendi vicdanlarıyla versinler."
Orada yaptığı konuşmayı özetleyen Arınç, konuşmasının bir bölümünde AK Parti'nin cumhurbaşkanı seçimindeki hedefini anlattığını, sadece AK Partililerin değil, herkesin çalışkan, başarılı, dürüst, mert bir Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'a oy vermesi gerektiğini söylediğini aktardı.
“BANA GÖRE FAYDALI BİR KONUŞMA YAPTIM”
Bayramlaşmada insana dair de konuşma yapılması gerektiğini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnsanın kalbine, ruhuna giden yollarda da bir iki şey söylemek lazım. Dolayısıyla konuşmanın bir yarı bölümünde de toplumda bir yozlaşmaya dikkat çekmek istedim. Bunu zaman zaman da yapıyorum, uyuşturucu, alkol bağımlılığı vesaire. Bir taraftan da eğitimdeki çarpıklıklar. Bir taraftan da bizim için özellikle inancımızın ortaya koyduğu bazı değerler. Muaşeret kuralları, şimdi onlara örf, adet diyoruz, görgü kuralları diyoruz. Bunların toplum hayatımızdaki yeri. Oradan girerek bana göre faydalı da bir konuşma yaptığımı düşünüyorum ama bütün bu konuşulanları yok farzederek sadece kadınların sokakta kahkaha atmamasını istemek, bunu söyleyen bir insanın gerizekalı olması lazım. Kendi açımdan söylüyorum. Ben sadece onu konuşmuşsam orada çok yanlış bir iş yapmış, çok zeka dışı, akıl dışı bir iş yapmış olurum. Orada şunu söylemek istedim; Bir, bizim bir inancımız, ahlak sistemimiz, muaşeret kurallarımız var. Toplumda bir şeyin suç olması için illa Türk Ceza Kanunu'nda yazılı olması şart değil. Etik dışı, moral dışı veya ahlak kuralları dışı herhangi bir davranış olursa da bu suç olmasa da ayıp olur, çirkin olur, yakışıksız olur. Dolayısıyla siyasette de etik mutlaka olmalıdır, bürokraside de davranışlarımızda da mutlaka etik kuralları olmalıdır. Bunları da bana göre güzel misallerle anlattım."
“BEN ORADA ASIL ERKEKLERİ DE MUHATAP ALIYORUM KENDİME”
Orada söylediği şeyin sadece kadınlara yönelik birkaç hatırlatma olmadığını ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
"Lütfen bir daha dinlesinler ve lütfen bu eleştirileri yapanlar benim konuşmamı ister instagram'a, ister twit hesabına, ister facebook'a, istediği yerden koysunlar. Ben orada asıl erkekleri de muhatap alıyorum kendime. 'Siz de iffet denen bir şeyi bilmelisiniz, haya, edep denen bir şeyi bilmelisiniz. Eşlerinize sadık kalmalısınız, sizin işiniz zamparalık yapmak değil, sadakat, sevgi denen bir şey var nedir bu kadınlara karşı acımasızlığınız, bu sokaklarda dövülenler, işlenen cinayetler, ahlak dışı birtakım davranışlar' diye ben esas kendi hemcinslerimi kendime muhatap alıyorum ancak ben inanın şu ana kadar gözyaşlarıyla telefon açıp da 'ruh dünyamızı söylediniz, gerçekten güzel şeyler anlattınız' diyenlerin yanında birtakım tivit hesaplarında birtakım başka yerlerde bunu alay konusu yapanlar var. Benim sözüm onlara değil ki onlar hayat tarzı olarak belli bir şeyi seçmişler. Ben bugüne kadar bak bu yaşıma geldim, 20 senedir parlamentodayım, kadınları küçümseyecek, alçaltacak, onları rencide edecek bir şey söylemedim ki, kadınların kahkaha atmasının yasak olduğunu ifade edeyim. Benim burada genel geçer kurallar içinde söylediğim şey, insanların etik davranışlar içinde bulunmasıdır. Bunun birinci derecede muhatabı bizleriz, yani erkekler. Şüphesiz bundan hepimizin ders alması gerek ama toplumda hiçbir şekilde sınır tanımayan, cinsel özgürlükten başlayarak her şeyi her yerde yapabileceğini düşünen insanlar var. Sözüm onlara değil, beğenmem ama ağzımı da açmam."
