Banu TUNA
Oluşturulma Tarihi: Mart 25, 2007 00:00
19 Eylül 1946. II. Dünya Savaşı sona ereli bir yıl olmuş. Sir Winston Churchill, Zürih Üniversitesi’nde öğrencilere sesleniyor: "Avrupa’nın iyileşmesi için Avrupa Ailesi’ni yeniden yaratmak gerekiyor... Bir tür Avrupa Birleşik Devletleri inşa etmeliyiz... İlk adım Fransa ile Almanya arasında bir ortaklık kurmaktır... Avrupa Birleşik Devletleri’nin yapısı, tek tek devletlerin önemini azaltmalıdır... Eğer Avrupa Birleşik Devletleri’ni (ya da adı her ne olacaksa) kuracaksak, bir an evvel işe koyulmalıyız."
Fransız Robert Schuman, 1886’da Fransa-Almanya sınırındaki Alsace bölgesinde doğdu. II. Dünya Savaşı’nda Almanlar Fransa’yı işgal edince, sınırdışı edildi ve Almanya’ya gönderildi. İki yıl sonra kaçtı, Fransız direnişçilerine katıldı. Savaş bitince, Nazizm benzeri felaketlere karşı, Almanya dahil tüm Avrupa’nın uzun süreli birlik oluşturmasını savunmaya başladı. 1948-52 arasında Fransa Dışişleri Bakanı oldu. Ekonomi danışmanı Jean Monnet ile ünlü Schuman Planı’nı kaleme alıp, 9 Mayıs 1950’de yayınladılar. Bazıları için bu Avrupa Birliği (AB)’nin doğum tarihidir, Avrupa Günü olarak kutlanmaktadır.
Schuman Planı, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun önünü açtı. Schuman ve Monnet, Avrupa’daki kömür ve çelik üretiminin kontrol altında tutulmasını öneriyordu. Bu iki malzeme, savaş endüstrisinin temelini oluşturmaktaydı. Schuman, Almanya’nın savaş sonrası ilk şansölyesi Konrad Adenauer’i yanına çekmekte gecikmedi. İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda da katıldı. Altı ülke, 1951 Nisan’ında Paris’te, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) anlaşmasını imzaladı. Kıtanın barışa doğru ilk büyük adımıydı bu. Egemenliklerinin bir kısmını uluslarüstü özerk bir kuruma devrediyorlardı. Hiçbiri diğerine doğrultmak maksadıyla silah üretemeyecekti. O sıralarda Türkiye’deki gazete manşetlerini ise AKÇT değil, Kore Savaşı’ndaki gelişmeler işgal etmekteydi.
AKÇT üyeleri, 4 yıl sonra Belçika Dışişleri Bakanı Henry Spaak başkanlığında bir kez daha toplandı. Son birkaç yılda projeleri o kadar başarılıydı ki, işbirliğini bir adım ileri götürmek istiyorlardı. Spaak, 1. Dünya Savaşı’nda askerdi, iki yıl Almanların elinde savaş esiri kalmıştı. II. Dünya Savaşı’nda ise ülkesinin dışişleri bakanıydı. Paris, Londra sürgününden sonra savaş bitince görevine dönmüştü. Başkanlığındaki Messina Konferansı’nda, altı ülke işbirliğinin kömür ve çelikle sınırlı kalıp kalmayacağını, Avrupa’nın nasıl şekilleneceğini tartıştı. AB’nin resmi doğum tarihi kabul edilen Roma Anlaşması’na giden yol açılmıştı. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nu ilan eden anlaşma 25 Mart 1957 ’de imzalandı. Hedef; insan, mal ve hizmetin sınırsız dolaşımıydı. Gümrük birliği, üye ülkeler arasında ticareti kısıtlayıcı tüm engelleri kaldırıp, diğer ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi belirliyordu. AET’nin kurucu antlaşması, 1 Ocak 1958’de, Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Antlaşması ile birlikte yürürlüğe girdi. Avrupa’nın bir kısmını toparlayan üç topluluk oluşturulmuştu.
