Bu ülkede durum pistir!

Güncelleme Tarihi:

Bu ülkede durum pistir
Oluşturulma Tarihi: Nisan 01, 2001 00:00



Faruk BİLDİRİCİ
Haberin Devamı

Türkiye'nin hemen yanıbaşında, hatta bir ‘‘saat cebi’’ gibi uzanan küçücük Nahçıvan'a ulaşmak için tek adım atmak yeterli. Dilucunun öbür yanı Sederek'ten, Nahçıvan kentine uzanan 80 kilometrelik yolun çevresi, sefalet manzaralarıyla dolu. İnsana bu denli hüzün veren bir yol, dünyada az bulunur herhalde. Ermeni işgali, 350 bin nüfuslu Nahçıvan'ı, herşeyini bir gecede kaybeden zenginlere çevirmiş. Özerk Nahçıvan Cumhuriyeti'nin, ana ülke Azerbaycan ile karasal bağı kopmakla kalmamış; abluka koşulları geçerli olmuş.

Dilucu sınır kapısında bir kadın ağlıyordu; ‘‘Evleniyordum beni aldılar getirdiler. Benim ne suçum var?’’ Polis, dinlemedi, onu da az ötede bekleyen genç güzel Azeri kızlarının yanına götürdü.

Birisi daha sızlandı polise. ‘‘Ben evliyim, kocam hasta yatıyor. Çalıştığım işyerimden alıp getirdiniz, bırakın beni.’’ Polis otobüse bindirdi, şoföre de işaret etti; kapılar kapandı. Otobüs, Nahçıvan'a doğru hareket etti.

Bizimle birlikte kadınları izleyen Iğdırlı emekli zabıta müdürü Ayhan Bey üzüldü: ‘‘Bu kadınların hepsi fuhuş için gelmiyor. Namusuyla çalışanları da toplayıp götürüyorlar. Otelleri basıyorlar, bulduklarını fuhuş yapıyor diye sınırdışı ediyorlar. Bu böyle olmaz. Iğdır'da fuhuş şimdi evlere kaydı.’’

Nahçıvan'da çay ocağı işleten Ayhan Bey, kadınların çaresizliğine tanıktı. ‘‘Ne yapsınlar? Tek geçim kaynakları Türkiye. Pasaport değiştirip yine gelecekler.’’

HERŞEY KÖHNE

Haklı olduğunu kavramak için Türkiye'nin hemen yanıbaşında, hatta bir ‘‘saat cebi’’ gibi uzanan küçücük Nahçıvan'a ulaşmak için tek adım atmak bile yeterli. Dilucunun öbür yanı Sederek'ten Nahçıvan kentine uzanan 80 kilometrelik yolun çevresi, sefalet manzaralarıyla dolu. İnsana bu denli hüzün veren bir yol, dünyada az bulunur herhalde.

Köy evlerinin yanında yöresinde lastikleri çıkarılmış, taş ya da doğrudan toprak üzerinde duran pas tutmuş kamyonlar, arabalar. otobüsler, greyderler. Bir iki tane değil onlarca...

Sadece araçlar değil, herşey kırık dökük. Sanki bir fırtına gelmiş ve herşeyi bozmuş, eskitmiş, kullanılmaz hale getirmiş. Evler de köhnemiş, çatıları yıkılmış, duvarları çökmüş. Ve kilometreler boyunca uzanan bomboş tarım arazileri. Topraklara dalıp gittiğimizi gören Nahçıvanlı taksi şoförü Vilayet Askerov, anlattı: ‘‘Ermeniler, 1992'de Karabağ'ı işgal etmeden önce herşey güzeldi. Onlar işgal edince Azerbaycan'dan koptuk. İki kapımız kaldı, biri İran, biri Türkiye. Nahçıvan Türkiye'ye bağlanmalı, herşeyimizi Türkiye veriyor. Zaten Atatürk zamanında ‘Nahçıvan Türkün kapısı' demiş, İran'a 10 kilo altın verip 13 km. toprak almış da öyle olmuş Türkiye-Nahçıvan sınırı.’’

ABLUKA ALTINDA

Askerov, paslı boruları gösterdi. ‘‘Rus'un zamanında yahşiydi, köylere bile doğalgaz boruları döşenmişti. Ermeniler onu da kapattı. Şimdi ne gaz kaldı, ne elektrik.’’

