Bu suskunluk neden?

Güncelleme Tarihi:

Bu suskunluk neden
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 2001 00:00

Aylık kültür ve edebiyat dergisi E'nin Kasım 2001 sayısında genel yayın yönetmeni Hasan Öztoprak edebiyat yazarlarına ve aydınlara Afganistan konusunda 'Bu Suskunluk Neden?' diye soruyor:'Savaş olmasın dedik, oldu. Bizim dememizle olmaması düşünülmezdi elbette. Dünyanın en büyük ülkesi, dünyanın en küçük ülkesinin üzerine, herkes biliyor ki kaybettiği prestijini yeniden elde etmek için (sadece bunun için tabiki), onu onlarca kez satın alabileceği değerde bombalar yağdırıp duruyor. Bizlerse, hepimiz günlük hayatımızı kaldığı yerden sürdürüyoruz. Neymiş; 11 Eylül'den sonra dünya artık eski dünya olmayacakmış. (Biz Ağustos depreminden sonra da hep bir ağızdan aynı nakaratı söyleyip durmuştuk hatırlarsınız: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Süslü laf...) Yahu, gözümüzün önünde gerekçeleri ne olursa olsun bir linç yaşanıyor, bir halk, bir ülke linç ediliyor. Batı'nın insan hakları savunucuları nerede? Bu yargısız infaza neden kimse karşı çıkmıyor? Daha bundan üç-beş ay önce benim de yargılandığım bir kitap davası için bildiriler hazırlayan, zahmet edip buralara kadar gelen Batı'nın ve elbette bu ülkenin aydınları neredesiniz? Savaşa karşı da ufak bir imza atamaz mısınız? En azından vicdanınızı rahatlatırdınız? Belki de bu ülkenin ve Avrupa'nın ekran başında naklen yayınlanan savaşı seyrederek savaş romanı yazıyorlardır. Söz gelimi Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Ahmet Altan, Zülfü Livaneli... bu ülkenin duyarlı kamuoyunu harekete geçiren demokrat yazarları; bu savaşa karşısınızdır mutlaka, ama ne yaptınız karşı olduğunuzu göstermek için. 'Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak' derken sevgili Yaşar Kemal, yeni romanınıza hálá devam edebiliyor musunuz? Sevgili Ahmet Altan, yeni aşk romanına başlayabildiniz mi? Değerli Orhan Pamuk, romanlarınızın ABD'deki satış rakamlarını hálá merak ediyor musunuz? Neden suskunsunuz, neden sesiniz fısıltı gibi çıkıyor? Yoksa siz de bu cinayeti haklı mı görüyorsunuz?'*Hasan Öztoprak anlaşılan iyice bunalmış. Yazarlar ancak çok bunalımlı anlarında umutsuzluk kuyusunun dibinden işte böyle 'imdat!' diye haykırırlar.'Batı'nın insan hakları savunucuları nerede? Bu yargısız infaza neden kimse karşı çıkmıyor?' diye soran yazar, galiba dolaylı yoldan Batı'nın insan hakları savunucularının ikiyüzlü olduğunu söylemek istiyor. Batı'da en görece olan değerlerin başında insan hakları gelir. İnsan hakları soyut ve 'kendisi için' bir felsefi değer değildir Batı'da. Oralarda, 'onlar için', görece ve somut bir değerdir. Kimin insan haklarına ne kadar sahip olacağı, insan hakları ihlállerinin kimler için geçerli olacağı önceden belirlenmiştir.*Soyut ve anonim insanlık adına kaygılanmak, (kendiliğinden) müdahalede bulunmak aydınlara özgü bir davranıştır. Her yazar, kendiliğinden ve sırf yazar olduğu için aydın olamaz. Aydının eylemi ile yazarın eylemi (örtüşse iyi olur ama) her zaman örtüşmezler. Ama bir bakarsın, eşzamanlı ve aydınca bir tepkiyle bir olaya karşı çıkmayan romancı, daha sonra, o olaydan yola çıkarak bir başyapıt yaratmış.*Türk yazarları düşüncelerini Türkçe açıklamak zorunda mı? Değil! Hasan Öztoprak'ın, tepki göstermediği için eleştirdiği Orhan Pamuk, Afganistan trajedisini tetikleyen New York saldırısını Le Nouvel Observateur dergisinin 27 Eylül-3 Ekim 2001 sayısında şöyle değerlendiriyor: 'Sokaktaki adam olaylardan dolayı epeyce mutlu. Çünkü yoksul ulusların malûm öfkesi söz konu gene. ABD'nin mutlak gücü ile Üçüncü Dünya'nın mutlak yoksulluğu arasında büyüyen farkın yarattığı öfkedir bu; Amerikalılar yoksulların mutsuzluklarını umursamadıkları için onlar da Amerikalıların başına gelen felaketi umursamıyorlar.'Orhan Pamuk'la görüşen Didier Jacob'un, 'Orhan Pamuk'un hissettiklerini hissetmek için bir fırın ekmek yemesi gerekir' dediği Türkler, romancımıza göre, Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıdan dolayı mutluluk duyuyormuş... Yani (yorum bu ya) sokakta göbek atan Filistinli kadın kadar mutlu! Bu gözlem ya da yorum doğru mu? Amerika'dan öldüresiye nefret eden, Amerikalıların başına gelen felaketten dolayı mutluluk duyabilecek fanatik Araplarla, Afrika'nın müstemleke yoksullarıyla, ABD'ye sempati duymayan Türkleri aynı sepete koymak mümkün mü?Ama Orhan Pamuk'a göre mümkün!*Ben kendi adıma, her edebiyat yazarının toplumsal ve siyasal olaylarda hakem ve bilirkişi rolü oynamasından yana değilim. Herkes Zola, Gide, Camus ve Sartre olmak zorunda değil.Bırakalım, romanlarını, öykülerini, şiirlerini yazsınlar. Hiç olmazsa, saçmalayarak üzmezler bizi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!