İKİ HIZLI BALIK
8 Haziran 1959’da, AET’ye üyelik için ilk başvuran ülke Yunanistan’dı. Türkiye, 1 ay sonra, 31 Temmuz’da başvurdu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, başbakan ise Adnan Menderes’ti. Doğu Almanya 1961 Ağustos’unda Berlin Duvarı’nı örmeye başladı. 4 Eylül 1963’te topluluğun yaratıcılarından Robert Schuman öldü. 1 Aralık 1964’te Türkiye’nin AET ile imzaladığı Ankara Antlaşması yürürlüğe girdi. İşbirliği antlaşmanın ikinci maddesi şöyle diyordu: "Amaç, Türkiye ekonomisinin hızlı kalkınması, istihdam ve yaşam düzeyinin yükseltilmesi doğrultusunda, taraflar arasındaki ekonomik ilişkileri dengeli ve aralıksız güçlendirmeyi özendirmektir." 1968 Mayıs’ında Paris’te öğrenciler, işçiler sokağa döküldü. Hükümeti, Vietnam Savaşı’nı, nükleer silahlanmayı protesto ediyorlardı. Gösteriler tüm Avrupa’ya yayıldı. Bir ay sonra Sovyet tankları Prag’a girdi. Çekoslovakya’da Alexsandr Dubçek’in iktidara gelmesiyle başlayan ılımlı ve bağımsız sosyalizm arayışı son buldu.
Bugün Türkiye’yi çok ilgilendiren "genişleme" fikrinden ilk kez 1969’da bahsedilmeye başlandı. İngiltere, İrlanda, Norveç ve Danimarka, 1967 Mayıs’ında tam üyelik için topluluğun kapısını çaldı. İlk başvuruları 1961-62’deydi. General de Gaulle Fransa’sının 1961 - 67’deki iki vetosuna rağmen, 1969 Lahey zirvesinde bu ülkelerle müzakerelerin başlatılması kararı alındı. Aslında de Gaulle’ün itirazı sadece İngiltere’yeydi. 1 Ocak 1973’te İngiltere, İrlanda ve Danimarka artık AET üyesiydi. Norveç referanduma gitmiş, halk topluluğa üye olmayı reddetmişti. Ortak para birimi kullanma yönünde ilk adım 1970’te atıldı. AET üyelerinin özlemi kur istikrarıydı. Ülkeler dalgalanmayı küçük sınırlar arasına hapsetmeye karar verdi. 1972’de kur oranı mekanizması ERM yaratıldı. Euro’yla tanışmamıza 30 yıl vardı.
1970’ler Avrupa’daki faşist diktatörlüklerin sonunu getirdi. 1974’te Portekiz’de Salazar rejimi, ertesi yıl İspanya’da Franco dönemi kapandı. Demokrasiye geçen iki ülkenin üyeliğinin önü açıldı. Araplar ile İsrail arasında 6 Ekim 1973’te Altı Gün Savaşı çıktı. Petrol fiyatları fırladı, dünya ekonomisi sarsıldı. Çevre kirliliğiyle mücadele bu yıllarda yoğunluk kazandı. AET, kanunlar çıkardı. Greenpeace gibi sivil baskı grupları kuruldu. Öğrenci değişim programı Erasmus, 15 Haziran 1987’de uygulamaya kondu. AET’deki üniversiteliler, bir yıllığına başka ülkelerde devam edebilecek, diğer kültürleri tanıyabilecekti. Bugüne kadar bu programdan 2 milyon öğrenci faydalandı. AB’nin Yaşamboyu Öğrenim Programı, önümüzdeki 7 yıl için 7 milyar Euro’luk bütçeye sahip.
9 Kasım 1989 günü, dünya tarihi bir ana tanıklık etti. Şehri ikiye ayıran Berlin Duvarı yıkılıyordu. Yüzbinlerce kişi duvarın iki tarafında toplandı, engellenmeksizin üzerine tırmanıp 40 yıl sonra buluştu. Bu olay, AB için yepyeni bir sayfaydı..
