Güncelleme Tarihi:
Tam üçbuçuk yıldır İstanbul'un Galatasaray Meydanı'nda toplanıyorlar. Ellerinde ‘‘kaybedilmiş’’ yakınlarının fotoğrafları. Sadece yarım saat. Konuşmuyorlar. Slogan atmıyorlar. Hakaret etmiyor, bağırıp çağırmıyorlar. Sonra da sessizce kalkıp gidiyorlar. Daha doğrusu iki hafta öncesine kadar böyleydi. Yıllardır yurtiçi ve yurtdışında kamuoyundan destek alan, politikacıların ve hatta Emniyet'in bile zaman zaman destek verdiği Cumartesi Anneleri ‘‘Eylem’’i, yine yaşlı insanların ağarmış saçlı başları polis otolarının kapılarına vurularak gözaltına alınmasıyla engelleniyor.
Arjantin'in başkenti Buenos Aires'in, Devlet Başkanı Carlos Menem'in ofisinin de baktığı ‘Mayıs Meydanı’nda tam 22 yıldır sessizce yürüyorlar. Başlarında artık bir simge haline gelen beyaz eşarpları, artık onlarsız olamadıkları bastonları ve cunta döneminde ‘‘kaybedilmiş’’ çocuklarının fotoğraflarıyla... 1976 yılından bu yana bir dernekleri var. Onlar için çok şey yazıldı, tüm dünyada ilgiyle izlenen filmler yapıldı. Artık çocuklarının bulunmasından ümitlerini kesmiş durumdalar ama tazminat filan istemiyorlar. Dünyanın kayıpların bulunmasına hizmet veren ilk DNA laboratuvarını kuracak kadar seslerini duyabilmişler. Yine de her perşembe Özgürlük Heykeli'nin çevresinde iki saat boyunca sessizce yürüyorlar.
Türkiye'de de Arjantin'in Perşembe Anneleri'nin kaderini paylaşan insanlar, tam 172 haftadır İstanbul'un Galatasaray Meydanı'nda toplanıyorlar. Giderek yaşlanan, çoğu başörtülü anneler de tıpkı Arjantinli hemcinsleri gibi çocuklarının fotoğraflarına sarılarak sessizce oturuyorlar. Hiçbir slogan atmıyorlar, hatta oturma eyleminin sürdüğü yarım saat boyunca gazetecilerle bile konuşmuyorlar. Dışarıdan bu eylemi kullanmak isteyen kimi gruplara da tepkiyle bakıyorlar. Devlet kimi zaman onları yalanlıyor, yasadışı ilan ediyor, kimi zaman da ‘‘gelin birlikte arayalım’’ diyor.
Perşembe anneleri
Arjantinli Perşembe Anneleri, 1976-1983 yılları arasında Jorge Videla'nın başında bulunduğu cunta döneminde, hapishanelerde, toplama kamplarında öldürülen ya da başkalarına evlatlık verilen çocuklarının, torunlarının kaybolmasından sonra başladıkları eylemlerinde sürekli yol katediyorlar. 1984 yılında bir DNA laboratuvarı kuruyorlar. Yaşayan torunlarının ortaya çıkması, ölenlerin mezarlarının bulunup kimliklerinin tespit edilmesi için. Bu, dünyanın kayıplar için çalışan ilk DNA laboratuvarı. Çalışmaları sonucunda 59 kayıp çocuğu bulmayı başarıyorlar. Kampanyalarını uluslararası düzeyde yürütüyorlar ve eylemleri sırasında hiçbir polis müdahalesiyle karşılaşmıyorlar.
Cumartesi Anneleri de İstanbul'da eylemlerine başladıktan bir süre sonra uluslararası kamuoyunun ilgisini çekiyor. Yabancı basın kuruluşları İstanbul'a gelerek onlarla ilgili röportajlar yapıyor. Türkiye'ye gelen uluslararası delegasyon mutlaka Galatasaray'a uğrayıp destek veriyor. Türkiye'nin İnsan Hakları Karnesi'nde Cumartesi Anneleri diye ayrı bir sayfa oluşuyor. Uluslararası görüşmelerde Türkiye hep bu başlıkla karşılaşıyor. Ama bir yandan demokratikleşme sözleri verilirken, bir yandan da eylem engellenmeye çalışılıyor, polis zaman zaman insanları ‘‘dağıtıyor’’. Bunlardan biri de BM İnsan Yerleşimleri HABİTAT II zirvesi için bütün dünya İstanbul'dayken gerçekleşiyor. Yabancı delegasyon dahil 700 kişi yerlerde sürüklenerek gözaltına alınıyor.
