Güncelleme Tarihi:
Reklam dünyasında, Seguela'dan sonra ve ondan daha büyük fırtınalar kopartan bir Fransız daha, Frederic Beigbeder Türkiye'ye geliyor! Fransa'da yedi aydır en çok satanlar listesinden düşmeyen ve ‘‘3.900,- TL’’ adlı kitap önümüzdeki hafta tüm Avrupa ülkeleriyle birlikte kitapçı raflarında olacak. Bugüne kadar 500 bin satan kitap işinden kovulmak için bu kitabı kaleme alan başarılı bir reklamcının zehir zemberek itirafları.
Son on yıl boyunca dünyanın en büyük reklam şirketlerinde reklam yazarı olarak çalışan Frederic Beigbeder'in kaleme aldığı ‘‘3.900.-TL’’ adlı kitap, reklam dünyasını Seguela'dan sonra altüst edecek ikinci bir bomba gibi. Doğan Kitapçılık'tan Renan Akman'ın çevirisiyle çıkan kitabın kahramanı, yazarı gibi reklamcı Octave. Kendini, okuyuculara ‘‘Size boku satan adamım, kainatı kirletiyorum’’ diye tanıtıyor. O, yarın ne isteyeceğimize, bugün karar veren kişi! Ona göre, insan da diğer tüm ürünler gibi son kullanma tarihi olan bir ürün. Onun işi ise, tüketicileri en çabuk eskiyecek ürünü seçmeye ikna etmek. Sanayiciler buna ‘‘taponlaştırma programlaması’’ diyorlar! Onun hayatı yalan söylemekle geçiyor ve bu sayede ziyadesiyle ödüllendiriliyor.
Ama Otave, yine yazarı gibi bir gün zıvanadan çıkıyor. İçtiği çorbanın içine tükürmeye karar veriyor. ‘‘68'liler işe devrim yapmakla başladılar, sonra reklamcı oldular; ben tersini yapmak istiyorum’’ deyip kaleme sarılıyor. İdeal müşteriyi ‘‘Elli yaşın altındaki mongol kadın’’, reklamın prenslerini ise ‘‘Üçüncü Dünya Savaşı'nı yönetenler’’ olarak tanımlıyor.
Reklamın yıkıcı gücüne yönelik zehir zıkkım eleştirilerle dolu bu kitap yayımlanınca, dünyanın en büyük reklam grubu Young&Rubicam'ın Fransa ayağında çalışan Frederic Beigbeder'e ne mi oluyor? Tek kuruş tazminat ödenmeden kapıya konuluyor. Olsun. Bu, 1965'te Paris'te doğan ve reklamcılık yaparken üç roman ve bir öykü derlemesi yayımlanan Beigbeder'in istediği birşey; O zaten bir anlamda günah çıkarıyor ve ‘‘sanatçılar’’ safına geçiyor. Eleştirmenler kitabı ‘‘Bir binyıl çocuğunun itirafları’’ olarak niteliyor, ‘‘Bu bir anlamda bir ahlak kitabı’’ diyorlar.
BENİM FİYATIM BU
Peki neden Türkçe adı 3.900.-TL? Çünkü kitabın adı Avrupa'da 20.40 euro, Fransa'da 99 frank, Almanya'da 39.90 mark, İspanya'da 3.390 peseta, İtalya'da 395 000 liret... Yazar, ‘‘İşte benim fiyatım bu’’ derken, paranın bugünkü gücünü kanıtlamaya çalışıyor. Ha, bu arada kitap sinema yapımcılarının gözünden kaçmıyor. Alain Goldman, ocak ayı başında kitabın film haklarını 250 bin dolara satın alıyor. Filmi kimin çekeceği bilinmiyor ama Goldman bunun, reklam dünyasını masaya yatıran ve bu şekilde tüketim hastalığını eleştiren bir komedi olacağını söylüyor.
FREDERIC BEIGBEDER
Avrupa'nın en ucuz fahişesiyim
Kitabınızın bu büyük başarısına ne diyorsunuz?
- Belki toplumun bir sorununa dokunan bir kitap yayımladım ama kesinlikle böyle bir ilgi ve başarı öngörmemiştim. Bundan önceki kitaplarım en çok 10 bin satıyordu. Dürüst olmak gerekirse bu kitabı marketing'le dalga geçmek için yazdım. Bu sistemin ağzına etmek için adını bilhassa 3.900 TL koydum ve yaz aylarında bir teaser kampanyası başlattım. Ama reklam teknikleri o kadar güçlü silahlar ki, burada bile işe yaradı.
Peki herkesin diline dolanan sloganlar yazmanın hoş bir yanı yok mu?
- 3.900 TL'de içtiğim çorbanın içine tükürdüğüm doğru. Ama reklamcılık mesleğini inkar etmiyorum. Pek çok yazar yazmaya reklamla başladı. Tek kuruş tazminat ödenmeden kapıya koyulmama gelince, bu herşeye rağmen lehime oldu; sanatçıların saflarında yerimi aldım.
Reklamcıların Nazi olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?
- Yazar ile anlatıcıyı birbirine karıştırmamak lazım. Octave Parango ben değilim. O günde dört gram kokain alıyor, saçmalıyor, nereye baksa Naziler'i görüyor. Aynı zamanda şizofren, çünkü hem asi hem de içinde yaşadığı dünyanın suç ortağı. Tabii ki abarttım.
Kitabınızın adı, aynı zamanda fiyatı değil mi?
- Evet, bu benim fiyatım. Ben Avrupa'nın en ucuz fahişesiyim. Çünkü normal olarak 3.900.- TL'ye artık hiçbir şey alınmıyor. Ben 280 sayfa veriyorum.