Schengen Vizesi, 14 Haziran 1985’te, Lüksemburg’da imzalanan Schengen Antlaşması’yla ortaya çıktı. İmzalayan ülkeler Belçika, Almanya, Fransa, Lüksemburg ve Hollanda’ydı. (AB üyesi olmayan İsviçre, 5 Haziran 2005’teki referandumda Schengen vizesini onayladı ancak henüz uygulamaya geçmedi.)
1959’daki ilk başvuru sonrası üç darbeyle demokrasisi kesintiye uğrayan Türkiye, 14 Nisan 1987’de üyelik talebiyle tekrar AET’nin kapısını çaldı. Hükümetin başında Turgut Özal vardı. Devlet Bakanı Ali Bozer, başvuru mektubunu AET Dönem Başkanı Belçika’nın Dışişleri Bakanı Leo Tindemans’a verdi.
1990’lar Avrupa’da savaş ve katliamlarla başladı. 1991’de Yugoslavya karıştı, Hırvatistan’da çatışmalar alevlendi. Bosna Hersek’te Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar savaşa tutuştu. Silahlar sustuğunda Yugoslavya tarihe gömülmüş, Avrupa kulübüne giriş sırasındaki ülkelere yenileri eklenmişti. 7 Şubat 1992’de Maastricht’te Avrupa Birliği Antlaşması imzalandı. Ortak para birimi, ortak güvenlik, adalet, içişleri, dış politikalar belirlendi. AET yerini AB’ye bıraktı.
DEMİR PERDE ÇÖKTÜ ADAYLAR ARTTI
Sovyetler Birliği’nin sonu 1991’in aralık ayında geldi. Bağımsız Devletler Topluluğu, Alma Ata’da imzalanan antlaşma ile kuruldu. SSCB’nin son başkanı Mihail Gorbaçov 25 Aralık’ta istifa etti. TV konuşmasında "Görevimi kaygı içinde ama umutla bırakıyorum. Herkese iyi şanslar" demişti. Soğuk Savaş onun perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikasıyla noktalandı. 9 Aralık 1993’te, halefi Boris Yeltsin, Rusya Federasyonu ile AB dostluk deklerasyonunu imzaladı.
Ortak Pazar 1993’te ilan edildi. Artık Avrupa’da mal, hizmet, para ve bireyler aynı ülkenin içindeymişçesine rahat dolaşabilecekti. 52. Hükümet’in başındaki Tansu Çiller, 1 Ocak 1996’da Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girdiğini açıkladı. Bu sayede rekabet yasası çıkarıldı, ama dış ticaret açığımız gün geçtikçe arttı.
İklim değişimleriyle ilgili uluslararası Kyoto Konferansı Aralık 1997’de, Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlendi. Endüstrileşmiş ülkelerin atmosfere sera gazı salınımını azaltması üzerinde fikir birliğine varıldı. Aynı yıl 4 Aralık’ta AB, tütün reklamlarını yasakladı. 29 Nisan 1998’de, New York’ta Kyoto Protokolü imzalandı. Tüm bunlar AB’nin bastırmasıyla olmuştu.
Birliğin ortak para birimi Euro, 1999’da kullanılmaya başlandı. İlk etapta sadece ticari, finansal işlemlerde geçerliydi. Kağıt ve bozuk paraların kullanımı 2002’de başlayacaktı. Finlandiya’da basılmış parayla Paris’te kahve içilebiliyordu artık. Danimarka, İsveç ve İngiltere, Euro’nun dışında kalmayı tercih etti.
