OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 04, 2003 00:00
‘‘Hayat dört ÅŸeyle kaimdir, derdi babam / su ve ateÅŸ ve toprak / ve rüzgár.’’ O güzelim Amentü ÅŸiirinde Ä°smet Özel'in 'polis' olduÄŸunu bildiÄŸimiz babası böyle diyor demesine ama Amerikalı biyolog Jared Diamond, insan topluluklarının yazgılarını anlattığı kitabında, akıllara durgunluk verecek bambaÅŸka üç unsurla 'kaim' olageldiÄŸini söylüyor hayatın: Tüfek, Mikrop ve Çelik. Aslında Diamond'un bu sonuca varmasını saÄŸlayan, kuÅŸların evrimini incelemek için gittiÄŸi Papua Yeni Gine'de tanıştığı Yali adında bir siyasetçi. Yali bir gün dostu olan Diamond'a, limandaki gemilerin boÅŸalttığı yükleri göstererek, ‘‘Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları Yeni Gine'ye neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?’’ diye sormuÅŸtur. Diamond'un, biyolojiden antropolojiye, tarihten sosyolojiye, coÄŸrafyadan psikolojiye uzanan serüveninin temel çerçevesini de bu soru ve bu soru etrafında yaptığı araÅŸtırmalar teÅŸkil ediyor: Neden Ä°spanyollar Amerika'ya gidip Ä°nka ve Aztek medeniyetini ortadan kaldırdılar da, aynı iÅŸi onlardan önce Aztekler veya Inkalar baÅŸaramadılar? Neden Ä°spanyollar'ın Amerika'ya, Ä°ngilizler'in Avustralya'ya taşıdığı basit bir çiçek hastalığı yüzbinlerce bölge yerlisinin ölmesine sebep oldu da, Ä°spanyollar veya Ä°ngilizler herhangi bir hastalığa yakalanmadı? Yahut, Batı Avrupa'da hayvanlar ve bitkiler evcilleÅŸtirilirken, aynı ÅŸey neden Yeni Zelanda veya Güney Afrika'da baÅŸarılamadı? Soruların cevabıyla birlikte, en azından iki yüzyıldır zihinlerimize nakÅŸedilen Batı efsanesi de kendiliÄŸinden örseleniyor. Tübitak'ın Popüler Bilim Kitapları dizisinde yayımlanan ‘‘Tüfek, Mikrop ve Çelik’’ kitabının çevirmeni Ãœlker Ä°nce ile konuÅŸtuk. Bu kitabı tercüme etme fikri nasıl ortaya çıktı?- Kitaptan beni oÄŸlum haberdar etti. OkumuÅŸ ve çok beÄŸenmiÅŸ. Ben de çok beÄŸendim. Tübitak da benden bir çeviri istiyordu. Bu kitabı söyleyince yayın kurulunda müthiÅŸ bir heyecana sebep olmuÅŸ. Yayın hakkını almak isteyen bir baÅŸka yayınevi daha olduÄŸu anlaşıldı. Tübitak daha çok telif vererek yayın hakkını satın aldı. Ben de baÅŸladım. Ne kadar sürdü çeviri? Ne tür sorunlarla karşılaÅŸtınız?- Sekiz ay. Yazınsal metinlere çocukluÄŸumuzdan beri alışkınız ama bilimsel metin benim için yabancı bir alan. O nedenle, kolay algılanabilecek bir ÅŸekle getirmek çok daha zor oldu. Bir ÅŸeyi olduÄŸu gibi çevirirsiniz ama o asla algılanamaz. Çünkü aynı konuyu, Türk kültürünün içinde büyümüş bir insan, bu koÅŸullanmalarla hayata bakan bir insan algılayamaz. Bu nedenle bazen çok radikal deÄŸiÅŸiklikler gerekiyor. Bazı cümleleri ancak üçüncü veya dördüncü defa da asıl olması gerektiÄŸi yere getirebildim. Kitabı çevirirken, sizi en çok çarpan bölümler neler oldu?