Bu derviÅŸ olsa olsa tek parti döneminin karikatür mürtecisi

Güncelleme Tarihi:

Bu derviş olsa olsa tek parti döneminin karikatür mürtecisi
Oluşturulma Tarihi: Aralık 14, 2002 00:00

Bu satırların yazarının ‘‘Derviş’’ ismiyle olan ünsiyetine áşina olanların, ‘‘eyvah, yine mi’’ diye telaÅŸlanmasına gerek yok. Vallahi yok! Bu sefer sözü edilen ‘‘Derviş’’in bizim Kemal Bey'le, hemÅŸehrilik dışında uzaktan yakından bir ilgisi bulunmuyor. Bu ‘‘DerviÅŸ,’’ Saraybosnalı yazar Mehmet Selimoviç'in kitabından, Ä°talyan yönetmen Alberto Rondalli tarafından sinemaya aktarılan bir film sadece. Cuma günü 16 sinemada birden baÅŸlayan filmde, gündelik iliÅŸkilerinde hayli modern kabul edilebilecek bir Mevlevi ÅŸeyhi olan Ahmet Nurettin'in, kendisiyle ve dönemin iktidar biçimleriyle yaptığı mücadele anlatılıyor. DoÄŸal olarak, giderek bir iktidar merkezine dönüşmesi de...Aslında filmin Ä°talyan yönetmeni Alberto Rondalli'nin de, Ä°spanyol oyuncusu Antonio Buil Puejo'nun da fazla bir kabahati yok. Kabahatin önemli bir kısmı, filmin senaryosuna temel teÅŸkil eden ve Türkçe'ye ‘‘DerviÅŸ ve Ölüm’’ ismiyle çevrilen romanın yazarı Mehmet Selimoviç'e ait. Kalan kısmı ise Ä°talyan film ekibine derviÅŸlik, ÅŸeyhlik, Mevlevilik ve tasavvuf konusunda danışmanlık yapan arkadaÅŸlara...Selimoviç kitabına ‘‘DerviÅŸ ve Ölüm’’ ismi verip bir Mevlevi ÅŸeyhinin hayatını anlatabilir ama danışman arkadaÅŸlar, derviÅŸliÄŸin baÅŸka, ÅŸeyhliÄŸin bambaÅŸka bir ÅŸey olduÄŸunu, hatta deyim yerindeyse, filmdekilerin tam tersini yapmak anlamına geldiÄŸini sahiden hiç söylememiÅŸler mi? Hadi Mehmet Selimoviç de, onu izlemek dışında bir kabahati bulunmayan yönetmen Alberto Rondalli de, hadisenin geçtiÄŸi yıllarda Balkanlar'da Mevlevilik'le BektaÅŸilik'in son derece güçlü iki ana tasavvuf akımı olduÄŸunu bilmiyor. Peki ama Türkiye'deki çekimler boyunca filme eÅŸlik eden danışmanlar kadrosu da mı iki kitap karıştırma zahmetine katlanmamış? BektaÅŸi ritüelleriyle Mevlevi ritüellerinin bu ölçüde birbirine karıştırılmasının bir açıklaması var mı sahiden? Hele hele, dua için havaya açılan avuçların, amin denilmeden indirilmeyeceÄŸini, filmin yerli oyuncuları bir yana, müziÄŸini yapan Kemal Karaöz ile sanat danışmanlığını yapan Mehmet Fatih Çıtlak da mı bilmiyor?Ve en önemlisi, ÅŸeyh veya derviÅŸ kelimeleri geçtiÄŸinde insanların aklına Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı BektaÅŸ, Mevlana, Pir Sultan gibi isimler gelir genellikle. Bu isimler de tasvirlerinde 'DerviÅŸlik dedikleri hırka ile tac deÄŸil, Gönlün derviÅŸ eyleyen hırkaya muhtaç deÄŸil' mısralarının belirlediÄŸi bir ruh dünyası içindedirler. Peki, filmde Mevlevi ÅŸeyhi Ahmet Nurettin'i canlandıran Antonio Buil Puejo'nun Ali Kalkancı veya Müslüm Gündüz'ü hiç mi hiç aratmayan yüz çizgileri, uzaktan yakından ilgili olabilir mi belirtilen gelenekle? Tek Parti döneminin 'mürteci' karikatürlerine neredeyse tıpatıp benzeyen bu tipin, bizim 'nur yüzlü' ÅŸeyh ve derviÅŸ tasavvurumuzla