Trenler işlemez olmuş; enerjisiz kalan fabrikalar kapanmış. Yakacak bulamayan insanlar, ısınmak için ne bulduysa yakmış. Kaysı ağaçları kesilmiş, üzüm bağları sökülmüş. Ünlü Sederek üzümleri üretilen bağların ancak yüzde 5’i direnebilmiş bu fırtınaya.

Üretim durunca fuhuş ve işsizlik yaygınlaşmış. Kimi insanlar Türkiye'ye gidip, 5-10 dolara en ağır işlerle çalışmayı seçerken, kimileri evlerinin bahçelerinde, küçük tarlalarında yetiştirdikleri meyve ve sebzeleri arabalarının bagajında getirip satmış. Şimdi o da yasaklanmış.

Artık Nahçıvan'ın en önemli gelir kapısı, mazot ticareti. Azerbaycan ve İran'dan ucuza alınan mazot ve benzin, Türkiye'de yaklaşık iki katı fiyata satılıyor. Aylık 15 bin tonluk mazot kontenjanının yarısı Nahçıvanlı, öbür yarısı da Iğdırlı kamyon sahipleri tarafından taşınıyor. Mazot ticaretinin yıllık cirosu 40 milyon dolar civarında...

Her iki tarafta da pastanın büyük dilimini kapan gruplar türemiş; tek kamyonla yaşam mücadelesi verenlerin karşısına 100-200 taşıma karneli kamyona sahip zenginler çıkmış. Nahçıvan Meclis Başkanı Vasıf Talibov'dan tutun da Sederek Gümrük Müdürü Mubarız Penyahu'ya uzanan birçok iddia dilden dile dolaşıyor.

Verilen örnekler de, mazot sırası geldiği halde hakkı başka bir kamyona verilerek iki kez sıradan çıkarılan bir Nahçıvanlı'nın gümrükte kendini yakması. İkinci örnek ise 1999'da bir kabadayının gümrüğe giderek, ‘‘Vicdansız’’ diye bağırdığı Müdür Penyahu'yu ‘‘mazot ticaretinin kaymağını yemek’’ ile suçlaması, çıkan olayda bir kişinin ölmesi...

Ancak Nahçıvan yönetimi, mazot problemiyle ilgili tüm iddiaları yalanlıyor. Meclis Sözcüsü (Ali Meclis Aparatı Rehberi) Ali Hasanov'a göre, ‘‘Mazot ticaretinde problem yok. Mazot ticareti hem Türkiye'nin yakın bölgelerini kalkındırmış, hem de Nahçıvan'ı.’’ Hasanov, sorularımızı yanıtlarken, ülkesindeki ekonomik durumu özetledi: ‘‘Türkiye ile 1992'de açılan kapıya ‘Umut köprüsü' diyirik. O kapıdan hem enerji, hem ekonomik yardım geldi. Fabriklerimiz durmuştu. Şimdi Türkiye'nin yardımıyla tekstil, kaya tuzu ve elektronik fabrikleri çalışır. Türk işadamları gelsin, tabii servetimiz çok. Altın bile var. Bir de güzel kaysılarımız olur. Türkiye, meyve götürmemize icaze (izin) vermeli.’’

Hasanov’un çizdiği olumlu tablonun izlerini başkent Nahçıvan sokaklarında bulmak mümkün değil. Tersine her yandan yoksulluk akıyor. Yaşlı insanlar, önlerine iki bardak ayçekirdeği ya da birkaç şişe benzin koymuş, satıp da para kazanmaya uğraşıyor. Emekliler 5 Şırvan (1 Şırvan yaklaşık 2 dolar) maaş alıyor; bir taksi şoförünün aylık kazancı da ancak 10-15 Şırvanı buluyor.

Bir köşe başında ekmek satarak birkaç Şırvan kazanmaya çalışan Aliyeva Gülistan adlı yaşlı kadın da umutsuzluk içinde. Baykuş ve kobra biblolarıyla dolu pazar tezgahının başında duran Elçin Ahmet de...

