Güncelleme Tarihi:
Lizbon’da düzenlenen EXPO98 Dünya Fuarı’nın final gecesinde, Türk sanatçılar muhteşem bir gösteri sundular. Opera sanatçıları, Türk Müziği Korosu, Halk Oyunları ekibi,Mehter Takımı ve Balık Ayhan, Türkiye’siz bir Avrupa’nın düşünülemeyeceğini kanıtladılar.
Pazar akşamı Türkiye'den çok uzaklarda, kıta Avrupası'nın okyanusa bir yumruk gibi uzanan İber Yarımadası'nın en ucundaki Portekiz'de muhteşem bir gece yaşandı.
Bu gecenin güzelliğini sizlere anlatmak, keyfini ve onurunu paylaşmak istiyorum.
Bu olağanüstü olay Lizbon'da düzenlenen EXPO 98 Dünya Fuarı'ndaki Türkiye gecesiydi.
Fuar yetkilileri o gece için EXPO 98'in en büyük meydanını Türkiye'ye ayırmışlardı.
Konserin adı: Lirik Tarih Gösterisi.
Dev bir sahne düşünün.
Sahnenin ortasında İstanbul Devlet Operası Orkestra ve Korosu yer aldı.
Kadın sanatçılar siyah tuvaletli, erkek sanatçılar ise smokinli.
Bu dev orkestranın hemen arkasında kurulan yüksek bir platforma tarihi mehter takımı yerleşti.
Tarihi giysileri ve çalgılarıyla...
Sahnenin sağ tarafında otantik Osmanlı dönemi giysileriyle İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu.
Solda ise Balık Ayhan ve arkadaşları...
Bu tablo, Türkiye'nin eşsiz kültür mozaiğiydi.
Sahnenin üzerinde dev bir ekran var. Sahnedeki görüntüyü yansıtıyor. Çok arkalarda kalanlar, ayrıntıları dev ekrandan izleme olanağı buldular.
KONSER TIKLIM TIKLIMDI
Konser gece saat 22.00'de başladı. Meydan bir saat önce tıklım tıklım doldu.
EXPO 98'e dünyanın dört bir yanından gelen insanların Türkiye gecesine inanılmaz bir ilgi gösterdiklerini gördük.
Bunda kuşkusuz Türk pavyonunun topladığı büyük beğeninin de rolü vardı.
Bu ilgiyi abartmadığımızı anlatabilmek için bir rakam vermek istiyorum. Türk pavyonunu cumartesi günü gezen insan sayısı tam 32 bin 260 kişiydi...
Meydana o gece toplanan insan sayısı ise kesinlikle beş binin çok üzerindeydi. Eğer meydan daha çok insan alabilseydi kalabalık çok daha fazla olurdu.
Bundan da önemlisi, konser bitene kadar kalabalığın ilgisinde hiç azalma olmadı.
Saat tam 22.00'de... Orkestra şefi yerini aldı ve konser bir fırtına gibi başladı.
Öyle uzun uzun bıktırıcı anonslar filan yapılmadı. Herkes önceden dağıtılan programa bakarak ne çalınacağını takip etti.
Orkestra ve koro ilk olarak Carmina Burana'yı sundu.
Biter bitmez tarihi mehter takımının davulları meydanı inletmeye başladı. Fetih Marşı çalındı.
Fetih Marşı biterken orkestra eşliğinde Düşler Balesi başladı.
Sonra sıra İstanbul Türk Müziği Orkestrası'na geldi. Arkadan Ahmet Özhan mikrofona geçti ve Salat-ı Ümmiye'yi o sıcacık sesiyle söyledi. Son bölümde dev orkestra da Özhan'a eşlik etti. Hemen ardından Yahya Soyyiğit, Kaside'yi seslendirdi.
Kaside'den sonra orkestra ve koro Verdi'nin Requiem'ini sundu. Araya bale sanatçıları Tachycardia'yla girdiler. Onları Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçe'si izledi.
BALIK AYHAN SAHNEDE
Sıra Balık Ayhan ve arkadaşlarına gelince Ağır Roman'ın kıpır kıpır müziği meydana da yansıdı. Binlerce kişi müziğin kıvrak ritmine uyup ellerindeki Türk bayraklarını dakikalarca salladılar.
Balık Ayhan'ın o eşsiz darbukası son vuruşu yaparken sahneye davul zurna eşliğinde Adıyaman Halk Dansları Topluluğu geldi.
Foklorcular sahneyi terk ederken Ahmet Özhan, Hammamizade İsmail Dede Efendi'nin Gülnihal'ini söylemeye başladı. Şarkının yarısından itibaren orkestra ve koro da Özhan'a eşlik etti.
Konser hiç ara verilmeden aynı şekilde, insanı sarhoş eden bir hızla ve güzellikle devam etti.
Ahmet Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu, Bülent Özbek'in ney solosu, ayakları zaman zaman yerden kesiliyormuş hissi veren semazenlerin gösterileri, Verdi'nin Travatore'si, Nil Berkan ile Oktay Keresteci'nin Sevdim Bir Genç Kadını tangosu, sahneyi ve izleyenleri titreten Karadeniz Foklor Ekibi'nin horon gösterisi...
Arkasından da konserin bir yanardağ gibi patlayan finali...
GÜLNİHAL’LE BİS
Şimdi bu finali biraz anlatmam lazım.
Mehter takımı, şefin verdiği işaretle kendi sazlarıyla Mozart'ın Türk Müziği Marşı'nı çalmaya başladı. Bir süre sonra dev orkestra da onlara katıldı.
Türk Marşı bittiği sırada ara vermeden orkestra ve koro, Beethoven'in 9. Senfonisi'ne geçti. Sahnede yer alan bütün sanatçılar ve sazlar 9. Senfoni'ye eşlik etmeye başladılar.
Herhalde böyle bir icra dünyada ilk kez olmuştur. Beethoven'in 9. Senfonisi bu kadar değişik enstrümanla, ama bu kadar uyum içinde bugüne kadar hiç çalınmamıştır.
Bu ancak, Türkiye gibi eşsiz bir tarihi geçmişi ve kültür zenginliği olan ülkenin sanatçılarının yaratabileceği bir olaydır.
Gerçekten görülmeye değer, gurur verici bir sanat etkinliğiydi. 9. Senfoni bittikten sonra kıyamet koptu. Alkışlar bitmedi ve sanatçılar tam beş kez konserin son bölümü ile Gülnihal'i tekrarlamak zorunda kaldı.
Bu konseri izlerken ve konserden sonra insan, Türkiye'nin bu tarih zenginliği, bu kültür mozaiği ve birikimi, bugünkü dinamizmi ve yetişmiş insan yapısıyla Avrupa'ya fazlasıyla layık olduğunu düşünüyor. Avrupa Birliği dışında bırakılan böyle bir Türkiye, Avrupa için büyük bir kayıptır. Avrupa'nın bir gün bunu anlayacağına hepimiz tanık olacağız.