ANKARA
Oluşturulma Tarihi: Ocak 15, 2009 00:00
Eski Başbakan ve Rize Bağımsız Milletvekili Mesut Yılmaz, Ergenekon davası sürecinde yaşananlara çok şaşırmadığını söyledi, "Beni asıl şaşırtan olayları Başbakan’ken yaşadım. Bugün yaşananlar, o dönemin hafriyatı, uzantıları, artıkları olabilir" dedi.
Yılmaz, önceki akşam NTV’de Can Dündar’ın sunduğu "Neden" programına katıldı. Yılmaz, özetle şunları anlattı:
MİT’in içinde büyük yozlaşma
Başbakanlığımda da gözledim, MİT’in içi karmakarışıktır. MİT’in en önemli pozisyonlarında görev yapmış insanlar, daha sonra anılarını yazıyorlar. O anıları okuduğunuz zaman o kurumun içindeki yozlaşmanın hangi boyuta vardığını görüyorsunuz. Türkiye’de maalesef bir dönemde, hukuk dışı yollardan bir terör mücadelesi yapılmıştır. Bunun sonucunda, bu duruma göz yuman kurumlar zaman içerisinde yozlaşmışlardır; bunun enstrümanı olarak kullanılan kişiler zaman içinde devletin başına bela olmuşlardı. Bu kadar olayların içinde yaşamış birisi olarak Susurluk olayının gladyo ile benzerliğini ortaya koyacak hiçbir belgeye ulaşmadım.
ASALA’ya karşı özel birim vardı
12 Eylül döneminde ASALA terörüne karşı emniyet bünyesinde 40-50 kişilik özel bir birim oluşturuluyor. 1993-1994’de Çiller’in başbakanlığı döneminde, bu Özel Harekát Dairesi Güneydoğu’da PKK terörünü bastırmada önemli bir rol oynadı. Ama hukukun dışına çıkıldı. Bu insanların ufak bir bölümünün Susurluk dediğimiz o rezaletin aktörleri olması sonucunu doğurdu. Kurumlar, daha önce bunları meşru amaçlarla desteklemiş olmaktan ötürü bunları deşifre etmek istemediler, bunlara mümkün olduğu kadar sahip çıkmaya çalıştılar. Dönemin hükümeti, sahip çıktı, en azından bazı şeyleri görmezlikten geldi.
Demirel’e ilettim
Ama anamuhalefet lideri olarak o zaman bana bu konuda emniyetin içinde bir takım bilgiler geldi. Ben bu bilgileri zamanın Cumhurbaşkanı Demirel’e ilettim. Demirel bu konuda başbakana bir mektup yazdı, ama Erbakan gereken şekilde olayın üstüne gitmedi. Sonra hükümet değişikliği oldu biz hükümete geldik. Benim ilk yaptığım icraatlardan birisi Susurluk konusunda başbakanlık teftiş kurulu başkanının başkanlığında bir inceleme başlatmak oldu. Bu inceleme raporunun büyük bir bölümünü kamuoyuyla paylaştım.
Bazı bilgileri açıklamadım
Bir bölümünü açıklamadım. Onların gizli kalması gerekirdi. Devletin egemenlik alanı dışında, devlete saldırı söz konusuysa ve bu diplomatik yollardan önlenemiyorsa o zaman dünyadaki her devletin yurtdışında benzer örtülü operasyonlar yapma hakkı doğar. Türkiye de bu hakkını kullanmıştır zamanında. Bu bilgilerin açıklanması Türk devletine zarar verirdi. Onun için devlet sırrı olduğu değerlendirmesiyle bunları açıklamadım.
Yargı süreci normal işledi
Bu raporu düzenledik, suç duyuruları yapıldı, davalar açıldı, normal yargı süreci işledi. Susurluk olayından sonra 1.5 yıl süren Başbakanlığımın tamamında ve benden sonraki dönemin önemli bir bölümünde Türkiye’de faili meçhul cinayet yoktu. Bu olaylara karışan kişilerin içinde yer aldığı kurumlar, o andan itibaren artık bu olaylara seyirci kalmaktan vazgeçtiler.
İşte uyarı mektubu
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel’in, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a ilettiği mektuptan, "TBMM Susurluk Komisyonu raporu"nda özetle şöyle söz edildi:
"12 Kasım 1996 tarihinde ziyaretime gelen Anamuhalefet partisi genel başkanı Sayın Mesut Yılmaz bana özetle aşağıdaki hususları intikal ettirmiştir: "Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekát Dairesi vardır. Aldığımız duyumlara göre bu dairenin bazı elemanları; ’uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürülmesi’ gibi işlere karışmaktadır. Son olay bunun vehim olmadığını, hatta sanıldığından da kötü olduğunu göstermiştir. Ömer Lütfü Topal’ı öldürenlerin itirafları fevkalade enteresandır. Bu kişiler suçu itiraf ettikleri halde Ankara’ya celbedilmişler, halen serbest gezmektedirler. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde her türlü doküman hazırdır. Aşiret reisi, devleti kullanmaktadır. Devlette görevli olan bazı kişilerin Özel Harekát Dairesi Başkanı İbrahim Şahin’den talimat aldıkları ve bunun -İçişleri Bakanı dahil- birtakım yüksek yerlerin bilgisi dahilinde olduğu söylenmektedir. Suça karışan asgari 100-120 kişi vardır. Bunlar, devlet emrinde çalışan katillerdir. Bu işin devlet çapında soruşturulması lazımdır. Buna seyirci kalınırsa, demokrasinin işleyebileceğinden şüphe ederim. Bunların meydana çıkarılması halinde, devletin zarar göreceğinden de endişe ederim. Normal devlet mekanizmasına güvenim yoktur. Devlet Denetleme Kurulu böyle bir şeyi üstlenebilir."