Güncelleme Tarihi:
500 milyon ton buzun eriyip denize karışması,gezegenimizin ilerde yaşaması olası büyük çevre felaketinin habercisi olarak değerlendirilmiştir.Uzmanlar Larsen B bölgesinin eriyip okyanusa karışmasının,yerkürenin geri kalan kısımlarına göre Antarktika'nın daha hızlı ısınmasına bağlamaktadırlar.Ölçümler bu bölgede sıcaklık artışının gezegenin diğer kısımlarına göre beş kat daha hızlı olduğunu göstermiştir.Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen,bulgular Antarktika'yı bir arada tutan ana buzulların bu ısınmadan şimdilik etkilenmediğini ortaya koymaktadır.Dolayısıyla Larsen B'nin erimesi bir tufana neden olmamıştır.Ancak küresel ısınmanın bir kanıtı olduğu açıktır.Kuzey kutba yakın bölgelerde buzullar erimekte bundan 30 sene önce karlar kaplı dağlar bugün kış aylarında bile kar yağışına ve buza hasret günler geçirmektedir
Gezegenimizin başına çorap örecek bu çevre felaketinin sorumluları kimlerdir?
17 yüzyılda başlayan endüstriyel devrim, pazı kuvveti yerine buhar gücünü ikame etmiştir.O zamana kadar toplumların sadece ısınmak ve barınmak için tükettikleri kömür ve odun bu keşiften sonra buhar elde etmek için tüketilmeye başlanmıştır.Kömür madenleri enerji gereksinimini karşılamak için her türlü insaf ölçülerinin dışında istismar edilerek kullanılmıştır.Buhar kuvveti ile işleyen fabrikalar kısa bir sürede Avrupa'nın endüstrileşmekte olan ülkelerini baştan aşağı kaplayıvermiştir.Petrol keşfi ise endüstrileşmeye,ulaşım sektörü nüde dahil ederek toplumsal değişimi çok değişik boyutlara taşımıştır.Artık fabrikalar gemiler arabalar trenler uçaklar bu mucize yakıtı kullanarak zenginlik ve refah üretmeye başlamıştır.
Ulaşım kısa zaman içinde tümüyle petrole bağımlı hale gelmiştir.Bilim ve teknolojideki bu gelişmeye paralel olarak sosyal yaşamda da değişivermiştir.Ortaçağ Avrupa'sının tarım üretimi ile yaşamlarını sürdüren köylüleri değişen koşullar altında ürettikleri ile geçinemez duruma düşmüşlerdir.Bir sene boyunca büyük emek harcayarak elde ettikleri tarım ürünleri endüstrinin çok kısa zamanda ve çok sayıda ürettikleri ile rekabet edemez hale gelmiştir.Değişimin tarım ile uğraşanlara dikte ettirdiği koşullar insanların tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişe uyum sağlaması ile son bulmuştur.Artık köylüler maden ocaklarına ve fabrikalarda işçi olarak çalışmaya başlamışlardır.Köylüleri tarım işçisi olarak kullanan büyük toprak sahipleri ya birer birer yok olmuşlar veya elerindeki sermaye ile fabrika kurmaya soyunmuşlardır.
Böylece sermaye sahiplerinden oluşan sınıf ile işçilerden oluşan yeni sınıf oluşmuştur.Bilimsel ardından gerçekleştirilen endüstriyel devrim ekonomide liberalizmi zenginlik yaratan tek seçenek olarak bütün dünya'ya kabul ettirmiştir.Sadece kendi çıkarlarını düşünen vahşi kapitalizmin temelleri bu dönmede atılmıştır.Bu değişim süreci,ünlü İngiliz yazarı Cronin'nin 'Vadim o Kadar Yeşil diki' adlı romanına çok dramatik olarak yansıtılmıştır.Kömür ocaklarında çok düşük ücretler ile çalıştırılan köylülerin acı dolu yaşamları konu edilmiştir.İşçilerin istismarı sadece kömür ocakları ile sınırlı kalmamıştır.Fazla enerji fazla üretim fazla sermaye tutkusu,düşük ücretler ile fabrika işçilerini çalıştırmayı içerecek şekilde genişletilmiştir.Avrupa bu günkü zenginliğini ve siyasi gücünü Dünyanın doğal kaynakları ile kendi insanını istismar ederek elde etmiştir.Marksist felsefe ve onun siyasi yansıması komünizm bu istismara bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır.Sermayenin karşısında iş gücünü örgütleme çabasıdır..Şimdi dört yüz yıl süren bu tarihi kısaca özetlememizin nedeni küresel ısınmadan kimin sorumlu olduğunu ortaya koymak içindir.