‘‘İnsanlar ekmek bulamıyor. Nahçıvan insanının yüzde 30-40'ı zaten Türkiye'de çalışır’’ diyen Elçin Ahmet, ‘‘Durum nasıl düzelir?’’ sorusuna yanıt vermeden önce uzun süre düşündü. Sonra, ‘‘Türkiye'nin yardımları olmazsa Nahçıvan olmaz. Başka devletlerle iş bağlamak lazım’’ karşılığını verdi. Aynı soruyu yönelttiğimiz bir pazarcı da ismini vermeden konuştu: ‘‘Durum pistir. Dilenecek durumdayız. Bugünkü iktidar tepeden tırnağa değişmeden birşey olmaz. 1992'den önce Nahçıvan Halk Cumhuriyetiydi, bugün diktatorya var. Bir neferin iradesi kanun.’’

NAHÇIVAN LAZLARI

Bir pazarcı, geçen kış, bedelinin ödenmemesi üzerine İran'ın verdiği elektriği kesmesinden sonra yaşananları aktardı:

‘‘Zaten günde iki saat verilen elektrik de kesilince insanlar ortada kaldı. Yakacak olmadığı için elektrikle ısınıyoruz. Önce Culfalılar, ayaklandı. 700 başörtüsü gönderip, Nehremliler ile dalga geçtiler, ‘Kadın gibisiniz' diye.

Nehrem'in özelliği, Aliyev'i Bakü'ye gönderen köy olması. Ama burada, ‘‘Nehremliler kalkıp yürüdü mü, arkasından gidilir’’ diye bir laf vardır. Nehremliler, ayaklandı; büyük bir miting organize etmeye başladılar. Hemen yönetim Nehrem'e yakacak gönderdi, reddettiler. ‘Biz 25 saat elektrik isteriz.' Bir saati de yedekmiş. Büyük mitingden birkaç gün önce Aliyev yönetimi İran'a para verdi ve elektrik yeniden geldi.’’

Nehremliler'in bir özelliği de Nahçıvan'ın ‘‘Lazları’’ olmaları. Nehremliler ile ilgili üretilen fıkralardan biri şöyle:‘‘Nehrem yakınlarında bir film çevriliyormuş. Filmde rol alan bir eşeğin, köprüden geçerken başını sallaması gerekiyormuş ama bir türlü başını sallatamamışlar. Saatlerce uğraşmışlar olmamış.

Oradan geçen bir Nehremliyi görünce ‘‘Nehremliler eşekten anlar’’ deyip çağırmışlar. Durumu anlatmışlar, adam, ‘‘Çok kolay, siz hazırlanın’’ demiş. Kamera hazırlanınca da eşeğin kulağına eğilmiş, birşey söylemiş, eşek başını sallamış. Filmi çekmişler ama merak ettikleri için sormuşlar. ‘‘Nasıl yaptın?’’ Adam demiş ki, ‘‘Başını benimle değiştirir misin diye sordum, ‘Hayır' diye başını salladı.’’

VİZEDE KUZEY KIBRIS STATÜSÜ İSTİYORLAR

Nahçıvanlıların en büyük yakınmalarından biri, Türkiye'nin vize uygulaması ve vize süresinin bir ayla sınırlı tutulması. Nahçıvan-Iğdır arasında taksi şoförlüğü yapan Rüstem İbrahimov (en solda), yüzlerce giriş-çıkış damgasıyla dolmuş pasaportunu göstererek, ‘‘Bir çare bulamazlar mı?’’ diye sordu. Meclis Sözcüsü Ali Hasanov da ‘‘Arzum odur ki, İstanbul vatandaşı Kuzey Kıbrıs'a nasıl gidir, bizim de Türkiye'ye öyle gidebilmemiz lazım. Vize olmasın. Gidin bakın Türkiye konsolosluğunda insanlar vize için sıra bekliyorlar’’ dedi. Nahçıvan Konsolosu Günsel Göktan (solda), geçen hafta konsoloslukta vize için sıra bekleyen Nahçıvanlılar ile sohbet etti. Sohbet sırasında gündeme getirilen ilk sorun yine vizenin kaldırılması ya da süresinin uzatılmasıydı. Bir genç ise ‘‘Kars'ta bir mafya var. 100 milyonluk işe gönderir, 30 milyonumu alırlar. Adı Cahit. Selim otelinin yanındaki kahvede’’ dedi.