-Ä°nka Ä°mparatoru Atahualpa'nın Ä°spanyollara yeniliÅŸi, çok dramatik, teatral bir sahne ve tarihte belirleyici bir unsur olarak beni çok etkiledi. Bu bölümü fazla dramatik olduÄŸu için hemen hatırlıyorum ama kitabın beni etkilemeyen yeri neredeyse yok gibi. O kadar küçük ayrıntıların öyle büyük sorunlar doÄŸurduÄŸunu görmek heyecan verici. Bir yerde yaÄŸmurun fazla olması Batı kültürünü meydana getiriyor. Daha az yaÄŸmur alan bölge, geri kalıyor. Kitap Batı efsanesini yıkıyor. Bunu da o kadar inandırıcı bir biçimde, kanıt ve belgeleriyle yapması beni çok etkiledi.MÄ°KROPLARIN ROLÃœYıkıyor mu sizce?-Bence yıkıyor. Biz bugüne kadar, ‘‘adamlar gittiler keÅŸifler yaptılar, hem daha meraklı, hem de daha zekiydiler’’ diye düşünüyorduk. Batı kültürünün üstünlüğünü, insanların üstünlüğüne baÄŸlıyorduk. Bu kitabı okuduÄŸunuz zaman bu efsane yerle bir oluyor. Bu heyecan verici bir durum. Mesela Aztekler çok ileri bir medeniyete sahip. Ancak çelik ve mikroba yenilmekten kurtulamıyorlar. Uygarlıklar açısından mikrobun bu kadar büyük bir rol oynadığını doÄŸrusu ben bilmiyordum. Uygarlıkları mikroplar belirlemiÅŸ. Bir de hayvanlar meselesi var. Kitapta verilen bilgilere göre, baÅŸlangıçta hayvanlar saldırgan filan deÄŸil. Saldırgan olan insan...- Evet bu da müthiÅŸ bir ayrıntı. Hayvan insanı tanımadığı için ilk gördüğünde korkmuyor. Korkmadığı için kaçmıyor, insan da gidip kolayca avlıyor onu. Bu da soyların ortadan kalkmasına sebep oluyor. Çok daha sonra insanla birlikte evrimleÅŸen hayvan, insandan korkmayı da öğreniyor. Tam da burada neden Ä°nkalar'ın Ä°spanyolları deÄŸil de, Ä°spanyollar'ın Ä°nkaları ortadan kaldırdığını sormanın yeri galiba...-Çelik, mikrop ve yazıyla ilgili bir yanıtı var bu sorunun. Ä°spanyollar'ın, okuma yazma bilmedikleri halde, yazıyla birikmiÅŸ olan bilgileri kulaktan dolma olsa bile edindiklerini görüyoruz. Ä°spanyol istilacılar, Ä°nkalar'ın varlığından haberliydi ama Aztekler, atları ve silahları olan böyle insanların varlığını duymamıştı bile. Kitabı okuduktan sonra, insanlık tarihinin, bize öğretilenin dışında bir akılcılığın ürünü olduÄŸunu farkediyoruz...-Elbette, bu baÅŸka bir akılcılık. Çünkü bu bilgiler varsayımsal deÄŸil, incelemeye ve belgeye dayanan bilgiler. Biz tarihe sonuçları açısından baktığımız için bu perspektifi genellikle kaçırıyoruz. Halbuki burada yazar, sürekli ilk nedene inmeye çalışıyor ve ilk nedene inince de insanlık tarihini tamamen baÅŸka bir gözle okuyor. Ä°skenderiye Dörtlüsü efsanesi nasıl doÄŸdu?Lawrence Durrell'in Ä°skenderiye Dörtlüsü'nün (Justine, Balthazar, Mountolive, Clea) Türkiye serüveni, Ãœlker Ä°nce'nin yetkin çevirisiyle bambaÅŸka bir anlam ve biçim kazanmıştır. Peki ama nasıl gündeme gelmiÅŸti acaba Ä°skenderiye Dörtlüsü'nün çevirisi?Ä°skenderiye Dörtlüsü'nün çeviri serüveni nasıl baÅŸladı?