Fabrikalar ve ulaşım sektörü enerji gereksinimini kömür petrol ve doğal gaz yakarak karşılar.Bunlara fosil yakıtlar denir.Yerkürenin değişim sürecinde organik maddelerin,yani karbon içeren maddelerin,toprak ve tortul kütleler altında milyarlarca sene kalarak çürümesi sonucu oluşmuşlardır. Katı halde bulunanları kömür,sıvı halde bulunanları petrol.gaz halinde bulunanları ise doğal gazdır.Kömür,petrol ve doğal gaz yer altından çıkarılıp çeşitli amaçlar ile yakılınca içlerinde sakladıkları kimyasal enerjiyi ısı şeklinde açığa çıkarırken,karbon bileşiklerini başta CO2 olmak üzere atmosfere bırakırlar.Son yüz sene içinde fosil kaynaklı yakıtlardan salıverilen CO2 miktarı insanlık tarihi boyunca atmosferde biriken miktara neredeyse eşittir.Görüldüğü gibi sorunun yanıtı açıktır.Dünyayı çevre felaketine sürüklemesi olası küresel ısınmanın başlıca sorumluları kazançtan başka hiçbir çevresel ve insani değerle tanışmamış vahşi kapitalizmin kendisidir.
Şimdi Kyoto protokolünün peşinde koşarken gösterdikleri çabalar timsahın gözyaşlarından başka bir şey değildir
CO2 atmosferde nasıl bir değişiklik yaparak küresel ısınmaya neden olur?Sera gazları olarak bilinen CO2 gibi karbon içeren gazlar atmosferin dış tabakalarında toplanır.Güneşten gelen ışınların bir kısmı yeryüzünde soğurulur bir kısmı yansır.Yansıyan ışınlar atmosferin dış kısmında yoğunlaşmış sera gazı tabakalarına çarparak geri döner.Tabaka ne kadar kalınlaşırsa geri dönen ışın miktarı da o kadar artar. Buda sıcaklığın artmasına neden olur.Sera gazları atmosferin dış bölgelerinde yoğunlaşarak yerküreyi sanki bir yorgan gibi sarar.Bu yorgan kalınlaştıkça yansıyan ışın miktarı artar.Doğal süreçler sonucu oluşan tabakadan yansıyan ışınların sıcaklık artışlarına ve iklim değişikliklerine neden olması söz konusu olamaz.Tabakadan normalden fazla yansımaları,fosil yakıtlar ve diğer endüstriyel etkinlikler,yani insan eliyle üretilen sera gazları meydana getirir.
Diğer taraftan,kuraklık,sel baskını gibi yaşam koşullarına etkisi çok kapsamlı iklim değişiklikleri sadece küresel ısınmadan değil:
1. Atmosferin kimyasal yapısındaki değişimden,
2. Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşan frekanslarındaki değişimlerinden,
3 .Atmosfer-Okyanus-kara etkileşmelerindeki değişimlerden,
4. Yüksekliği 20 km. ile sınırlı atmosfer katmanına enjekte edilen volkanik püskürmelerden,
5 .Yeryüzü enerji dengesinin insan eliyle bozulmasından,
kaynaklanırlar
Volkanik püskürmeler hariç iklim değişikliklerinin esas nedeni çevre duyarsız insan faaliyetleridir.Son 1000 yıldır yerküre,özellikle belli bölgelerde gözle görülecek şekilde,insanlar tarafından tahrip edilmiştir.Bu ise yerkürenin çok uzun bir sürede kazandığı enerji dengesini bozmuştur.Tarih kitapları 1402 Ankara Meydan savaşında Timurleng'in fıllerini Çubuk ormanında sakladığını yazar.Bu gün bu bölgede orman tanımına uyan bir yer bulmak mümkün değildir.
İnsan faaliyetlerinden kaynaklanıp küresel ısınmaya neden olan faktörlerin başında,atmosferdeki CO2 (Karbondioksit ) miktarının artması gelir.Bu artış,enerji üretmek için kömür,petrol,doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanılmasının sonucudur.CO2 Dünyayı bir yorgan gibi sararak,güneş ışınlarının yerküreden yansıyarak atmosferi terk etmesine mani olur ve bunun sonucu sıcaklık artışı gözlenir.Sera etkisi olarak bilinen CO2 emisyonu ile birlikte fosil yakıtlar metan (CH4) azot dioksit (NO2) ve kükürt dioksit (SO2 gibi hava kirliliği yapan baca gazları da yayarlar.Havadaki su molekülleri ile birleştiklerinde aside dönüşmeleri kirliliğin önemini ortaya koyar.