AHMET HALİMOĞLU'NUN İKİ KARISI VAR

Biri Nahçıvan’da, öbürü Batman’da

Nahçıvan kadınları için Türkiye'den giden işadamları ya da öğrencilerle evlenmek, sadece evlilik tercihi değil, aynı zamanda kurtuluş yolu. Ancak Türkiyeli erkeklerle evlenen ya da ‘‘saklanan’’ (kapatma olan) kadınlar, sıkıntılarla karşılaşabiliyor.

Türkiye'nin Nahçıvan Konsolosluğu'na, bu konuda sürekli şikayet yağıyor. Bu başvurularda, evlendiği erkeğin kendisini Türkiye'de kötü yola sürüklemesinden, çocuğuyla birlikte ülkesine geri göndermesine kadar birçok sorun dile getiriliyor. Bazı kadınlar, çocuğuna bakabilmesi için erkekten mali yardım talep ederken, bazıları gördüğü aşağılamadan yakınıyor.

Lokanta sahibi Ahmet Halimoğlu, hem Türkiye'de evli, hem de Nahçıvan'da evli olan işadamlarından biri. Halimoğlu, çifte evliliğini şöyle anlattı:

‘‘Batman'da evliyim. O hanımımdan yedi çocuğum var. Burada evlendiğimi oradaki karım (Müzeyyen) da biliyor. Naile Heziyave'yı Batman'a götürdüm, tanıştırdım, bir ay orada kaldık. Karım, ‘Madem benim çocuklarımın babası sevmiş, benim de sevme mecburiyetim var' dedi. Sarıldılar öpüştüler.’’

Halimoğlu'nun en büyük sorunu Nahçıvan'da, ‘‘rüşvetsiz iş yürümemesi’’. Üç ay önce açtığı lokantasını akşamları saat 20.30'dan sonra açık tutabilmesi için bile rüşvet istenmiş. Elektrik kısıntısı nedeniyle kentte özel izni olmayan işyerleri kapanıyor; kent erkenden uykuya dalıyor...

IĞDIR’DA BÜYÜK DEĞİŞİM

Dilucu sınır kapısının 1992'de açılması, o yıl il olan Iğdır'ın kaderini değiştirmiş. O güne değin tek katlı, kerpiç evlerle bir kasaba görünümünde olan Iğdır, Nahçıvan ile sınır ticaretinin nimetlerinden yararlanmış.

Bir çekim merkezi haline gelen Iğdır, çok katlı beton binalarla, iş merkezleriyle dolmuş. At arabalarının gezindiği kentte, lüks araçlar görülür olmuş. Sürekli göç alan kentin 1992'de 33 bin olan nüfusu bugün 70 bine ulaşmış.

Eskiden turistik tek oteli bile bulunmayan Iğdır'da artık 10'u üç yıldızlı olmak üzere 30'u aşkın otel ve çok sayıda içkili lokanta, eğlence yeri faaliyet gösteriyor. ‘‘Kumkapı dulu’’ olarak ünlenen Gülten Kızılkaya da yakın zamana kadar Iğdır'da sahne alıyormuş. Iğdır Valisi Dr. Mustafa Tamer, kentteki değişimi şöyle anlattı:

‘‘Dilucu kapısı açılmadan önce Iğdır, tarım ve hayvancılığa dayanan bir kasabaydı. Bizim sıkıntımız malesef kazanılan paranın yatırıma dönüştürülememesi. Iğdır'da sanayi tesisi bulunmamaktadır.

Alternatif yatırım imkanlarını geliştirmeye çalışıyorum. Ağrı, dünyanın en meşhur dağı. Ama askeri yasak bölge olarak boş duruyor. 180 milyon dolarlık bir proje hazırladık. Turizm Bakanımız Ağrı'yı turizm alanı ilan edecek ve 2 bin metrede kış sporları tesisleri, 3 bin 600 metrede Küp gölü mevkiinde Nuh'un gemisi biçiminde ve içinde müze, kütüphane ve restoran bulunan bir tesis yapılacak.’’

PANCAR KARŞILIĞI MAZOT TAŞIMADA BÜYÜK REKABET

Nahçıvan'dan, Türkiye'ye mazot karşılığı ücretsiz şeker pancarı taşıma ihalesini kazanan Aras ailesinin üyelerinden Nurettin Aras Iğdır Belediye Başkanı. Amcası Nevzat Aras, MHP Iğdır İl Başkanı.