Başkan Menem Arjantin'in Mayıs Meydanı Anneleri'ne tazminat ödemeyi öneriyor. Onlarsa ‘‘Biz tazminat değil, çocuklarımızı ve torunlarımızı kaybeden insanların bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz. Ülkemizdeki mevcut demokrasi yetersiz. Başkan ve parlamentoyla diyaloğa giriyoruz, projeler sunuyoruz, onlar da yasa tasarısı hazırlıyorlar’’ diyor. Artık tüm dünya onları tanıyor. Kendilerine herhangi bir zarar geldiğinde önce ülkenin, ardından tüm dünyanın ayağa kalktığını biliyorlar. Geçtiğimiz günlerde onlarla görüşen Hürriyet muhabiri Mustafa Küçük'e ‘‘Ülkenizde de böyle bir mücadele var. Bizim başkan yardımcımız Türkiye'ye giderek oradaki Cumartesi Anneleri'ne destek verdiler. Onlara tavsiyemiz hukuk kuralları içinde, mücadelelerinden hiç vazgeçmesinler. Sonunda dünya kamuouyunu da arkalarına alarak başarıya kavuşacaklardır’’ diyorlar.
Cumartesi anneleri
Cumartesi Anneleri, hukuk kurallarının dışına çıkmadan sessiz eylemlerini sürdürmeye devam ediyorlar. Türkiye'de herhangi bir olumlu sonuca henüz ulaşılmıyor ama onlar Galatasaray'ın aynı kaderi paylaşanların birarada olduğu ‘‘bir adres’’ olarak kalmasından memnunlar. Neredeyse tüm köşe yazarları onların sorununa eğiliyor. Sezen Aksu onlar için bir şarkı besteliyor. Kaseti hediye eden Aktüel dergisinin o baskısı tükeniyor. Milletvekilleri Cumartesi Oturması'na katılıyor. 11 Temmuz 1996'da Mehmet Ağar, ‘‘Anneler elleri öpülesi insanlardır’’ diyerek, Galatasaray'a gidip oturabileceğini söylüyor. Polis müdahale etmediği zaman genellikle ‘‘olay’’ çıkmıyor. Ancak olmuyor. Emniyet güçleri, zaman zaman bu eylemin ‘‘yasadışı’’ olduğuna karar veriyorlar. Bu bazen yeni bir Emniyet Müdürü atandığında olabiliyor. Bu yetkili, aynı zamanda ‘‘yargısız infaz’’ davalarında yargılanıyor ve bu eylemi durdurmaya ahdetmiş olabiliyor. Hürriyet'in olanlar ve iddialarla ilgili sorularına yasa nedeniyle karşılık veremeyeceğini söylüyor. Dolayısıyla ‘‘Galatasaray'ın haftada bir yarım saat susarak oturan ve dayak yiyen Anneleri’’ meselesi öylece ortada duruyor.
Geçen perşembe Arjantin'in kayıp yakını anneleri yine Başkan'ın ofisi karşısında, dünya kamuoyu önünde sessiz eylem yaptılar. Bakalım bugün İstanbul Galatasaray'da ne olacak?
BAŞKANIN OFİSİNİN ÖNÜNDE 22 YILDIR TOPLANIYORLAR
Onlar ‘‘Perşembe Anneleri’’. Arjantin'de 1976-1983 yılları arasındaki cunta döneminde binlerce insanın kaybolmasıyla birlikte eylemlerine başladılar. 22 yıldır her perşembe günü Buenos Aires'te Devlet Başkanı Carlos Menem'in ofisinin karşısındaki Mayıs Meydanı'nda toplanıyorlar. Başlarında beyaz eşarpları, ellerinde bastonları, boyunlarında kaybolan çocuklarının fotoğraflarıyla, sessizce yürüyorlar. Bu gösteri sırasında herhangi bir polis müdahalesiyle karşılaşmıyorlar. Hatta onlar, dünyanın kayıpların bulunmasına hizmet veren ilk DNA laboratuvarını bile kurdular. Yani Türkiye'nin Cumartesi Anneleri'yle kaderleri aynı ama bir yere kadar.
BAZEN DESTEK, BAZEN KÖTEK
Türkiye'deki rakamlar Arjantin'e göre çok çok düşük. Arjantin'deki cunta döneminde kaybolanların 30 bin kişi olduğu belirtiliyor, hükümetin kabul ettiği rakam ise 10 bin. Türkiye'de ise gözaltındaki kayıpların kesin sayısı bilinmemekle birlikte başvurulara göre,
560. Hükümetin kabul ettiği rakam ise sıfır! 20 yıldan fazla bir süredir seslerini duyurmaya çalışan ve başarılı olan Arjantinli hemcinsleri ve kaderdaşları, bulunacağından çoktan
ümit kestikleri çocukları için Devlet Başkanı'nın ofisi önünde eylem yapıp, DNA laboratuvarı bile kurarken, Türkiye'dekiler devletten yukarıdaki gibi muamele görüyor. Oysa Anayasa'nın
34. maddesi diyor ki, ‘‘Herkes önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve
gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir!’’ Ama kimi dönemlerde her cumartesi yanlarına gidip ‘‘Gelin kayıplarınızı birlikte arayalım, biz size destek veriyoruz, işte bir otobüs bile
tahsis ettik’’ diyen Emniyet Güçleri, bazen de anayasal haklarını onlara kullandırtmaktan vazgeçiyor! Son iki haftadır olduğu gibi. Oturma eyleminin 171. haftasında 25 kişi gözaltına alındı. Geçen hafta yapılmak istenen 172. oturma eylemine ise izin verilmedi ve bu kez 157 kişi gözaltına alındı. Üstelik bir gün olan gözaltı süresi dört güne çıkarıldı.