Güncelleme Tarihi:
Mart 2010’da kurdukları kolektif blog, kısa sürede 20 küsur yazarlı bir siteye dönüştü. O da yetmedi, dergi çıkardılar. Ve biz de onu elimize aldığımız gibi, mafyanın kurucu isimleri Turgay Özçelik, Cansel Uygun, Engin Karabacak ve tetikçilerden Sinan Sülün’le buluştuk.
* Öncelikle Kültür Mafyası’nın kuruluş hikâyesini anlatır mısınız?
- Aslında çok sıkıcı hikâyesi. Fikir olarak Cansel, Engin ve Turgay’a ait. Ortak bir blog açıp derdimizi anlatalım dedik. Bunu yaparken de bizi bu sürece iten şey şuydu: Mevcut yayıncılık alanı çok kapalı bir yapıya sahipti. Yani bu alana mevcut yayınlar aracılığıyla kolay kolay giremiyordunuz. Ya bir tanıdığınız olacak ya da başka birtakım dinamikler gerekiyor. Diyelim girdiniz, derdinizi özgürce anlatamıyorsunuz veya her konuyu özgürce ele alamıyorsunuz. Dışarıdan dahil olmanın zor olduğu, mafya benzeri bir oluşum vardı bu alanda. Kimseyi suçladığımızdan değil ama her şey ortada. Biz de ismimizi bu mevcut mafya düzenine dikkat çekmek için, ironik bir şekilde Kültür Mafyası koyduk. Biraz da karizmatik bir isim açıkçası...
* Tek derdiniz yer bulamamak mıydı peki?
- İçinde bulunduğumuz kültür ortamı zaten, siteyi ve sonra dergiyi kurma nedenimiz. Evet, kendimize bir platform kurmak istedik, çünkü Türkiye’de kültür sanat, merkeziyetçi ya da belirli bir cemaatin elinde. Bu alanların öncelikli problemi, her birinin bir iktidar mücadelesi alanı haline gelmiş olması. Yani sinemada da, müzikte de, sosyal bilimlerde de bir hegemonya mücadelesi var. Ve bu mücadelenin seyri, bu alanlardaki üretimi de etkiliyor. Rahatça nefes alınabilecek bir alan yaratmak bizim derdimiz.
BAŞKA BİR SANAT MÜMKÜN
* Mümkün mü sizce böyle bir şey?
- İnternet üzerinden bunu gerçekleştirmek üzere yola çıkmamızın sebebi zaten bu. Kurucular olarak bizim de, sonradan dahil olan arkadaşlarımızın da dile getirdiği ilk şey; “Başka bir dünya mümkün”dü. Sitede de dergide de yaptığımız şey aslında hayattaki ortak duruşumuzu “Başka bir sanat mümkün” diyerek yansıtmak. Örneğin, edebiyat dünyasında bile yeni isimlere fırsat verilmiyor. Aslında fırsat verecekleri kadar geniş bir alanları da yok. Ama görmezden geldikleri de bir gerçek. Bugün bir şeyler yazan genç kuşak, bir edebiyat dergisine yazdığı bir öyküyü ya da şiiri gönderirken çekinir oldu. Yine koymayacaklar dergilerine, hattâ cevap bile yazmayacaklar diyoruz. Öyle de oluyor. Bu gibi dergilerde, maalesef hep belli isimler yazıyor. Gerçek ‘kültür mafyası’, biraz da bu. Sadece edebiyat alanında değil, plastik sanatlar, sinema, müzik ve sosyal bilimlerde de bu böyle.
* Bir dönemin edebiyat dergilerinin boşluğunu doldurmak niyetindesiniz yani...
- Sizin de söylediğiniz gibi, dönemin edebiyat dergilerinin işlevini bugün kolektif bloglar karşılıyor. Ama bu biraz da doğallığında olacak bir şey. İyi, yeni yazarların kitaplarının okurla buluşmasını da önemsiyoruz. Bizler de okur olarak, her ay belli bir kitabevinin çalıştığı birkaç yazarın kitabını değil de, yeni isimlerin kitaplarını okuyabilmek istiyoruz. Umarız, bir dönemin edebiyat dergilerinin yaptığını yapabiliriz. Tabii, bu uzun ve zor bir süreç. Yeni ve yerli yazarlara destek veren, onların önünü açan bir yayıncılık anlayışını sürdürmek istiyoruz.