Başkanın kardeşleri Salih, Turgay, Hasan ve Yakup Aras da Iğdırlı. Turizm, Tır filosu, mazot taşıma işleriyle ilgili şirketleri birlikte yönetiyorlar. Siyasi nüfuz kullandıkları iddialarını yalanlayan Hasan Aras, ‘‘4 yıldır pancar karşılığı mazot taşınıyor, ihaleyi geçen yıl biz kazandık’’ dedi. Hasan Aras, gelişmeleri şöyle değerlendirdi:

‘‘Ancak ihaleyi kazandıktan sonra Iğdır Valisi bizim mazotu getirmememiz için elinden gelen herşeyi kullandı. 10 bin ton mazot taşıyabilmemiz için çıkan Bakanlar Kurulu kararı için biz kulis yapmadık. Nahçıvan yönetimi baskı yapıp çıkarttı o kararnameyi. Pancarı taşıdık ama zarar ettik bu işten.’’

Turgay Aras da Nahçıvan'a yeni seferlere başlayan ‘‘Can Turizm’’ adlı otobüs firmasının sahipleri Atalay Okyay ve ortaklarını suçladı. Turgay Aras, kendileriyle ilgili iddiaların bu gruptan kaynaklandığını savunarak, ‘‘Onları bitireceğiz diyorlarmış. Mazottan, gayri meşru yollardan kazandığı parayı getirip benim kafama mı vurmalı?’’ dedi. Turgay Aras, kardeşi Yakup Aras ile ilgili iddialara da şu karşılığı verdi:

‘‘1993'te devlet acizdi buralarda. Mehmet Ağar geldi burada bir toplantı yaptı. ‘Kendi imkanlarınızla silah bulun, numaralarını Emniyet'e bildirin' dedi. Biz de silah bulduk PKK ile mücadele ettik. Öyle olmasaydı, PKK Iğdır'ı işgal ederdi.’’

Iğdır Valisi Dr. Mustafa Tamer de Dilucu sınır kapısı inşaatını göreve başladıktan hemen sonra iki ayda bitirdiğini ve ‘‘kapıyı denetlenebilir hale getirdiğini’’ söyledi: Mazot ticaretinde suiistimaller en aza indirilmeye çalışılıyor. Valilikten rüşvet yendiğine dair iddialar vardı. Ben göreve başlayınca ‘Bunu yapamam. Iğdırlı'nın hakkını kimseye veremeyiz' dedim. Topu Ankara'ya attım. Ankara'da neler olduğu konusuna girmek istemiyorum. Tabii tartışmalı bir konu. Ekim'de yeni ihale açılacak. Bundan sonra pancar ile mazot taşımanın irtibatlandırılmasına karşıyım.’’

KEREVİTLERİN SIRRI

Iğdır eski milletvekili Adil Aşırım'ın kardeşi Mustafa Aşırım, bir süre önce gazete manşetlerine taşınan ‘‘Nahçıvan'dan, sınır ticareti kapsamında Türkiye'ye yetecek kadar kerevit ithalatı’’ olayının ‘‘kahraman’’larından biri. ‘‘Biz ne olduğunu bilmiyorduk’’ diyerek kerevit ithalatını anlattı:

‘‘Biz Nahçıvan'dan balık getirip, Bursa'da bir firmaya satıyorduk. Bir gün firmadan iki adam geldi, heyecanlıydılar. Yayınlardan birinin karnında kerevit dedikleri şeylerden bulmuşlar. Onları, Nahçıvan'da bu balıkların çıkarıldığı baraj gölüne götürdüm. Adamlar hemen suya atladılar. Ellerinde büyük kerevitlerle çıktılar, hazine bulmuş gibi seviniyorlardı.

Valilikten aldığım ilk belgede balık getirme iznim vardı, ona su ürünlerini de eklettim. Ben ne kadar kerevit getirebilsem alıyorlardı. Tanesini bir dolara alıp, onlara 1.5 dolara satıyordum. Sonra fiyatını iki dolara çıkardım, ses çıkarmadılar. Ne bileyim bu kadar değerli olduğunu!

Sonra gümrükte sorun çıkarmaya başladılar. Bir gün sınırda jandarma, kamyonumu üç saat sınırda bekletti. Ben Iğdır'a gelip geri dönene kadar üç ton kerevitin çoğu öldü. Soğutma sistemli araçları Nahçıvan'a sokamıyorduk. Böyle zarar edince kerevit getirmeyi bıraktım. Bu işten para kazanmadım. O firma kazandı. Fransa'ya bile göndermişler.’’