Octave sistemin kurbanı. Peki bu sistemin alternatifi yok mu?
- Belki var ama ben bilmiyorum. Bu kitapta sorduğum soruların hepsine cevap verebilecek durumda değilim. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana yaşamaya mahkum edildiğimiz herşeyi ama herşeyi paranın yönettiği, idealsiz, ütopyasız, Tanrı'sız bir dünya... Buna mutluluk deniyor. Bence dünyadaki herkes mutsuz. Bir sürü aklı başında düşünür bugünkü dünyaya bir sürü eleştiri yöneltiyor ama bize önerecek alternatifleri yok. Sanırım insanlık tarihinde böyle bir şey ilk defa oluyor.
Bu kitap aynı zamanda bir masuma yakılmış bir ağıt değil mi?
- Octave da tıpkı benim gibi durmadan şikayet ediyor ama kılını bile kıpırdatmıyor. Bugün insanların çoğu aynı şeyi yapıyor. Bugünün dünyasında kime şikayet edeceksiniz? Siyasetçilere değil herhalde, onlar yönetenlerin çokuluslu şirketler ve para olduğunu söylüyor. Kim yönetiyor, kime gideceksiniz? Çokuluslu şirketlere mi? Bill Gates'e mi? Devrimi imkansız yapan bu işte. Çıkış yolu olmayan insanlar beni feci kaygılandırıyor.
İroniyle ima ettiğiniz gibi, reklam yakında edebiyata da girecek mi?
- Bence kitap reklamın girmediği son yer, biraz Asteriks'in köyü gibi, bütün dünya reklam tarafından istila edilmiş durumda.
Reklamın en büyük gücü sizi özgür olduğunuza inandırması...
- Kesinlikle öyle ama bugün reklamcılar Seguela'nın döneminden çok daha kurnazlar. Saklanıyor, televizyona çıkmıyorlar, gölgede kalmak gerektiğini anladılar. Kitabımda adlarını ve cirolarını vermememin nedeni de bu..
İNSANIN DA SON KULLANMA TARİHİ VAR
Her şey satın alınabilir; aşk, sanat, Dünya denen gezegen, sizler ben. Bu kitabı kendimi işten attırmak için yazıyorum. İstifa etseydim tazminat alamazdım. Konforumun bindiği dalı kesmem gerekiyor. Özgürlüğümün adı işsizlik sigortası. Bir şirketten atılmayı, hayatın kapısına koyulmaya tercih ediyorum. Çünkü korkuyorum. Çevremde iş arkadaşlarım sinekler gibi sapır sapır dökülüyorlar: Yüzme havuzunda bayılmaya bağlı ölümler, enfarktüs süsü verilen kokain zehirlenmeleri, özel uçak kazaları, takla atan arabalar... İnsan da diğer tüm ürünler gibi son kullanma tarihi olan bir ürün. İşte bu nedenledir ki 33 yaşımda emekliye ayrılmaya karar verdim. Galiba dirilmek için ideal yaş bu.
Devrik reklamcı Beigbeder reklam dünyasını yerden yere vuruyor
<> Adım Octave ve APC'den giyiniyorum. Reklamcıyım; evet kainatı kirletiyorum. Ben size boku satan adamım. Asla sahip olamayacağınız o şeylerin hayalini kurduran. Hep mavi gökyüzü, daima güzel kadınlar, photoshop'ta rötuşlanmış kusursuz bir mutluluk. Zar zor biriktirdiğiniz paralarla, son kampanyamda kakaladığım rüyalarınızın arabasını satın almayı başardığınızda, ben onu çoktan demode etmiş olacağım. Ben üç model önden gidiyorum ve sizi yenilik bağımlısı yapıyorum. Salyalarınızı akıtmak, işte benim kutsal görevim bu. Benim mesleğimde kimse mutlu olmanızı istemez, çünkü mutlu insanlar tüketmezler. Gucci ceket giyen Che Guevara'yım Sistem hedefine ulaştı: İtaatsizlik bile bir itaat biçimi haline geldi. Her yazar ihbarcıdır. Edebiyat muhbirliktir. İçtiğin çorbanın içine tükürmeyeceksen, kitap yazmanın alemi yok. Tüketici ile yok edici arasında büyük bir fark yoktur. Kendimi bir tür liberal Che Guevara olarak görüyordum, Gucci marka ceket giyen bir asi. Markalar insanlar karşısında Üçüncü Dünya Savaşı'nı kazandılar. Üçüncü Dünya Savaşı'nın özelliği, bütün ülkelerin bu savaşı ‘‘aynı anda’’ kaybetmesi. Uyuyun, ey namuslu insanlar. Uyuyun. Modern dünyada herkes mutsuz: İşsizler işleri olmadığı için, işçiler işleri olduğu için. Sakin sakin uyuyun, Prozac'ınızı alın. Ama sakın soru sormayın. Gösteri Toplumu'nu eleştiren herkesin evinde televizyon var. Tüketim Toplumu'nu hor gören herkes Visa kart kullanıyor. İnsanlar insanın klonlanması fikrinden dehşete kapılıyorlar, oysa bu zaten uygulanan bir şey; adı da plastik cerrahi. Bütün dünya o... Ödemek ya da ödetmek. İşte bütün mesele bu. Zenginler ile yoksullar arasındaki fark nedir? Yoksullar kendilerine Nike almak için uyuşturucu satar, zenginler ise kendilerine uyuşturucu almak için Nike satar. Sizler, bir çağın ürünlerisiniz. Hayır. Çağı suçlamak çok kolay. Kısaca, birer ürünsünüz işte. Ayartmak, baştan çıkarmak, işte bizim kutsal görevimiz, dünyada başka hiçbir şey yok, insanlığı harekete geçiren tek kuvvet bu.