Reha ERUS
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2003 01:48
Yıl 1965. Roma'nın ünlü Ariston Sineması'nda Doktor Jivago filminin son sahnelerini nefesimizi tutarak seyrediyoruz. Perdeye Doktor Jivago rolünü üstlenen Ömer Şerif'in tramvayda camı iki eliyle yumruklayarak kaldırımda yürüyen Julie Christie'nin oynadığı Lara'ya umutsuzca haykırışı yansıyor.
‘‘Laraaa, Laraaa, Laraaa!’’ Sinemada herkes bir ağızdan ‘‘Dön bak, dön bak Lara, ne olur dön Lara’’ diye yalvarıyor. Ama Lara dönmüyor ve bir aşk böylece son buluyor.
Film bitiyor, seyirciler ağlıyor. O dönemde milyonları kendisine aşık eden Ömer Şerif'e Venedik'te soruyorum: ‘‘Lara ya dönseydi ve Doktor Jivago'yu görseydi?’’ Boris Pasternak'ın kahramanına yakışır bir yanıt veriyor: ‘‘O zaman ne roman yazılır, ne de film çekilirdi.’’ 38 yıl geçmiş aradan. 71 yaşındaki Ömer Şerif, önceki hafta Venedik Film Festivali'nde bütün meslek hayatı adına aldığı Özel Altın
Aslan ödülüyle kendini hatırlattı. Çekiciliğini ve oyunculuk yeteneğini yıllarca briç ve poker masalarında dirsek çürütürken bile kaybetmediğini, festivale katılan iddialı filmi ‘‘Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri’’ filmiyle kanıtladı. Ömer Şerif'le Venedik'te konuştuk.
Hani bir daha kamera karşısına geçmeyecektiniz?
-Evet öyle demiştim. Sinema benim için bitmişti. Hele 13. Savaşçı filminde Antonio Banderas'ın yanında aldığım küçük rolden sonra bunu kesinlikle düşünmüştüm. ‘‘Yeter artık bu şarlatanlıklar. Kötü filmler sadece parası için kabul edilir’’ diye düşünmüştüm. Rezil bir senaryoyu daha da rezil hale getiren yeteneksiz yönetmenlerin emirlerine rıza göstermeyi bir haysiyetsizlik olarak görmeye başlamıştım. Zaten doğrusunu isterseniz son 25 yıldır heyecanımı kaybetmiştim. Ama sonra Kahire'deki evime postalanan ‘‘Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri’’nin senaryosunu okuyunca irkildim, hatta ağladım. Zaten adım sulugözlüye çıkmıştır. Tam bana göre, yani yaşıma ve ilkelerime göre bir film olabilirdi bu. Çok anlamlı, ince ve dokunaklı bir dini hoşgörü dersi çıkabilirdi bu filmden. Yönetmen François Dupeyron'u tanımıyordum. Ama eserin yazarı Eric-Emmanuel Schmitt'i beğeniyordum. Benim oğlum önce bir Yahudi'yle, sonra bir Katolik'le evlendi, en sonunda da bir Müslüman'da karar kıldı. Kısacası her türlü dine her zaman açık oldum. İşte bu rol beni bunun için heyecanlandırdı.
Film çok beğenildi hatta size Özel Oscar ödülü getirebileceği sözleri dolaştı ortalıkta. Ayrıca filmin bir bölümü Türkiye'de çevrildi, değil mi?
-Siz Türk olduğunuz için çok şanslısınız. Türkiye tam yaşanacak bir yer. İnsanları hoşgörülü. Film, yaşlı İbrahim ile küçük Momo arasında din farklılığına rağmen yeşeren bir dostluğun, güvenin, umudun öyküsü. Altı yedi yıldır sinemaya yeter derken işte yine buradayım. Venedik'teki ödül de benim için bir doping sayılabilir. Oscar'ı düşünmek ise çok uzak.
Arınmış gibiyim
Biraz geçmişinize gidelim. Sizi uluslararası platformda Arabistanlı Lawrence filminde tanımıştık. Şeyh Ali rolünde. Tam 41 yıl önce.
-Aman, yıllardan söz etmeyelim! Ama itiraf edeyim ben Şeyh Ali rolünü her zaman Doktor Jivago'ya tercih ettim. Peter O'Toole (Lawrence rolünde) ile oynamak, Mısırlı tanınmamış bir aktör adayı için hayal bile edilemezdi. Ardından Doktor Jivago ile yolum açıldı.
Peki niye Doktor Jivago'yu o kadar benimsemediniz?
-Doktor Jivago'yu kadınlar duygusal açıdan çok beğendiler. Benim için konu aşırı duygusaldı diyebilirim. Ama eleştirmenler Lawrence of Arabia'yı sinema tarihinin en kişilikli filmlerinden biri olarak kabul edip yönetmeni David Lean'i ilah ilan ettiler.
Yaşamınızda her şeyi elde ettiniz, kadınlar, para, şöhret... Kadınlar hálá ilginizi çekiyor mu?
-Bugün sokakta yüzüne bakılabilecek güzel bir kadın hálá dikkatinizi çekebiliyor. Ama 71 yaşında başka şeylere de ilgi duyabiliyorsunuz. Örneğin operaya. Ailenize, torunlarınıza...
Ya kadınlar?
-Barbra Streisand hepsinden daha değişikti. Sofia Loren akşamları şehvetli yemekler pişirirdi. Onun spagettisini en seçkin lokantalarda yiyemezdiniz. İngrid Bergman'ı tanıdığımda dinsel bir güzellikle karşılaştığıma inandım...
Ama siz kumara düşkündünüz. Hatta paranız kadar mesleğinizle de kumar oynadınız.
