Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2003 00:00
HANİ halk türküsü ‘‘Bayram benim neyime / Taş düşmüş yüreğime’’ der ya, işte ben de bugün, ‘‘Pazar benim neyime / Kan damlar kalemime’’ diyeceğim. Başka bir deyişle, ‘‘havai’’ (!) konu işlemeyeceğim.Halbuki malum, ‘‘Hürriyet’’ten önce çalışmış olduğum gazeteler de dahil ve yirmi yılı aşıyor ki, çok istisnai durumlar hariç, her haftanın tatil günü suya sabuna, bilhassa da siyasete dokunmayan ‘‘serbest’’, ‘‘öznel’’ ve hatta ‘‘değnekle dürtücü’’ nitelikte, hafiften ‘‘provokatif’’ yazılar yazarım.Övünmek gibi olmasın ama, Türk basınında da bu tarzı ben başlattım.Ve de ne mutlu ki, giderek ‘‘gelenekselleşti’’ ve bir ‘‘ekol’’e dönüştü.*ANCAK, bugün, yani 23 Kasım 2003 Pazar'ı farklı.Farklı, çünkü alçakların peş peşe patlattığı bombalarla onlarca insanımız katledilmiş ve tedhişçiliğin yarattığı travma toplumsal boyut kazanmaya meyletmişken, önceden tasarladığım gibi, Katalanyalı büyük polisiye roman yazarı Manuel Vasquez Montalban'ın ölümünden yola çıkarak O'nun hafiye kahramanı Pepe Carvalho hakkında kalem oynatırsam, hem masumların ruhuna saygısızlık ettiğim, hem de o toplumsal travmayı fazla ‘‘ırgalamadığım’’ zehabına kapılırım.Oysa söz konusu travmayı son derece ciddiye alıyorum, ancak ciddiye aldığım ölçüde de, bunun üstesinden geleceğimiz konusunda zerre tereddüt taşımıyorum.Başka bir deyişle, Şişli, Kuledibi,
Galatasaray ve Levent kahpeliklerinin aslında bizi daha çok ‘‘çelikleştirdiği’’ne ve dünkü makalemde de vurguladığım gibi, ‘‘toplumsal ütopyamıza’’ daha fazla yakınlaştırdığına inanıyorum.İşte bunu kanıtlamak, yani biraz ‘‘iyimserlik’’ şırınga etmek için, olaylar ertesinde ‘‘öteki’’nin bize bakışını yansıtan üç önemli Batı gözlemcisinin yorumlarını aşağıda özet olarak tercüme edeceğim. Aynı doğrultuda yorumların İngilizceleri de ibadullah ama, ben daha ziyade ‘‘frankofon’’ olduğumdan Voltaire lisanıyla yazılanlardan bir bölümünü aktarıyorum.*CUMA günü ‘‘El Kaide Avrupa'yı Vurdu’’ manşetiyle yayınlanan Fransız gazetesi Liberation'da, Patrick Sabatier imzalı başyazı şöyle diyordu:‘‘İstanbul saldırıları Avrupa'yı hedefliyor. Çünkü Türkiye'nin şahsında, tam mükemmel olmasa dahi laik bir demokrasi; NATO müttefikimiz ve kendisini demokrat addederek AB üyeliği hedefleyen Müslümanların hükümetine hücum ediliyor.Kısacası, bizim değerlerimizi referans addeden; üstelik de, politikasını eleştirmesine rağmen İsrail'in mevcudiyetini savunduğu ve kendi topraklarında Yahudi barındırdığı için fanatik İslamcıların gözünde ‘affedilmez bir cürüm’ işleyen bir ülkeye saldırıyor.Tarafsızlık, bu savaş karşısında bir seçenek olamaz.’’*BELÇİKA gazetesi ‘‘Le Soir’’da aynı gün ve ‘‘Türkiye: Vurulması Gereken Model’’ başlığıyla Michel De Muelenaere'nin yayınladığı başmakale ise şöyle:‘‘Uzaktan ve yakından ‘El Kaide'ye bağlı grupların paylaştığı birincil ortak nefreti, kültürlerin, dinlerin ve ırkların uyumlu biçimde yaşaması oluşturuyor.Bu açıdan da Türkiye ve de bilhassa, daima Avrupa'yla Ortadoğu'yu; Slav hatta Uzakdoğu dünyalarını bütünleştirmiş ve Müslüman, Hıristiyan ve Yahudileri ağırlamış bir İstanbul, vurulması gereken ilk hedefi oluşturuyor.Ayrıca da, İslam’la laik moderniteyi uzlaştıran Türk modelini yıkmak gerekiyor.Bugünkü ılımlı Müslümanların iktidarı da dahil, Türkiye hariç dünyada hiçbir ülke, hem halkın bağrında ezici çoğunluk olarak var olan bir dinle devletin kesin laikliği arasındaki o hassas dengeyi; hem de aynı zamanda parlamenter demokrasiyi ve basın ve örgütlenme hürriyetini böylesine dahi ve kalıcı biçimde sürdürmeyi başaramadı.Zorluklarına ve zaaflarına rağmen, kalabalığın içine atlayan kamikazelerin önüne dikilmiş bu büyük başarı, fanatik İslamcıların kabusunu oluşturuyor.’’*SON örneği de, ünlü Fransız ‘‘politolog’’ Bernard Guetta’nın ‘‘Türkiye'yi Vurmak İçin Altı Neden’’ başlıklı radyo yorumundan aktarıyorum:‘‘Türkiye'ye böylesine ‘yükleniliyorsa', bunun bir değil, altı nedeni var.Her şeyden önce Türkiye, İslamcıların nefret ettiği ve asla ve asla Müslüman alemde yaygınlaşmasını istemediği bir ‘anti model' oluşturuyor.Türkiye 1928'den beri, tek kelimeyle, Kilise'yle Devlet'in en az Fransa'daki oranda ayrışmış olduğu laik bir devlettir.Türk ulusal kültürü kadar Müslüman dünyanın eski anası Osmanlı İmparatorluğu'nda da yerleşmiş olan bu ayrışma ise İslam’ın ve laikliğin tamamen uyum içinde bulunabileceğinin canlı ispatını sunmakla kalmıyor, üstelik bu ülke aynı zamanda, dini bir partiyi bugün kurumsal siyasete entegre etmek başarısını gösteriyor.Bütün bunlar (İstanbul'daki tedhiş kastediliyor) iyi düşünülmüş taşınılmış şeylerdir ve bu terörizm de en siyasi terörizmlerden birisidir.’*İŞTE, ‘‘öteki’’nin bize bakış açısını yansıtan yukarıdaki yorumlar, alçakların katlettiği masum insanlarımıza rağmen beni bu pazar da ‘‘iyimser’’ kılıyor.Kuşkum yok başaracağız, çünkü 23 Kasım Pazar günü, 20 Kasım'ın lanetli perşembe gününden de daha güçlüyüz!
button