Güncelleme Tarihi:
Beyoğlu Esnafı'na açık çağrı: İstiklal ne olsun?
‘‘İstiklal yayalarındır’’ haberimizin başlığı sloganlaşırken; İstanbullular'ın sert tepkileri bize ulaşmaya devam ediyor. Beyoğlu'nun trafiğe kapalı kalmasını isteyen esnaf, işyeri ya da kültür merkezleri sahip ve sözcüleri açık isimleriyle tepkilerini gösteriyorlar. Caddenin trafiğe açılması yönünde oluşan lobinin basına uzanan sesinde ise açık adresi verilen tek yer Beyoğlu'nu Güzelleştirme Derneği. Caddede trafik isteyen ‘‘yüzlerce esnaf’’ın kim olduğu ise meçhul! Ama ‘‘trafiğe açılsın’’ lobisi kendi arzularını sanki bütün Beyoğlu esnafının isteğiymiş gibi sunmaya devam ediyor. Hürriyet İstanbul, Beyoğlu nostaljisinde değil, 2000 yılının eşiğindeki Beyoğlu'nda yaşayan, ticaret yapan, kültür satan, eğlence ve sosyal hayatına imza atan esnafın bu konudaki düşüncelerini kamuoyuna yansıtmaya hazır. İstiklal ne olsun, sorusunun cevabını açık adları, adresleri ve gerçek düşünceleriyle İstiklal'in yaşayan esnafından bekliyoruz...
Geçen hafta İstiklal Caddesi'nin yeniden trafiğe açılması tartışmasında ilgili belediyelerin, şehircilik uzmanlarının, bazı dükkan sahiplerinin ve en önemlisi halkın görüşlerini duyurmuştuk. Hemen herkes caddenin trafiğe açılmasına karşı çıkmış ve bize e-mail, telefon ve faksla ulaşan İstanbullular 'İstiklal yayalarındır' manşetimizi slogan edinmişlerdi.
Ancak Beyoğlu Güzelleştirme Derneği çatısı altındaki bir grup büyük mağaza sahibi, caddenin trafiğe açılması taleplerini sanki bütün İstiklal Esnafı'nın isteğiymiş gibi sunmaya devam ediyor. Oysa kamuoyu araştırması yaptığımız caddede, halkın yanısıra birçok mağaza sahibi ile de görüşmüş, onların da caddenin trafiğe açılmasına karşı çıktıklarını duyurmuştuk. Dönercilerden tutun da kültür merkezlerine, gümüşçüden tutun da ayakkabıcılara, eczacılara, kafe sahiplerine kadar birçok işyeri sahibi caddenin yayalaştırılmasından çok memnun olduğunu belirtmişti.
Hatta caddenin simgelerinden biri olan İnci Pastanesi'nin sahibi Musa Ateş bu gibi girişimleri 'cennete saldırı' olarak nitelemiş ve şöyle konuşmuştu: ‘‘Buranın en eski esnaflarındanız. Burası bu haliyle bir cennet. Ne isteniyor caddeden? İlle de egzoz, pislik, gürültü gelsin de cehenneme mi dönsün?’’
Sıra esnafta
Musa Ateş miydi sadece İstiklal'e sahip çıkan? Birçok dükkan sahibinin yanısıra Beyoğlu ve Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Şehir Plancıları Odası, hatta Selami Öztürk gibi başka ilçelerin belediye başkanları... Şimdi sıra Beyoğlu'ndan ekmek yiyen, burada çalışıp hizmet veren esnafın. Haydi bize ulaşın ve İstiklal'e sahip çıkın. Bir grup büyük mağaza sahibinin oyununu bozun çünkü daha cadde için yapılacak çok şey var. Altyapısından, çevre düzenlemesine, katotoparklarına kadar caddenin birçok eksiği mevcut. Ama bunların giderilmesi ve daha da güzel bir Beyoğlu ancak İstiklal'i sahiplenmek ve korumakla mümkün. Yüzbinleri dükkanlarınızın önüne çeken İstiklal'e bir vefa borcunuz var ve şimdi bunu ödemek için en uygun zaman.
Pislik, yoksulluk hamaseti
Bize dosya halinde görüşlerini aktaran bir okurumuz, caddeyi trafiğe açmaya çalışanları desteklediğini bildirmiş: ‘‘Soruyorum sizlere, aracınızı nereye park edeceksiniz? Para çekmek istediğinizde ATM'lerde balık istifi gibi yatan çocukları nasıl aşacaksınız? Tuvalet ihtiyacınızı nerede gidereceksiniz? Sayın Serdar Turgut yediği poğaçanın kağıdını hangi çöpe atacak? Birkaç mağaza sahibinin birşeyleri eski güzelliğine döndürmek için yaptıklarına bravo diyorum.’’
Bütün bu eksikliklerin nasıl giderilmesi gerektiğini, İstiklal'in daha da iyi olması neler gerektiğini daha önce konunun uzmanlarının ağzından duyurmuştuk. Buna yeniden yer vermiyoruz Ama sorulması gereken bir soru var: ATM'lerde yatan sokak çocuklarının, eksik çöp kovalarının kabahatlisi İstiklal Caddesi mi? Cadde trafiğe açılırsa bu çocuklar sıcak birer yuva bulacak, park sorunu bitecek ve cadde eski haline ve nezih haline mi dönecek? Kaldı ki yayalaştırmanın getirdiği dönüşüm sayesinde bugün caddede ailece rahat ve güvenli yürümek, alışveriş etmek mümkün. Bundan on sene önce bırakın ara sokakları, caddede bile yürünebilir miydi? Açılan kafeler, kitapçılar, kültür merkezleri olmasa İstiklal Caddesi'nin insan profili bugünkü gibi mi olurdu? Maksat eski güzellikleri korumaksa hep birlikte tramvaya sahip çıkalım; egzoz ve korna pahasına birkaç büyük mağazanın kar hesaplarına değil!
