Güncelleme Tarihi:
TÜRKİYE'DE BİR CAN ALDI
Türkiye’de ilk kez görülen, Zonguldak ve Bartın’da 8 kişinin hastalanmasına, bir kişinin ise yaşamını yitirmesine neden olan “Hanta Virüs”e karşı uzmanlar uyarıyor. Özellikle hastalığa neden olan farelere karşı dikkatli olmak ve riskli bölgelerde yoğun bir fare mücadelesi vermek gerekiyor. Uzmanlar aksi halde, şehirlerde hatta evlerde bulunan farelere de virüsün bulaşabileceği ve ilerleyen günlerde hastalığın daha da yaygınlaşabileceğini belirtiyorlar.
Ankara Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Akdur, “hanta virüs”ün başta sıçan ve fareler olmak üzere, kemiricilerin salya, idrar gibi salgılarıyla ya da bunların insanı doğrudan ısırması ile bulaştığını söyledi.
BELİRTİLERİ NELER?
Prof. Dr. Akdur, hastalığın insanlarda kanamalı ateş ile birlikte seyreden çok ağır ve ölümcüllüğü çok yüksek olduğunu belirterek, “Hastalık etkeni ilk defa Kore’deki Hantan Nehri’nde tanımlandığı için Hantavirüs olarak bilinmektedir. Bu virüs Türkiye’de ilk defa tespit edilmiştir” dedi. En önemli belirtisinin yüksek ateş, titreme, baş ağrısı, bulantı, kusma, akciğer tipinde ise zatürre belirtileri olarak kendini gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Akdur, “Ayrıca ciltte ve mukozalarda kanamalar, böbrek fonksiyonlarının bozulması gibi klinik tablo verir. Kuluçka süresi 12-21 gün kadardır. Mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulması gerekir” dedi. Prof. Dr. Akdur şunları söyledi:
“Anlaşılıyor ki Zonguldak ve Bartın yöresinde bu virüsle enfekte olmuş fareler vardır. Bunun en büyük tehlikesi de hastaların hikayelerinden bu virüsün yabani farelerden bulaşmış olduğu anlaşılmaktadır. Bundan daha da kötüsü şehirlerde, köylerde ve evlerde yaşayan farelere bu virüsün bulaşmış olmasıdır. Şayet böyle bir durum ortaya çıkarsa çok daha ciddi sayılarda hastalarla karşı karşıya kalabiliriz.”
“RİSKLİ BÖLGELERDEN GELEN TIRLARA VE GEMİLERE DİKKAT”
Virüsün yayılmasını önlemek için hastaların virüsü aldıkları bölgede ciddi bir fare mücadelesi yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Akdur, “Kentlerde, tarlalarda, evlerde yaşayan farelere virüsün atlaması engellenmelidir” dedi. İklim değişikliği ve hayvan hareketlerindeki değişimlerin de hastalık üzerinde etkili olduğuna işaret eden Prof. Dr. Akdur şöyle devam etti:
“Öyle anlaşılıyor ki iklim değişikliği, hayvan hareketlerindeki değişimler ve ticari faaliyetlerin artması nedeniyle küçük hayvanların bölgemize taşınabilmiş olmasından dolayı, daha önceden ülkemizde görülmeyen hastalıklar da bölgemizde görülebilecektir. Kuş gribi, KKKA ve ardından da Hanta virüsü hastalığının ortaya çıkması önümüzdeki yıllarda bu tür hastalıklara daha büyük bir önem verilmesi gerektiğini gösteren belirtilerdir. Ticari ilişkilerde özellikle riskli bölgelerden gelen gemilere, tırlara çok dikkat edilmesi ve bunların ülke sınırlarına girerken ciddi şekilde kontrollerinin yapılması gerekmektedir. Bu tür bir fare mücadelenin yapılması bu hastalıkların yayılması için engel olacaktır. Kişisel tedbir anlamında ise her türlü fareden, özellikle tarla farelerinden uzak durulması gerekir. Tarla farelerinin ya da yabani farelerin bulunduğu yerlerde çalışırken eldiven ve maske kullanılmasının yararı olur. Fareler ile temas halinde hemen temas edilen yerin önce bol su ile temizlenmesi ardından da dezenfekte edilmesi yararlı olacaktır.”
"KESİN BİR TEDAVİSİ YOK"
Zonguldak ve Bartın'daki “Hantavirüs”ile ilgili ilk teşhisi koyan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve Hastane Enfeksiyon Kontrol Komitesi Başkanı Doç. Dr. Güven Çelebi, “Virüsle ilgili laboratuvar testleri sonuçlanan 13 olgunun 9'unda Hantavirüs pozitif olarak saptanmış, 1 vaka kaybedilmiştir” dedi.
Doç. Dr. Çelebi, ZKÜ Başhekimlik Toplantı Salonu'nda yaptığı açıklamada, 20 Şubatta SKÜ Tıp Fakültesi Hastanesinin acil servisine yüksek ateş, üşüme-titreme, karın ağrısı gibi şikayetler ile başvuran bir hastanın kan trombosit sayısında azalma ve böbrek işlevlerinde bozulma saptandığını söyledi.