hiçbir benzerliÄŸi yok ne yazık ki.TÄ°TÄ°Z AMA TEMPOSUZÃœstelik, içten içe kaynayan Balkanlar'a, Medeniyetler Savaşı'nın kıyısına geldiÄŸi söylenen dünyaya, 11 Eylül çılgınlığının gölgesinde keskinleÅŸen zihniyet ayrımlarına söyleyebilecek o kadar çok ÅŸeyi var ki filmin. Ãœzerinde ziyadesiyle titizlenildiÄŸi de ortada ayrıca. Işık seçiminden kostüme, mekán tasarrufundan kitaptan yapılan alıntılara, okunan áyetlere, verilen mesajlara nasıl dikkat edildiÄŸi apaçık görülüyor. Bir baÅŸka açıdan bakıldığında, Alberto Rondalli'nin bu coÄŸrafyanın yönetmenlerinin yapması gereken bir filme soyunması da son derece önemli. Zaten böyle giderse, Osmanlı coÄŸrafyasını kavramak için Amin Maalouf'un romanlarını okuyup Rondalli ve benzeri Batılı yönetmenlerin filmlerini izlemek dışında bir seçeneÄŸimiz de kalmayacak. Maalesef, iyi niyet her zaman iyi sonuç vermiyor iÅŸte. Bu iÅŸi bilen ama iyi bilen, Balkanlar'da ve diÄŸer coÄŸrafyalarda konuyla ilgili araÅŸtırmalar yapmış o kadar çok isim var ki. Bunlardan bazılarına danışmak bile filmi tamamiyle farklı bir hale getirebilirdi. Ancak, ÅŸunu da belirtmeden geçmemek gerek: Herkesin görünme biçimi edinmeye çalıştığı, fotokopi hayatların giderek her tarafı kapladığı ve birinci tekil ÅŸahıs eklerinin egemenliÄŸinin her geçen gün daha fazla hissedildiÄŸi bir ortamda, ‘‘evren bizim zındanımızdır; ölüm anlamsız, tıpkı yaÅŸam gibi’’ türünden sözler, gönül ırmaklarının kıyısında konaklayanlara farklı ÅŸeyler hatırlatabilir. Åžeyh Ahmet Nurettin'in, ‘‘Yaşım kırk. Ä°nsan ömrünün en kötü çağı bu. Arzulayabilmek için henüz genç, arzuladıklarımızı gerçekleÅŸtirebilmek için ise yaÅŸlanmış sayılırız’’ tesbiti ise bir dönemeç veya kavÅŸak peÅŸinde koÅŸanlara ilginç gelebilir. DANIÅžMANLARI DANIÅžSAYDI Hazır yeri gelmiÅŸken, Mehmet Selimoviç'in kitabı, partizan olduÄŸu halde 1944 yılında askeri mahkeme kararıyla kurÅŸuna dizilen kardeÅŸinin acısıyla yazdığını hatırlatmakta da fayda var. Gerçi, acı küllendikten sonra, 1962 yılında romana soyunmuÅŸtur Selimoviç ama anılarında da belirttiÄŸi gibi, ailenin en büyük oÄŸlu olan Åževki'nin haksız yere kurÅŸuna dizilmesini de bir türlü kabul edememiÅŸtir. Ãœstelik Åževki, kendisini kurÅŸuna dizenlerden, suçsuz olduÄŸunu kardeÅŸi Mehmet'e söylemelerini de istemiÅŸtir. Selimoviç, buna raÄŸmen partizan olarak kalmış ve sonuna kadar partiden ayrılmamış, kendi ifadesiyle, 'çocuklarını yiyen' devrime baÄŸlılığını sürdürmüştür. Şüphesiz bu da bir biçimde yansıyacaktır romana. Åžeyhlerin ve derviÅŸlerin de doÄŸrudan bulaÅŸtığı iktidar kavgaları, bunun bir göstergesidir söz geliÅŸi. Selimoviç'in sözleriyle söylemek gerekirse, ‘‘Böylece konu, yaralanmış bir kiÅŸi ile ideoloji arasındaki münasebet ve çatışmayı anlatan genel bir tecrübeye dönüştürülmüş’’tür. Bu gerçeklerin ışığı altında bakınca, romanın da, filmin de harcanmasını istemiyor insan. Ancak, kendisine yöneltilen her türlü eleÅŸtirel soruya, doÄŸal bir biçimde, ‘‘Ama danışmanlara danıştık’’ diye cevap veren yönetmen Alberto Rondalli, keÅŸke danışmanlar konusunda da birilerine danışsaydı...