Oluşturulma Tarihi: Aralık 13, 2004 00:00
BRÜKSELBu hafta, Türkiye yakın tarihinin en önemli olayını yaşayacak. Öylesine hayati bir sürece adım atılacak ki, kimsenin küçük hesaplar yapmaya, iç politika oyunlarıyla zaman harcamaya hakkı olmamalıdır. Zira bu tren kaçırılırsa, bir daha geri gelmeyecektir.Herkesin, görüş ayrılıklarını unutup, ayaklanması ve birlikte harekete geçme zamanıdır. Türkiye’ nin yakın tarihindeki en önemli bir kararın alınacağı haftaya girdik. Avrupa Birliği, önümüzdeki Cuma günü Türkiye ile müzakerelerin başlama tarihini bildirecek. Bu kararla birlikte Türkiye’ de nelerin değişeceğini sizlere anlatmak istemiyorum. Bu köşeyi izleyenler defalarca okudular. 17 Aralık günü Türkiye’ nin günlük yaşamı, geleceği değişecek. Çağ atlayabileceği bir sürece girecek. 1 inci ligde oynamaya başlayacak. Bölgenin süper gücü olabileceği bir fırsat yakalayacak. Madalyonun öbür yüzü tabii ki kritik. 17 Aralık günü bir yol kazasına uğranırsa, işte o zaman ayıkla pirincin taşını. Ne tadımız kalacak, ne tuzumuz. Piyasalar birbirine girecek, politik belirsizlik başlayacak, Milliyetçi söylemlerin ardına saklanmış bir ülkeye dönüşeceğiz. Anlayacağınız, risk alınamayacak bir konumdayız. İşte bundan dolayı, herkesin ayaklanması gerekiyor. Kimsenin seyirci kalmaya hakkı yok. Kimi etkileyebiliyorsanız, o kişi veya kişileri aramalısınız. Türkiye kararını etkileyecek her kapıyı çalmalısınız. Bugünden başlayıp, Perşembe akşamına kadar bir zamanımız var. AVRUPADAKİ TÜRKLER SEYİRCİ KALAMAZSINIZ... Öncelikle Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklere seslenmek istiyorum.Binlerce dernek, birlik veya küçük gruptan söz ediyorum. Nerelerdesiniz ? Neden sesiniz çıkmıyor ? Yıllar boyunca, bulunduğunuz kentlere ne zaman bir Türk yetkili, bir bakan veya siyasetçi gelse, hepiniz salonları doldurur ve sadece şikayet edersiniz. Genelde cami ister, imam sayısının azlığını eleştirir, bürokrasiden yakınırsınız. Bugün ortalarda yoksunuz. Kaçınız mektup yazdı ? Kaçınız yaşadığınız ülkenin başbakanına, dışişleri bakanına kişisel veya dernek olarak seslenip, Türkiye’ nin AB’ ye alınması için seslendiniz ? Üstelik kısa vadede en çok yararlanacak olanlar da sizlersiniz. Bu tutumunuzdan dolayı kendinizi suçlayın ve hiç değilse şu birkaç gün içinde hareketlenin. Seyirciliği bırakın veya bir daha ağzınızı açmayın ve birşey istemeyin. DERNEKLER, ÜNİVERSİTELER, ÜNLÜLER VE ÜNSÜZLER... İkinci lafım da, konuştukları zaman mangalda kül bırakmayanlarımıza... Bir kaçı hariç, sizlerde seyirci kaldınız. Paralı, parasız derneklerden, birliklerden, sendikalardan, üniversitelerden, meslek odalarından vs...kamu oyunun bol konuşanlarına soruyorum. Hala ne bekliyorsunuz ? Bu konuyu görmezden mi geleceksiniz? Hiçbir katkınız olmayacak mı ? Harekete geçmek zorundasınız. Kiminiz mektup yazsın, kimi gazeteye ilan versin, kimi telefon etsin veya mail yollasın. Her birimiz, karınca kararınca bir katkıda bulunmalıyız. Sonradan ağlamak, dövünmek istemiyorsanız, bugünden perşembeye kadar sesinizi duyurmalısınız. Demokrasiyi yaşatmak, ülkenizin