Olgularda ön tanı olarak öncelikle Hantavirüs enfeksiyonu düşünüldüğünü, Türkiye'de bu virüse bağlı gelişen enfeksiyon hastalığının daha önce bildirilmediğine dikkati çeken Doç. Dr. Çelebi, şöyle devam etti:
“Bu nedenle Sağlık Bakanlığı ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi şüpheli olgular konusunda ivedilikle bilgilendirilmiştir. Bu çerçevede, hastanemize başvuran Hantavirüs şüpheli olguların kesin tanısına yönelik laboratuvar testleri Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Viroloji Laboratuvarında ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Laboratuvarında eş zamanlı olarak çalışılmaktadır. Mart ayı başında Sağlık Bakanlığı tarafından bu amaçla oluşturulan bilim komisyonu çalışmalara başlamıştır. Bu konuda halen çok sayıda araştırma planlanmakta veya devam etmektedir.”
ŞÜPHELİ VAKA SAYISI 16
Hastanelerinde şubat ayı ortasından itibaren Hantavirüs şüphesi nedeniyle izlem ve tedavisi sürdürülen toplam olgu sayısının 16 olduğunu anlatan Doç. Dr. Güven Çelebi, şöyle dedi:
“Bu olgulardan 3'ünün laboratuvar testleri henüz sonuçlanmamıştır. Laboratuvar testleri sonuçlanan 13 olgunun 9'unda Hantavirüs pozitif olarak saptanmış, bir vaka kaybedilmiştir. Halen serviste izlenen olgu sayısı 5'tir. Diğer olgular şifa ile taburcu edilmiştir.”
HANTAVİRÜS
Doç. Dr. Güven Çelebi, virüsün doğada çok sayıda tipi bulunduğunu, bunlardan bir kısmının da insanda hastalık oluşturduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
“İnsanlarda oluşturduğu hastalık, virüsün tipine bağlı olarak 'böbrek yetmezliği ile seyreden kanamalı ateş' veya 'Hantavirüs kalp-akciğer sendromu' adları verilen klinik tablolara neden olmaktadır. Bunlardan ikincisi daha ağır seyirlidir ve ölüm oranı yüksektir. Bölgemizde şu ana kadar saptanan olguların hastalık bulguları daha iyi seyirli olan 'börek yetmezliği ile seyreden kanamalı ateş' tablosu ile uyumludur. Virüsün doğadaki başlıca rezervuarı fare gibi çeşitli kemiricilerdir. Virüs bu kemiricilerin idrar ve dışkısıyla çevreye atılmaktadır.
VİRÜSÜN BULAŞMASI VE BELİRTİLERİ
Farelerle temas olasılığı daha yüksek olan çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar, liman işçileri gibi meslek gruplarının daha çok risk altında olduğunu ifade eden Doç. Dr. Çelebi, şu bilgileri verdi:
“Virüsü taşıyan bir kemiricinin insanı ısırması sonucu da hastalık insana bulaşabilir. Virüs, insana genellikle, gıdalara bulaşmış virüsün ağız yoluyla alınması ya da çevreye bulaşmış virüsün toz halinde havaya saçılması ve bunun solunması yoluyla bulaşmaktadır. Hastalığın kuluçka süresi 1-3 hafta arasındadır. Kuluçka süresinin sonunda ani başlayan yüksek ateş, üşüme-titreme, halsizlik, yaygın adale ağrıları, baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal gibi şikayetler ortaya çıkmaktadır. Bu şikayetlerin başlamasından kısa bir süre sonra kan trombosit sayısında azalma ve böbrek işlevlerinde bozulma görülmektedir. Hastalık çok hafif şikayetlerle seyredip kendiliğinden iyileşeceği gibi diyaliz gerektiren ciddi böbrek yetmezliğine de sebep olabilir.”
Doç. Dr. Çelebi, hastalığın insandan insana direkt yolla bulaştığına dair bir veri bulunmadığını belirterek, “Bu nedenle hastaların karantinaya alınması gibi önlemelere gerek yoktur. Hastalara bakım veren sağlık personelinin standart korunma önlemelerine uyması önerilmektedir” dedi.
KORUMA YÖNTEMLERİ
Hastalığı önlemeye yönelik halen kesin tedavi ve etkili aşı olmadığını anlatan Doç. Dr. Çelebi, şu uyarılarda bulundu:
“Korunmada en önemli unsur, insanların ev, iş yeri gibi yaşam alanlarında kemirici kontrolünün sağlanmasıdır. Kemiricileri kesinlikle canlı olarak yakalamaya çalışmamalıdır. Ölü bir kemiriciye çıplak elle temas etmek uygun değildir. Ölü kemiriciler ortalıkta bırakılmamalı, derince açılmış bir çukura gömülmelidir. Yiyecek ve içecekler, mutlaka kemiricinin giremeyeceği kapalı dolaplarda saklanmalıdır. Kemiricinin idrar ve dışkısı ile kirlenmiş yüzeyler yüzde 10'luk çamaşır suyu kullanılarak silinmelidir. Kemiricilerin idrar ve dışkısıyla kirlenmiş yüzeylerden havalanan tozların solunum yoluyla alınmasıyla insanlara hastalık bulaşabilir. Bu nedenle fare idrar veya dışkısıyla kirlenmiş riski alanların temizliği yapılırken süpürge, elektrik süpürgesi gibi toz kaldıran temizlik yöntemlerinden kaçınılmalıdır. El temizliğine dikkat edilmeli, riskli yerlere temas sonrasında eller su ve sabunla yıkanmalıdır.”