Ä°TALYAN YÖNETMEN ALBERTO RONDALLITürk seyircisinin tepkisini çok merak ediyorumFilmin adı ‘‘Derviş’’ ama filmdeki kahraman bir Mevlevi ÅŸeyhi...- Evet, böyle bir fark var. Kitapta da kahraman böyle tanımlanıyor. Romandaki ana karakteri deÄŸiÅŸtiremezdik, buna uymamız gerekiyordu. Ayrıca ÅŸeyhi, derviÅŸlerin başı olarak deÄŸerlendirebiliriz. Ancak, buna raÄŸmen tasavvuf geleneÄŸine aykırı durumlar var. Söz geliÅŸi, Mevlevi ve BektaÅŸi ritüelleri, yer yer birbirine karışmış durumda. Romanı senaryolaÅŸtırırken, konuya iliÅŸkin araÅŸtırmalar yaptınız mı?- Elbette yaptık, sadece araÅŸtırma yapmakla da kalmadık. Ä°stanbul'dan iki Mevlevi derviÅŸ bulduk ve deyim yerindeyse, onlar bize öğretmenlik yaptılar. Bu itibarla, doÄŸru bir ÅŸey yaptığımızı düşünüyorum. Tekkeyi tasavvur ederken, Konya'daki geleneksel tekkeleri dikkate aldık. Sadece kostümleri hazırlarken zorlandık. Çünkü, Mevleviler'in gündelik giysilerine iliÅŸkin hiçbir ayrıntı yoktu. Aramalarımız sonucunda Konya'da derviÅŸleri gündelik giysileriyle gösteren bir tablo bulduk. Aynı titizliÄŸi, oyuncuların jest ve mimikleri için de gösterdik. Mevlevi arkadaÅŸlarımız bize bir derviÅŸin ve ÅŸeyhin nasıl davranması gerektiÄŸini anlattılar. Zorlukların bir kısmı, benim kitaba fazla baÄŸlı kalmak istememden kaynaklandı. Elbette baÅŸlangıçta düşünülen ÅŸey ile sonuçta ortaya çıkan arasında farklılıklar oluyor ama ben filmimden memnunum.Bir Mevlevi ÅŸeyhinin hayatını anlatan ve Mevlevi tekkesinde geçen filmde, bir kez bile Mevláná isminin geçmemesi tuhaf deÄŸil mi?- Haklısınız, aynı ÅŸey benim de aklıma geldi ama romanda da Mevláná ismi geçmiyor. Ben de romana sadık kalmayı tercih ettim. Ahmet Nurettin tipi için neden bir Ä°spanyol oyuncuyu tercih ettiniz? - Ahmet Nurettin, çok zengin bir karakter. YaÅŸadığı maceranın dikey ve yatay boyutları var. Yatay boyutta her insan gibi arzu ve ihtiraslarının ürünü. Dikey boyutta ise varoluÅŸuyla ilgili sorularına cevap arıyor. Åžeyh de olsa, derviÅŸ de olsa bu soruları tam anlamıyla cevaplandırabilmiÅŸ deÄŸil. Bu bakımdan, her iki boyutta da samimi bir insan Ahmet Nurettin. Şüphesiz bir Türk oyuncu da olabilirdi Ahmet Nurettin, ama ikisinin hazırlanma süreci de aynı olacaktı. Böyle bir filmin bir Batılı tarafından yapılmış olması, o dünyaya ait olmak veya olmamak, kavramak veya kavrayamamak gibi riskleri de beraberinde getiriyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?-Ä°talya'da yaÅŸayan Mısırlı bir sinema eleÅŸtirmeni arkadaşım var. Ben filmle ilgili olarak onun düşüncelerini çok merak ediyordum. O bana, bu filmi izleyen bir insanın, yönetmenin Batılı mı, yoksa DoÄŸulu mu olduÄŸunu kolay kolay ayırd edemeyeceÄŸini söyledi. Bunu baÅŸarabilmiÅŸsem eÄŸer, gerçekten de çok mutlu olacağım. Bu açıdan Türk seyircisinin tepkisini çok fazla merak ediyorum. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!