geleceğini güvenceye almak için hareketlenmelisiniz. Katılımcı olmadığınız taktirde, bulunduğunuz yerde kalırsınız. Yarın size çocuklarınız veya torunlarınız “ Baba AB savaşında sen ne yaptın, ne katkıda bulundun ?” diye sorduklarında vereceğiniz bir yanıtınız olmalı. Aksi halde kızarır ve yerinizde kalırsınız. Haydi hanımefendiler ve beyefendiler, bugün ayaklanma günüdür. KÜRT SORUNU BRÜKSEL ÜSTÜNDEN ÇÖZÜLEMEZ Geçen hafta Fransız Le Monde gazetesinde yayınlanan ilan, Kürt sorunuyla ilgilenenler açısından talihsizliktir. Genel izlenim, Türkiye’ ye tarih verilmesine kısa bir süre kala, fırsattan istifade bir fatura çıkarma telaşına düştükleri şeklindedir. AB başkentlerine bir mesaj verip ( özellikle de Fransız kamu oyuna ) 17 Aralık’ ta yayınlanacak bildiriye kendileriyle de ilgili bazı cümlelerin girmesini sağlamaya çalışmışlardır.İlanda imzası bulunanlar, Kürt sorununu Brüksel ‘de çözme çabasına girmişlerdir. Hele kendilerini Kıbrıs Türkleriyle aynı kefeye koymaları daha da büyük bir talihsizlik olmuştur. Özerklik, federasyon, hatta bağımsızlığa kadar ( KKTC ile paralellik kurduklarına göre) giden bir strateji saptadıkları izlenimini yaratmışlardır. Hele KKTC tipi bir düzenlemeden söz etmeleri, ayrıca vizyonlarının da çok dar olduğunu göstermeye yetmiştir.Daha da önemlisi ve en tehlikesi , bu ilan Türk toplumundaki kuşku ve kaygıları canlandırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletini savunmaya geçmeye zorlamıştır. KÜRT DİASPORASI, BİNDİĞİ DALI KESİYOR Kürt sorunu’ nun Brükselde çözümlenemeyeceğini , aksine sağlıklı bir ilişki kurma yolunun sadece Ankara’ dan geçtiğini hala göremediklerini ortaya koymuşlardır. Oysa onlardan beklenecek akılcı davranış, yayınladıkları ilanda “ Türkiye’ ye tam üyelik kapısını aralayacak, net bir müzakere tarihi verilmesini” istemeleri olurdu. Türkiye’ nin AB’ ye ilerlemesinin kendilerine de yarar getireceğini gerekçeleriyle anlatmaları gerekirdi. Böyle bir tutum hem Türk toplumunda, hem de Devletin içindeki bakışları son derece olumlu şekilde etkilerdi. Bu fikir kimlerden çıktıysa ve ilan metnini kimler kaleme aldılarsa,( dışardan bakınca Kürt Diasporası olduğu anlaşılıyor) Kürt sorununun algılanışına büyük zarar verdiklerini, işleri biraz daha zorlaştırdıklarını ve Türkiye yaşayıp binbir güçlük çeken insanlarının bindikleri dalı kestiklerini bilmelilerdir. Bu tutum, ilanı imzalayanların, gerçek çıkarlarının nerede olduğunu sağlıklı algılayamadıklarını ve akil davranamadıklarını göstermiştir. Beni asıl şaşırtan, Leyla Zana ve arkadaşlarının da bu metni imzalamaları olmuştur. Onları daha büyük ve daha akılcı düşündüklerini sanardık. Kürtler artık kendilerine doğru dürüst bir yol çizmeli ve bir karar vermelilerdir. Ya söyledikleri gibi azınlık değil, bu ülkenin asil üyesi olduklarını benimserler, sisteme katılırlar veya tüm ümitlerini AB’ ye bağlayarak yaşarlar. Sonunda hayal kırıklığına uğrarlar. Zira AB gerçekçidir ve Brüksel için önemli olan daima Türkiye’ dir. Hele müzakere masasına oturmuş bir Türkiye’ nin bütünlüğü, AB açısından çok daha hayatidir.
button