"BEN SİZİ ÇOK İYİ TANIYORUM BUNLARIN HEPSİ YAPAY KAHKAHALARDIR"
Eğer ağzını bugüne kadar açmış olsaydı, kahkaha atarken fotoğraflarını kendisine gönderen insanların her birini yüz defa eleştirmiş olacağını kaydeden Arınç, beğenmediği şeyler olsa bile onların hayatını, kendi özgürlük alanları olarak gördüğünü söyledi.
Bazı sanatçıların kahkaha atarken fotoğraflarını çektiğini ve kendisine gönderdiğini bildiren Arınç, bunların bazılarının yapay kahkahalar olduğunu vurguladı.
Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle devam etti:
"Ben sizi çok iyi tanıyorum bunların hepsi yapay kahkahalardır. Gerçek hayatta kahkaha atmak şüphesiz insanı çok rahatlatır, mutlu eder. Bunun da her yerde gerekli olduğunu düşünüyorum ama sizin kahkahalarınız yapay çünkü sizler öyle bir dünyada yaşıyorsunuz ki sizlerle konuşulduğu veya röportaj yapıldığı zaman hepiniz sevgisizlikten şikayet ediyorsunuz. Hepiniz, sevgilinizin veya eşinizin size sadakatından şüphe ettiğinizi düşünüyorsunuz. Hepiniz, şöhreti yakaladığınız zamanlar da oldu ama şöhret elinizden gittiği zamanlarda da içkiyle, alkolle ya da böyle yapay kahkahalar atarak kendinizi fark ettirmeye çalışıyorsunuz.
“DİREĞİ GÖRDÜĞÜ ZAMAN DAYANAMAYIP DİREĞE ÇIKANLAR...”
Ben sizi tanımıyor muyum zannediyorsunuz? Siz samimi, güzel gülücüklerle, kahkahalarla, biz her zaman sizlere her zaman saygı duyuyoruz ama bu yapaylıklar size de yakışmıyor çünkü toplumda ahlak, inanç değerlerine eşlere olan sadakati, bağlılığı bir kenara atarak evliyken çocuğu dahi olmuşken kocasını bırakıp sevgilisiyle tatile çıkanlar sonra pişti oldu haberleri, birbirlerine el sallamalar, aynı mekanda yan yana oturmalar veya Allah saklasın, direği gördüğü zaman dayanamayıp direğe çıkanlar... Böyle bir hayatın içinde siz olabilirsiniz, biz böyle bir hayatın özlemini çekmiyoruz, böyle bir hayatın da içinde değiliz. Size kızmanın ötesinde belki ancak acıyabilirim. Ağlamam, ağlama ancak güzel yerlerde olur. Sizin halinize ancak ağlanabilirse, acınabilirse bu yerini bulur diye düşünüyorum."
"Benim sözüm 76 milyon insana" ifadesini kullanan Arınç, bu toplumu var eden değerlere herkesin sahip çıkması gerektiğini dile getirdi.
Bu eksikliklerden Hükümet ne kadar kusurluysa onun sorumluluğunu kendisinin aldığını söyleyen Arınç, ancak bunun sadece hükümetin devletin işi değil, anne ve babaların, büyüklerin, küçüklerin de işi olduğunu anlattı.
"BEN BİLİYORUM Kİ ZİNA BENİM İNANCIMDA YASAKTIR"
Bülent Arınç, toplumda çocukları, evlerde, okullarda iyi bir eğitimden geçirmek gerektiğine, böylece yanlışlıkları işlememiş olacaklarına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Ben biliyorum ki zina benim inancımda yasaktır. Ben de zinaya karşıyım çünkü toplumda nesli bozan, nesli bozma ihtimali olan en büyük cürüm ve ayıp zinadır ama bir hukukçu olarak da biliyorum o zaman da parlamentodaydım, 95-96'dan bu yana Türk Ceza Kanunu'nda zina suç olmaktan çıktı ve Avrupa Birliği müktesabatı içinde de bu tekrar suç olmadı. Ona üzülebilirim ama böyle bir kanun teklifini böyle bir tasarıyı da bugüne kadar getirmedim. Türkiye'nin geldiği bir noktada belki bunun yapılıp yapılmayacağını aklımla düşünebiliyorum ama ben bireysel olarak, bir Bülent Arınç olarak, kendim, eşim, çocuklarım ve çevremde zina fiilinin işlenmemesi gerektiğini düşünürüm bunun için de telkinde bulunabilirim."