Avrupa Konseyi, Aralık 1999’da Helsinki’de bir toplantı yaptı ve Türkiye’nin aday ülke olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı. 2000’li yıllar beraberinde küresel terörü getirdi. 11 Eylül 2001 sabahı New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ve Washington’daki Pentagon binası saldırıya uğradı. Yaklaşık 3 bin kişi hayatını kaybetti. AB ülkeleri derhal ABD’nin yanında yer aldılar. Gerçi daha sonra ABD’nin teröre karşı başlattığı topyekün savaş pek çok sorunu beraberinde getirdi. AB üyeleri arasında fikir ayrılıkları yaşandı. İngiltere’ye ABD’nin küçük kardeşi gözüyle bakılıyordu.
2003 Mart’ında AB, Bosna Hersek ve Makedonya’da güvenliği sağlama görevini NATO’dan devraldı. Artık dış politika ve güvenlik konularında daha etkindi.
1 Mayıs 2004’te Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Slovenya ve Slovakya AB’ye tam üye oldu. Böylece süper güçlerin 60 yıl önce Yalta’da yarattığı doğu-batı bölünmesi sona ermiş ve Avrupa bir bütün olmuştu. O tarihte üyelik için sırada bekleyen üç aday ülke kalmıştı: Bulgaristan, Romanya ve Türkiye. 29 Ekim 2004’te, Avrupa Anayasası’nın kurucu antlaşması imzalandı. Yürülüğe girmesi için tüm üye ülkelerde oylanması gerekiyordu. Fransa ve Hollanda’da sandıktan "hayır" çıkınca rafa kaldırıldı. Aynı günlerde, küresel ısınmayı durdurmayı ve sera gazı salınımı azaltmayı öngören uluslararası Kyoto Protokolü yürürlüğe girdi. AB, başından itibaren iklim değişiminin etkilerini azaltmak üzere önemli girişimlerde bulunduysa da ABD protokole imza atmadı.
2007’DE ORTA YAŞ KRİZİ
1 Ocak 2007’de iki eski Doğu Bloku ülkesi daha -Romanya ve Bulgaristan- AB üyeliğine kabul edildi. Üye sayısı 27’ye çıktı. Türkiye Hırvatistan’la birlikte hálá bekleme listesinde. Müzakere süreci 3 Ekim 2005’te başlatıldıysa da Kıbrıs sorunu nedeniyle 8 maddede askıya alındı.
Avrupa Birliği bugün 50 yıl öncesinden çok farklı. Artık sadece bir ekonomi topluluğu değil. Sorumluluk alanını sosyal politika, çevrenin korunması, yardımlaşma, güvenlik gibi alanlara yaydı. Bununla birlikte, her şey süt liman değil. Özellikle son birkaç yılda ortaya çıkan sorunlarla boğuşuyor. AB Anayasası konusunda fikir birliğine varılamamış olması bu sorunların başında geliyor. Üyelerin, 50 yıl öncesine kıyasla heyecanı ve aidiyet hissi de azalmış durumda. Liderlerin pek çoğu Brüksel’e saldırmakla, uygulamaları eleştirmekle meşgul. Güvensizlik ve genişleme endişesi salgını yayılıyor. Kısacası Avrupa Birliği 50. yılına problemli giriyor.
12 yıldızlı bayrağın hikayesi
Daire şeklinde dizilmiş yıldızlar, Avrupa halkları arasındaki dayanışma, birlik ve uyumu simgeliyor. 12 sayısı, mükemmelliğin, bütünlüğün ve birliğin sembolü. AB genişlese bile değişmiyor. Bayrağın geçmişi 1955 yılına dayanıyor. Birkaç yıl önce Avrupa Komisyonu kurulmuştu ve AB bayrağı, komisyon için düşünülen bayraktı.
AB Marşı, Beethoven ile Schiller’in ortak çalışması
AB Marşı olarak kullanılan melodi, Beethoven’in 1823’te bestelediği 9. Senfonisi’nin Ode to Joy (Neşeye Övgü) bölümü. Sözlerini 1785’te Friedrich von Schiller yazdı. Şiir, Schiller’in tüm insanların kardeş olması idealini yansıtıyor. Marş da tıpkı bayrakta olduğu gibi 1972 Avrupa Konseyi’nin marşı olarak düşünülmüştü.