* Matbu dergi fikri nasıl doğdu peki? Neticede, site olarak matbu neşriyatın içinde bulunduğu duruma muhalifken birden o dünyanın içine girmek, çelişik bir durum değil mi?
- Başından beri matbu neşriyatın içinde bulunduğu duruma bir muhalefet söz konusu, matbu yayının tümüne değil. Dolayısıyla çelişik bir durum da söz konusu değil. Blog olarak yayın hayatına başladığımızdan beri aklımızda dergi vardı. Ancak bunu yekten yapabilecek olanaklara sahip değildik. İnternet yayımcılığı sayesinde bilinirliğimiz, ulaştığımız insan sayısı arttı ve yaptığımız işin aslında bir karşılığı olduğunu gördük. Bu bizi biraz daha fazla cesaretlendirdi. Sonrasında ‘yapabilir miyiz’ üzerinde neredeyse hiç düşünmedik. Yaparız dedik, kolları sıvayıp başladık işe. Bu denli kapanan dergi varken, böyle bir işe kalkışmak akıllı işi değil, ancak denemeden, yeni hayaller kurmadan da hayatın bir anlamı olmazdı.
HAYALLERİMİZDEN BAŞKA TUTUNACAK BİR ŞEY YOK
* Romantik idealler ağır bastı yani?
- İnternetin hızlı bir mecra olması avantaj olduğu kadar dezavantaj da sağlıyor. Bir nevi suya yazmak gibi bir hâl alıyor bir süre sonra. Yaptığın bir söyleşi, yazdığın bir yazı birkaç gün sonra gerilere düşüyor. En basiti, eşe dosta söylesen onlar internetten bulana kadar içerik iki kere güncellenmiş oluyor. Örneğin sitede bir yazımız yayımlanıyor, annemize haber veriyoruz, babamıza söylüyoruz “Okuyabildin mi yazımı diye,” soruyoruz. Bulamadım, diyor çoğu zaman. Kendi adımıza da, hâlâ matbu yayının kokusu, sayfasını çevirme hissi, kenarına bir şeyler yazma arzusu hep ilk sırada oldu. Şimdi matbu yayınla bunu da sağlayacağız.
* Dergi Kültür Mafyası açısından her şeyi halledecek mi peki?
- Bugün elimizde hayallerimizden başka tutunacak hiçbir şeyimiz kalmadı. Bunu genel olarak söylüyoruz. Her şey birilerinin kontrolü altında. Hep bir geçim sıkıntısı, kaygılar dertler peşindeyiz ve en özgür olduğumuz yer hayallerimiz. Kültür Mafyası’nın kolektif çabasındaki en önemli şey, herkes birbirinin hayaline sahip çıkıyor. İsmiyle müsemma, bir mafya gibi çalışacağız. Farklı disiplinlerden yeni ürünler, üretimler yaratmak ve bunları takipçileriyle, ilgilileriyle paylaşmak niyetindeyiz.
YAYINEVİ DE KURULACAK
Dergi çıktıktan sonra birkaç ay içerisinde kitap yayıncılığına da başlayacağız. Açıkçası Kültür Mafyası adıyla bir yayın şirketi açmak yasal olarak mümkün değil. Mafya kelimesi geçtiği için. Bu yüzden halihazırda varlığını sürdüren Çağın Yayınları ile anlaştık bu konuda. Kitaplarımız onların yayınevinden çıkacak, ama ‘Kültür Mafyası’ etiketini taşıyacak. Yazarlarımız arasında Ege Görgün, Fırat Sayıcı, Cansel Uygun, Ceylan Özçelik, Esen Kunt, Bedia Ceylan Güzelce gibi isimler var.