Beyoğlu'na kimliğini kim veriyor?
Önce biraz duralım. Bir gerçeği gözardı ediyoruz. İstiklal Caddesi'ne ilişkin nostaljiyi bir kenara bırakalım. Caddenin trafiğe açılmasını isteyenlerin tek gerekçesi ‘‘elit’’ kesimin alışveriş etmemesi gibi görünüyor. ‘‘Güzelleştirme’’ kaygısı olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde bir mekan otomobille, korna sesi ve egzoz dumanıyla güzelleştirilmeye çalışılmaz. En modern sitelerde otomobillerin olabildiğince gözününden uzakta tutlmaya çalışıldığı, yayalara olabildiğince özgürlük sağlandığı bir çağda güzelleştirme adına otomobil çağırmak, herşeyden önce güzellik anlayışının sorgulanmasını gerektirir. Bir alternatifse, bunu önerenlerin iyiniyetinin sorgulanması olsa gerek. Ama asıl söylemek istediğim bu değildi.
Nostaljiyi bir kenara bırakalım demiştim. Şimdiyi, şu anı yaşıyoruz. Nostalji, nostalji olarak kalsın; geçmişi geri çağırmanın anlamı yok. Çünkü bugün Beyoğlu'nun bir kimliği var. Ve bu kimliği ona yayalar verdi. Yayaların kimliği. İşte biraz duralım derken bunu kastediyordum. Dünyanın en büyük metropollerinde, tıpkı İstiklal Caddesi gibi, özel kimlik taşıyan mekanlar vardır. Ve bilir misiniz, bu mekanlar hangi ülkede olursa olsun, aşağı yukarı birbirine benzer kimlik açısından. Büyük mağaza sahipleri caddenin ‘‘piyasa yerine döndü’’ ifadesi, caddeyi kimliksiz bir mekan olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Oysa çoktandır bir kimliği oluştu.
Piyasa değil, kültür meselesi
‘‘Eskiden moda merkeziydi’’ tartışması da günümüz gerçeğini, özellikle de modacıların, dünya modasındaki köklü değişmeyi görmemiş olmalarından kaynaklanıyor. Tasarımcılar artık sokaktan esinleniyor. Yani kimlikli sokaklardan. Ona kimliğini verenlerden. İstiklal Caddesi genç bir cadde. Orada yürüyen kalabalıkta bir dünya profili görebilirsiniz. Ve gençlerine dikkat edin moda açısından en özgün, en yaratıcı, en genç çizgileri taşıyorlar. ‘‘Pahalı şıklık’’la elbette ilgisi yok bunun, pahalı şıklık yalnızca marka vitrini olmaktan öteye gidemiyor belli bir kesim için. Burada belli bir ‘‘kültür’’den söz ediyorum. Sanatçısını, öğrencisini, entellektüelini bir ağ içinde tutan kültürden. Tıpkı New York, Londra veya Paris'te olduğu gibi, kimliğini bir kültürle besleyen semtlerde olduğu gibi. Beyoğlu'nda dolup taşan mağazaların en tipik örneğini kasetçiler ve kitapçılar oluşturuyor.
İstiklal Caddesi'nde ‘‘yaşayan’’ bir kültür. Bu, belli bir kesimin orada yaşadığı anlamına gelir. ‘‘Piyasa yapmak’’ deyimi çok yüzeysel bir tanımlama. Beyoğlu'nun kalabalığında değişmeyen yüzler vardır. Cadde, onların mekanıdır. Bu insanlar ya Beyoğlu'nda yaşıyorlardır, ya da her gün okul sonrası, iş sonrası orada arkadaşlarıyla buluşuyorlardır. Caddede yalnızca yürümekten zevk alanlar da var, Taksim-Galatasaray arası yürüyüşünü rutin hale getirenler. Şimdi, bu caddeye kimliğini veren dükkanlarıdır veya esnafıdır desek, biraz tuhaf kaçmaz mı?
Beyoğlu, çağa ayak uyduran bir değişimle, metropollerdeki tipik ‘‘genç dünya kültürü’’nün yaşadığı bir yer oldu. Kitapçısıyla, kasetçisiyle, giyim mağazaları, bar ve kafeleriyle; turistleri ve müdavimleriyle. Beyoğlu'nun insan profili değişti, doğru; ama arkasında bir kültür var. piyasa yapmaya meraklılarının burayı mekan seçmiş olması değil mesele.
Nostalji sözcüğünü duyduğumda neredeyse asabileşiyorum. Çünkü nostalji, peşinde koşulan bir ‘‘geleceğe dönüş’’ çabası haline geldi. Eskiden çok güzel bir Beyoğlu varmış. Elbette. Kabul ediyorum, Ama bugunkü Beyoğlu da çok güzel. Büyük metropollerdeki kardeş mekanlarıyla dünya kültürüyle zaman farkını sıfırlayan bu genç Beyoğlu'nun kimliğini tartışmak ticaret değil sosyoloji konusudur.