Bugün konuya ilişkin yazılar okuduğunu, bu yazıların büyük bir kısmının hakaret içerdiğini, bunların belli çevrelerden olduğunu belirten Arınç, Gülay Göktürk'ün de kendisini eleştirdiğini ancak çok seviyeli bir eleştiri olduğunu ifade ederek, Göktürk'e teşekkür etti.
Böyle eleştirilere ihtiyaçları olduğunu kaydeden Arınç, "Yazısını sevmem, beğenmem, bu yazısı itibariyle söylüyorum ama seviyeli bir eleştiri yapana da başımızın üstünde yeri var" dedi.
Arınç, konuşmasında, kadınların toplum içinde kahkaha atmalarının, başı ve sonu itibariyle bir araya getirdiğinizde bunun bir ayrımcılık olmadığını, kadına yönelik bir eleştiri, bir küçümseme olmadığını herkesin çok iyi bileceğini vurguladı.
Birtakım internet siteleri ve dışarıya servis yapanlara seslenen Arınç, şöyle devam etti:
"Benim sözlerimi 76 milyon paylaşır çünkü hayatında ve ruh dünyasında buna yer vardır. Eğer buradan birtakım servislerle İngiltere'de, Amerika'da veya başka basın organlarında Türkiye aleyhine 'hükümetin sözcüsü bile böyle laf söyledi' diye birtakım servisler yapılıp, haberler yaptırma gayreti varsa hiç uğraşmasınlar önce o basın organlarına dönsünler desinler ki; 'sizin Gazze'de yaşananlardan haberiniz var mı? Bin 200 insanın öldüğünü, bunlardan yarısından fazlasının bebekler ve çocuklar olduğunu biliyor musunuz? Niye onların fotoğrafları yok gazetenizde? Niye oradan haberler yok da bir insanın söylediği sözün sadece bir cümlesini alarak ona değer veriyorsunuz, utanmıyor musunuz?' demeye hakları olması lazım."
"AĞANIN ELİ TUTULMAZ"
Cumhurbaşkanı seçimlerinin yaklaştığı hatırlatılarak, Başbakan Erdoğan'ın alacağı oy oranının anketlerde yüzde 55 civarında göründüğünün belirtilmesi üzerine Arınç, "Asgari, asgari. İnşallah bunu aşacağız. Ağanın eli tutulmaz. Ağa millet. Millet hepsini verir Allah'ın izniyle" dedi.
"Kendisini yüzde 60'ta gören bir başka aday var" ifadesini kullanan Arınç, şunları kaydetti:
"Dün de beni bazılarının eleştirmesine hiçbir şey demiyorum, gülüp geçiyorum, onların hallerine de acıyorum doğrusu. Ama CHP'den galiba bir genel başkan yardımcısı, bir bayan, bir kadın siyasetçi diyeyim isterseniz, çok da fazla tanıdığım yok. Beni protesto etmeleri için kadınlara çağrıda bulunuyor. Siz de duydunuz mu? Oy kullanmak için oy kabininin arkasına geçen kadınlar kahkaha atsınlar diyor. Neresinden tutalım bu lafın şimdi. Eğer kahkaha atarak oylarını kullanacaklarsa aynı kahkaha atanların oy sonuçlarını da beklemesini tavsiye ederim. Akşam sandıklar açıldığında kahkaha atarak oy verdikleri adayların 30'larda, 25'lerde, 5'lerde, 6'larda kaldıklarını gördükleri zaman samimiyseler bir de feryat etmeleri lazım. İkincisi eğer bu kadın siyasetçi tavsiyesinde samimiyse bence her sandık bölgesine bir ambulansla bir doktor da göndermek lazım. Yani oy kabininde yüksek sesle kahkaha atmak Türkiye'de ilk defa olacak. Yani bir aklından zoru mu var diye endişeye düşenler böyle bir tıbbi müdahaleyi de gerekli görebilirler. Hanımefendi kendine gel. Yüzde 55 diyorsunuz değil mi inşallah aşacağız. Bugün için bu, çok daha iyi olacak."