PİZA KULESİ GİBİ TÜRBE

12.yüzyıl sonlarında Mehmet Cihan Pehlivanın annesi Mömine Hatun için yapılan türbe, en önemli tarihi eser. Selçuklu döneminden kalan türbenin bir özelliği de İtalya'daki Piza kulesi gibi eğilmiş olması. Nahçıvan yönetimi, türbenin düzeltilebilmesi için Unesco'dan yardım talebinde bulunmuş, ancak henüz olumlu yanıt alamamış. Nahçıvan'da yabancılara gezmeleri önerilen en önemli yerler, Halı Müzesi ve Aliyev Müzesi. Müzede, Azerbaycan Cumhurbaşkanı olmadan önce Nahçıvan'da Meclis Başkanı olan Aliyev'in kullandığı eşyalar, mektuplar, kitaplar ve fotoğraflar sergileniyor. Nahçıvan sokaklarında ulusal kahraman Babek ile Köroğlu'nun da heykelleri göze çarpıyor.

TÜRKİYE-İRAN YARIŞI

Nahçıvan, Türkiye ile İran'ın rekabetinin açıkça görüldüğü bir alan. Rekabetin en çarpıcı örneği camiler. İran bir cami yapınca Türkiye de hemen ‘‘Kazım Karabekir Paşa Camii’’ adını verdiği bir cami yapmış.

İran'ın Culfa sınır kapısı 12 saat, Şahtaht kapısı ise 18 saat açık. Konsolosluktan, pasaport yerine geçen ve ‘‘İran İslam Cumhuriyeti kurallarına uyacakları’’ hükmünün yer aldığı özel belgeyi alanlar İran'a rahat girip çıkabiliyorlar. İran, hem kültür ve sağlık merkezleri, hem de İran'a davet ettiği kişiler aracılığıyla propaganda çalışması yürütüyor.

35 Megawat elektriği hibe olarak veren Türkiye ise ekonomiyi canlandırmak için çaba harcıyor. Türkiye'nin Nahçıvan konsolosu Günsel Göktan, Türk işadamlarıyla birlikte ayçiçeği ekimi ve yağ çıkaracak bir tesis ve halı fabrikası projeleri üzerinde çalıştıklarını vurguladı. ‘‘Nahçıvanlılar'ın, ‘Bir millet, iki devletiz’’ dediğine dikkat çeken Göktan, kısa süre içinde Nahçıvan'da bir klinik ve kültür merkezi açılacağını, ayrıca bir de Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okul projesi geliştirdiklerini ifade etti.

Nahçıvan'da Fethullah Hoca grubuna ait üç okul bulunduğu için Milli Eğitim'in de bir okul açması önemli bir gelişme olacak. Böylece Türkiye, özellikle Orta Asya ülkelerindeki ‘‘Fethullah Hoca okulları’’na karşı yeni bir model geliştirme yolunda bir adım atmış olacak.

YARDIM ETTİNİZ FABRİKLERİMİZ ÇALIŞTI

Meclis Sözcüsü (Ali Meclis Aparatı Rehberi) Ali Hasanov:‘‘Türkiye ile 1992'de açılan kapıya ‘Umut köprüsü' diyirik. O kapıdan hem enerji, hem ekonomik yardım geldi. Fabriklerimiz durmuştu. Şimdi Türkiye'nin yardımıyla tekstil, kaya tuzu ve elektronik fabrikleri çalışır. Türk işadamları gelsin, tabii servetimiz çok. Altın bile var. Bir de güzel kaysılarımız olur. Türkiye, meyve götürmemize icaze vermeli.’’

AZERİ ŞARKICI ELMAS HANIM

1993'ten beri Azer Otelin restoranında şarkı söyleyen Elmas Hanım, Iğdırlıların el üstünde tuttuğu bir Azeri sanatçı. Konservatuvar mezunu olan ve Devlet Korosunda görev alan Elmas Hanım, artık Iğdır'ı, evi olarak görüyor. Asker ve polisler için ücretsiz konserler veren Elmas Hanım, Iğdır'da bir güzellik salonu açmış, yeni hedefi de ‘‘Azerbaycan Müzik Okulu’’ açmak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!