- Kıskançlıktan! Åžair Ataol BehramoÄŸlu, Adam Yayınları'na editör olmuÅŸtu. Ankara'ya geldi bir gün. Kütüphanemize bakarken, ‘‘Çevrilecek roman var mı,’’ diye sordu. Ben de Ä°skenderiye Dörtlüsü'nden söz ettim. Bana ‘‘Çevirir misin, herkes bu kitaptan söz ediyor,’’ dedi. Çok sevdiÄŸim bir kitaptı ama yapamayacağımı söyledim. Ataol giderken, kitapları koltuÄŸunun altına koydu ve ‘‘Ben bunları çevirtirim,’’ dedi. Tam kapıdan çıkarken arkasından seslendim ve kitapları geri istedim, ‘‘İskenderiye Dörtlüsü'nü baÅŸkası çevirirse çok kıskanırım,’’ dedim. Sonra da oturup çevirmeye baÅŸladım. Türkçe'nin gizemlerini çözerken çok fazla tatmin oldum. Yani siz ‘‘Türkçe'yle çeviri yapılamaz, felsefe yapılamaz, hatta hiçbir halt yapılamaz’’ yorumlarına katılmıyorsunuz...- Kesinlikle hayır. Türkçe müthiÅŸ olanakları olan bir dil. Bir de yapısı gereÄŸi, söyleyeceÄŸi ÅŸeyi erteleyen ve bu nedenle gizem katan bir dil. Bu olanak Ä°ngilizce'de yok, çünkü Ä°ngilizce sözünü baÅŸtan söyleyip açıklaya açıklaya gider. Türkçe'nin Ä°skenderiye Dörtlüsü'ne çok oturmasının sebebi de, sözünü ettiÄŸim gizemde gizlidir. Peki o zaman, 'Türkçe yeterli deÄŸil,' ÅŸikáyetleri nereden çıkıyor?-Bence çevirmenlerin cehalet ve beceriksizliÄŸinden çıkıyor.Türkiye'de çevirilerle Herkesin başı dertteTürkiye'de herkesin çevirilerle başı dertte. 'Herkes' diyorum, çünkü Türkiye gerçekten çeviriyle yaÅŸanan bir ülke, hemen hemen herkesin bir ÅŸekilde çeviriye iÅŸi düşüyor. Sözgelimi bir jimnastik aleti dağıtıyor gazetenin biri, paketin içinde bir kullanım kılavuzu var. Okuyup anlayabilirseniz aÅŸkolsun! ‘‘EÄŸer kemere jel sürmemiÅŸseniz veya kemer deriye sıkı bir ÅŸekilde yerleÅŸtirilmemiÅŸ ise...’’ cümlesini okuyunca, çevirmenin aklına uyup kemeri derinize sıkıca yerleÅŸtirmek için acayip ÅŸeyler yapmaya kalkmıyorsanız, saÄŸduyunuzla çeviriyi hemen kafanızda düzelttiÄŸiniz için yapmıyorsunuz. Ama pek çok kez saÄŸduyu da para etmiyorÇevirilerin kötülüğünün suçlusu ne tek başına çevirmen, ne editör, ne yayınevi. Çevirmenlik bir uzmanlık iÅŸi, bu uzmanlık zamanla kazanılıyor. Yani her çevirmen -okullu olsun olmasın- iÅŸe baÅŸlarken acemidir, acemilikler yapar. Yayınevlerindeki, görsel ve yazılı basın organlarındaki çeviri editörlerine çok iÅŸ düşüyor. Bu yok. Bu olsa zaten adam olmayacak çevirmenler elenir. Adam olacak olanların da kalitesi yükselir. Batı'da sözlü çevirmenler de yazılı çevirmenler de Türkiye'dekilere göre çok iyi para kazanıyorlar. ÖrneÄŸin Balzac çeviren Norveçli bir çevirmenin aldığı parayla bir yıl yaÅŸayabileceÄŸini biliyorum. Ama Türkiye'de özellikle yayınevlerine çeviri yapanlar, bu iÅŸte para falan olmadığını bilerek yapıyorlar. Az para veriliyor diye baÅŸtan savma çeviri yapabilen bir çevirmen çok para verilse de iyi çeviri yapamaz.Â
button