Ekonomik gelişme sürdükçe yaşam standartları artmakta,otomobil klima ve çeşitli ev aletleri gibi elektrik tüketimine dayalı alışkanlıklar yaygınlaşmaktadır.Nüfusu 2,5 milyar olan Çin ve Hindistan'da her bin kişiye düşen otomobil sayısında %0,1'lik bir artış,25 milyon yeni otomobilin trafiğe çıkması demektir.Dünya nüfusunda ne azalma ne de hayat standartlarında bir gerileme beklenmediğine göre,enerji üretim ve tüketim teknolojilerinin neden olduğu küresel ısınma ciddi bir çevre problemi olarak Dünya'nın ekonomik,politik gündeminde kalacaktır.Eğer Dünya nüfusu 1950 seviyesinde kalabilmiş olsaydı CO2 emisyonu bu günkü seviyenin %40 altında olurdu. CO2 emisyonu global ısınmaya neden olan ve insan eliyle yeryüzünde yapılan değişikliklerin '% 75 karşı gelir.Uluslararası politika ,küresel ısınmayı kısa vadeli ulusal çıkarların ötesinde bir çevre problemi olarak benimsemiştir.Dünya kamu oyu bu politikaya desteğini sürdürmektedir.Avrupa genelinde CO2 emisyonu 80'li yıllarda kararlı bir biçimde yılda %1,3 artmış,1990 yılından sonra artış yılda 1,1 düzeyine düşmüştür.Buna karşılık 1990 dan sonra Dünya'nın diğer bölgelerinde CO2 emisyonu ciddi artışlar göstermiştir. Özellikle Asya ve Orta Asya ülkelerinde artış % 6 gibi çok yüksek oranlarda gerçekleşmiştir.1980-1997 yıllan arasında Asya ülkelerinin CO2 emisyonu % 148 artmıştır.Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Komisyonu önderliğinde yapılan çalışmalar,CO2 emisyonuna sınır getiren 1997 Kyoto protokolü ile sonuçlanmıştır.Protokole göre ülkeler, 2000-2012 yılları arasında CO2 emisyonlarını 1990 seviyesinin % 5,2 altına çekeceklerdir.Ancak protokol ABD,Çin,Hindistan gibi CO2 emisyonu yüksek ülkeler tarafından onaylanmamıştır.Başkan Bush'un protokolü imzalamayacağını ilan etmesi büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştır.
Uluslararası politikalarda yaşanan olumsuzluklar,CO2 emisyonu üzerindeki politik baskıların yeterli olmayışı,değişik senaryoların üretilmesine neden olmuştur.20 inci yüzyılın başında çok sınırlı olan CO2 emisyonu,özellikle 1960 dan sonra başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin aşırı kömür tüketimi nedeni ile artmıştır.Bu artış kontrol altına alınamadan devam ederse 21 inci yüzyıl içinde CO2 emisyonun boyutları gezegenin doğal hayatını tehdit eden sınırlara yaklaşacaktır
Ekonomiyi bu kadar yakından ilgilendiren fosil yakıtlı enerji üretiminden vazgeçmek çok ciddi radikal politik karar gerektirir.Böyle bir politik ortamın oluşmadığı ortadadır.En fazla CO2 emisyonu yapan ülkeler sanayileşmiş ve sanayi ötesi toplum özelliği kazanmışlardır.Bu ülkelerin,Kyoto protokolünden uzak durmalarının nedeni yeni enerji teknolojilerinin 20-30 sene içinde devreye gireceğine olan inançlarıdır.Şimdi bilim adamlarının ve çevre duyarlı sivil toplum örgütlerinin gündeminde, ''CO2 emisyonuna aldırmadan fosil yakıtlı enerji üretimi devam ederse,ne gibi değişimler meydana gelir? sorusu vardır.Bu değişimden,başta ormancılık,balıkçılık,tarım,turizm,insan sağlığı gibi yaşam kalitesini belirleyen temel parametreler etkilenecektir.Ormanlar için gerekli su miktarı ve sıcaklık arasındaki mevcut dengenin bozulması sonucu,bitki örtüsü ciddi değişikliklere uğrayacaktır.Değişen iklim koşulları kayıp edilen orman alanlarını dengeleyecek yeterli miktarda yeni orman oluşumunu sağlayamadığından, orman alanlarında azalmalar meydana gelecektir.
