Güncelleme Tarihi:
İÜ'nün Fen Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlediği “Türk-Ermeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar” başlıklı 3 günlük uluslararası konferansın açılışında, 1. Dünya Savaşı'nda hayatlarını kaybedenler için saygı duruşunda bulunuldu.
Daha sonra Özel Feriköy Ermeni İlköğretim Okulu öğrencisi Katya Halaçoğlu, İstiklal Marşı'nın ilk 2 kıtasını şiir olarak okudu. Katılımcılar, Halaçoğlu'nu ayakta dinledi.
Ardından konuşan İÜ Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, 1915 olaylarının “soykırım” kavramını da beraberinde getirdiğini kaydederek, bu kavramın her türlü iletişimin önüne bir engel olarak çıktığını söyledi.
Öncelikle tek bir olaya takılmadan sorunun analizinin yapılması gerektiğini ifade eden Parlak, “Çünkü 1915'te olup biten olayların siyasi yönünün yanı sıra tarihi, hukuki, sosyal, psikolojik ve felsefi yönleri de bulunmaktadır. Bu sempozyumun en büyük başarılarından birisinin, sorunu farklı yönlerden ele alıp ona bu yolla derinlik ve çeşitlilik kazandırması olacağı inancındayım. Çünkü 70'e yakın katılımcı, bu derinliği ve çeşitliliği gözler önüne serecektir” dedi.
"SOYKIRIM İNSANLIK SUÇU"
Parlak, tamamen saldırgan duyguların toplumları esir aldığına, hiçbir alternatif, farklı düşünce, farklı bakış açısının bu toplumlarda ortaya çıkmadığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Kaygım; 'soykırım' kavramına saplantı halinde bağlı kalmış toplumların da aynı semptomları gösterebilmesidir. İşin en kötüsü siyasal fanatizm, toplumları sonu öngörülmeyen kötülüklere sürükleyebilir.
Soykırım bir insanlık suçudur. Fakat böylesine ağır bir suçun da hiç şüphe yok ki, hukuki bir dayanak üzerine inşa edilmesi gerekir. Herkesin çok iyi bildiği gibi hukukta çok kullanılan bir ilke vardır; 'Hiç kimse suçluluğu ispat edilene kadar suçlu sayılamaz'. Soykırımı tanımlayan uluslararası yasa, 1948 yılında çıkarılmıştır ve geçmişi kapsamamaktadır. Dolayısıyla 1915 olaylarını soykırım kavramı içerisinde değerlendirmek hukuki olarak mümkün değildir. Hukuku bir tarafa bırakırsak geriye hiçbir şey kalmaz.”
DAVETE KATILMAYANLAR
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, konuşmasından sonra basın mensuplarının soruları üzerine, “daha önce İstanbul'da gerçekleştirilen Ermeni konferansına katılan bazı akademisyenlere ve kişilere davetiye gönderdiklerini, ancak kendilerine göre gerekçeler ileri sürerek katılmadıklarını” söyledi. Parlak, Ermenistan'dan da 5 akademisyen ve tarihçiyi davet ettiklerini, ancak onların da katılmayacaklarını öğrendiklerini kaydetti.
1915 olaylarının genç kuşaklar arasında iyi bilinmediğine de dikkati çeken Parlak, konferansın amacının buradaki olayları her yönüyle ele alıp tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmak olduğunu sözlerine ekledi.
Bu arada açılış töreninde, Surp Takavor Kilisesi Korosu da mini bir konser verdi.
HÜKÜMETTEN MESAJLAR
Konferansın açılışında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gül, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ile Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un gönderdikleri mesajlar okundu. Bakan Gül, mesajında, son zamanlarda Türkiye'de, asılsız Ermeni iddiaları üzerine bir kısmı bilimsel nitelikte çok sayıda konferans ve sempozyum düzenlendiğini hatırlatarak, şöyle dedi:
“Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi ve Ermeni meselesi üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar ile yayınlanan kitap ve makale sayısında artış olduğunu müşahede ediyoruz. Bu durum, bizler açısından değişik sebeplerle sevindiricidir. Öncelikle bu çalışmalar sayesinde hakikati görebilme ve çoğunluğu yurtdışında Ermenilerce yazılan tek yanlı yayınlar karşısında gerçeğin ve doğrunun sesini duyurabilme imkanına kavuşuyoruz.