-Maalesef kariyerimde Andrzej Wajda, Francesco Rosi, Fred Zinnemann, Blake Edwards, Herbert Ross, William Wyler gibi ünlü yönetmenlerle çevirdiğim filmler düş kırıklığı yarattı. Meslek hayatı satranç oyunu gibi. Elbette parayı seviyorum. Ama para biriktirmekten nefret ediyorum. Ev yerine bir otelde yaşamayı tercih ederim. Para, harcamak için kazanılır. Bunu benim gibi bir briç şampiyonu söylerse dikkate alın!
Hollywood'u neden terk ettiniz?
-Çünkü Los Angeles'ten üç saatte Teksas'a gidebilirsiniz. Oysa Londra'dan bir saatte Paris veya Roma'ya uçabilirsiniz. Ayrıca ben hamburger ve sosisli sandviç sevmem.
Bu filmi çevirdikten sonra kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
-Kendimi arınmış hissediyorum. Çok film çevirdim, ama son 25 yıldır pek kaliteli bir şey yapamadım. Belki bu film mesleğimin son şansıydı.
Son zamanlarda yaşadığınız en büyük mutluluk neydi?
-Mösyö İbrahim rolünü Antonio Banderas'a değil bana verdikleri için gerçekten mutluluktan uçtum.
Son sözünüz?
-Türkiye'nizin kıymetini bilin.
NE YAZIK Kİ NE BEN, NE TORUNLARIM ORTADOĞU'DA BARIŞI GÖREBİLECEĞİZGerçek adım Michael Shallhoub'dur. Herkes bilir. Annem inanılmaz koyu bir Katolik'ti, hep azizlerden söz ederdi. Ben dini okullarda çok katı disiplinle büyütüldüm. Ama büyüdüğümde Müslüman olmayı tercih ettim ve Ömer Şerif adını aldım. Şimdi hayatımdan memnunum ama Ortadoğu'da, dünyada yaşananlardan utanç duyuyor ve üzülüyorum. Maalesef ne ben, ne çocuklarım, hatta ne de torunlarım Ortadoğu'da barışa tanık olacağız. Belki torunlarımın torunları... Kim bilir. İşte bunun için ‘‘Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri’’ filminde oynadım. Belki bende birikenleri kafamdan atmak için. İki insan birbirini sever ve güvenirse ırk, din ve dil sorun olmaz. Evet ben barış konusunda kötümserim. Terörizm hoşgörüyü sildi attı. Ama arkasındaki gerçek neden sınıf farkı. Azınlıktaki zenginlere karşı imrenme duygusu ve fakirlik terörizmin esas nedenleri. Komünist değilim ama dünyayı bu hale devletler getirdi. Sulugözlüyüm ya, 11 Eylül'de ağladım. Irak veya Ruanda için de ağlanır. Her insanlık dışı faciada ağlamak gerekir.
FİLMİN ÇEKİMLERİ TÜRKİYE’DE YAPILDI
Yahudi bir çocukla bir Müslüman bakkalın dostluğu
Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri (Monsieur Ibrahim et les fleurs du Coran), son yıllarda hem romanları hem de piyesleriyle Fransa'nın dünyadaki en popüler yazarlarından Eric-Emmanuel Schmitt'in (43) çok satan bir romanı. Yönetmen François Dupeyron tarafından sinemaya uyarlandı. Olay 1960'larda Paris'te geçiyor. 12 yaşındaki Momo'nun (Pierre Boulanger) babası, akıl dengesi pek yerinde olmayan Yahudi bir avukattır. Paris'in genelevlerinin bulunduğu bir semtte yaşamaktadır. Mahallenin Müslüman bakkalı Mösyö Ibrahim'le (Ömer Şerif) tanışır. İbrahim bir sufidir. Uzak bir doğu ülkesinden gelmiştir. Momo'nun en yakın dostu olur. Ona hayatın sırlarını anlatır. Sonunda bir gün bakkala kilidi vururlar, kırmızı bir spor araba alırlar ve birlikte İbrahim'in o uzak ülkesine, mevlevi dervişlerin döndüğü, çiçeklerin, şiirin ülkesine giderler. Fantastik romanda o ülke belirsizdir, filmde ise Türkiye'dir. Filmin Türkiye'deki çekimleri Beyoğlu'nda, Behramkale'de (Assos), Kapadokya köylerinde, İstanbul Atikali'deki Cerrahi Dergahı’nda yapıldı.
Ömer Şerif 1932'de Mısır'da İskenderiye'de doğdu. Hıristiyan bir ailenin çocuğu olan Michael Shalhoub, bir İngiliz okuluna gönderildi. Çocukluğunu şakayla karışık şöyle anlatıyor: ‘‘Çok şişman bir çocuktum. Annem beni iğrenç bir mutfağa sahip İngilizlerin okuluna göndermeseydi, Hollywood yıldızı olamazdım. Çünkü ne zayıflayabilir, ne de İngilizce öğrenebilirdim.’’ Daha sonra Müslüman olup Ömer Şerif (Omar Shariff) adını alan oyuncu, yönetmen David Lean tarafından keşfedildi. Arabistanlı Lawrence filminde oynadı. Doktor Jivago filmiyle şöhrete kavuştu. Yaklaşık 70 filmde oynayan Ömer Şerif şimdi Fransa'da yaşıyor. Hayatta iki tutkusu var: Atlar ve kumar. Ömer Şerif, son 25 yıldır iyi filmlerde oynayamıyordu. François Dupeydon'un yönettiği ‘‘Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri’’ filmi, Venedik Film Festivali'nde önceki hafta gösterildi ve çok beğenildi. Film ilk olarak 17 Eylül'de Paris'te gösterime girecek.