Dolayısıyla geçimlerini orman ürünlerine bağlayan bölgelerde sosya-ekonomik problemler başlayacaktır.Bu günkü halin devamı senaryolarına dayandırılan sıcaklık artışları(3,5°C)gerçekleşirse izotermal enlemler 100-500 km. kutuplara doğru çekilecektir.Yüksek dağ silsilelerinin yerleşik buzul ve kar kaplı bölgelerinde erime sonucu meydana gelecek değişimler toprak su dengesini bozacak bölgelerin hidrolojik ve sosya-ekonomik yapısı değişecektir.Dünyanın belli başlı kış sporları merkezlerinde tatil süreleri kısalacaktır.Kutuplardaki buz dağlarının erimesi,golf-stream de dahil olmak üzere deniz ve kıtalar arasındaki mevcut termal dengeyi bozacak akıntıların yön değiştirmelerine bile neden olabilecektir.Normal olarak yaz aylarında eriyip kış aylarında tekrar donarak kendi arasında bir denge oluşturan buz dağları daha çok sayıda eriyip daha az sayıda donacaklardır.
Bu çözülme devam ederse geçen yüzyılda yükselen deniz seviyesi daha da yükselecektir.Bu ise büyük bir kısmı deniz kıyılarında bulunan verimli ovaların sular altında kalması sonucunu doğuracaktır.Günümüzde açlık problemine çözüm bulamayan Dünya daha derin bir problem ile karşı karşıya kalacaktır.Kıyılardaki yerleşik düzen değişecektir.Ciddi boyutlarda toprak ve bitki erozyonu ile karşılaşılacak pek çok bitki türü bir daha görülmemek üzere ortadan kalkacaktır.Artan sıcaklık buharlaşmayı da artıracak toprağın nem oranı düşecek çölleşme hızlanacaktır.Deniz kenarındaki deltalarda habitat artan tuz oranı sonucu bozulacak tatlı sularda yaşayan veya yumurtalarını tatlı sulara bırakan pek çok balık türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.Yeraltı sularının tuz oranları artacak, dünyanın bugün karşılaştığı tatlı su açığı büyüyecek,su azlığı çok ciddi uluslararası çatışmalara neden olacaktır.Deltalar,mercan adaları ve kayalıkları risk altına gerecektir.
Bu günkü halin devamı koşulu altında tasarlanan senaryolara göre CO2 emisyonu,Kyoto Protokolünün öngördüğü karbon vergisi yaptırımının hayata geçirilmemesi halinde,giderek artmaya devam edecektir.Ancak sürdürülebilir kalkınma modellerinin kurgusuna uygun olarak CO2 emisyonu yapmayan,yeni teknoloji arayışlarına hız verilecektir.Ulaşım, sanayi ve elektrik üretimi gibi sektörlerde yenilikçi teknolojiler CO2 emisyonu yapanların yerine ikame edilecektir.Elektrik üretimi,ulaşım ve sanayi CO2 emisyonuna neden olan başlıca sektörlerdir.1997 rakamlarına göre CO2 emisyonu 4000 milyon tondan 2020 yılında 5000 milyon tona yükselecektir.Buna göre 2020 yılında ulaşım sektörü %28,elektrik üretim sektörü %34,ısınma %15,sanayi,%10,diğer sektörler de %13 oranında CO2 emisyonuna neden olacaklardır.Kyoto Protokolüne göre global ısınmaya neden olan gazlar karbondioksit (CO2) metan (CH4), azot dioksit (NO2),hidroflorokarbon (HCF), porflorokarbon (PFC) ve sülfirikhekzoflorid (SF6) dır .Bu gazlar arasında en etkin olanı karbon dioksitir.1 ton CO2 gazınım neden olduğu ısınma etkisini 21 ton metan 310 ton azot dioksit yapar Dolayısıyla önlemler enerji üretim sanayi ve ulaşım sektöründe CO2 üretmeyen yenilikçi teknolojileri uygulamaya koymaktır.
Bor bileşiklerinden (NaB2OH) kimyasal reaksiyonlar sonucu elde edilen hidrojenin, yakıt pillerinde kullanılma olasılığı, önümüzdeki 10 yıl içerisinde ulaşım sektöründe CO2 yaymayan yeni bir yakıtı piyasaya sunacaktır.Dünya bor rezervlerinin 60'na sahip Türkiye bor yataklarından ekonomik değer üretmeyi projelendirmek durumundadır.Bu teknolojiyi diğer bir yazımızda konu edineceğiz.