Diğer taraftan da, tarihimizin bir dönemi hakkında ayrıntılı ve doyurucu bilgileri gelecek nesillere miras bırakıyoruz. Şunu da ifade etmek isterim ki, artık ABD ve Avrupa'da bu konuya tarafsız bakan yayınların sayısı artmaktadır. Ve hakikatin ortaya çıkması için fevkalade ciddi adımlar atılmaktadır.”
Bilimsel çalışma yapabilmek için özgür bir ortam gerektiğini, bu nedenle her türlü görüşü dikkatle dinleyerek bilimsel özgürlüğün önündeki engellerin kaldırılması ve gerçeklerin ortaya çıkması için ellerinden gelen bütün desteği verdiklerini vurgulayan Gül, bu bağlamda Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşivlerinin bütün araştırmacılara açık olduğunu yineledi.
Abdullah Gül, ülkemizde bulunan kaynaklara dünyadaki bütün bilim adamları ve araştırmacıların ulaşabilmesi için 2003 yılından itibaren arşivlerin, dijital ortama aktarılan belgeler üzerinden hizmet vermeye başladığını anlatarak, bu çabaların bilimsel araştırma yapmak isteyen herkes açısından önem taşıdığını ifade etti.
ERMENİSTAN'A YAPILAN ÖNERİ
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gül, sadece Türkiye'deki arşivlerin değil, aynı zamanda belirgin bir dönemin tarihine ışık tutacak tüm arşivlerin araştırmacıların hizmetine açılması gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
“Geçen yıl Ermenistan hükümetine bu amaçla, Türk-Ermeni ortak tarihinin tartışmalı döneminin 2 ülke arasında oluşturulacak bir tarih komisyonunda incelenmesini ve komisyonun bulgularının açıklanmasını önerdik. Ancak Ermeni tarafından bu önerimize hala olumlu yanıt alabilmiş değiliz. Bu uluslararası konferansta Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişi ve bugünü ile ayrıntılarıyla inceleneceğine, önyargılarla yola çıkmanın yanlışlarının ortaya konulacağına, konferansın ülkeler ve halklar arasındaki ilişkilerin iyileşmesine hizmet edeceğine inanıyorum.”
TÜRK İNSANININ HASSASİYETİ
Bakan Gül, bir dönemi veya bir olayı zaman ve mekan bağlamından soyutlayarak incelemeye kalkışmanın kişileri yanlış sonuçlara götüreceğini vurgulayarak, mesajını şöyle tamamladı:
“Malum iddialara destek veren çevrelerin de yanlışı budur. Bu açıdan konferansınızın tartışma konusu olarak tespit ettiğiniz 'Türk-Ermeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar' başlığının çok doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, geçmişiyle barışık bir ülkedir. Tarihimizde utanılacak bir sayfa yoktur. Ancak Türk insanı, kendisine yapılan iftiralara ve atalarına yapılan saldırılara karşı son derece hassastır. Aynı hassasiyetin, Türkiye'yi vatanı olarak benimsemiş, bu memleketin ekonomisine, sanatına, kültürüne, sosyal yaşamına katkı yapan Ermeni asıllı vatandaşlarımız açısından da geçerli olduğunu görmekten mutluluk duyuyorum.
Bu bağlamda, tarih çalışmalarında taraflı ve ırkçı yaklaşımlardan uzak durulması gerekliliğinin de hatırlanması gerektiğine inanıyorum. Bölgemizdeki bütün halklar ile barış içinde yaşamak arzusunu taşımaktayız. Siyasi, ekonomik, kültürel ve akademik ilişkilerin, entelektüeller ile akademisyenler arasındaki işbirliğinin artırılması gerekliliği üzerinde duruyor ve adımlar atıyoruz.”