Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 1998 00:00
Böcekler özellikle Hollywood'da şimdiye kadar hep korku unsuru olarak kullanıldı. Yeryüzünde süregelen yaşamın en önemli yapı taşlarından biri olduğu hep unutuldu. Yüzyılın belgeseli olarak gösterilen Microcosmos, izleyiciyi böceklerin hiç bilinmeyen dünyasına götürüyor. Dünya sinemalarında ilk defa bir belgesel kapalı gişe oynadı, filmin Türkiye'de de büyük ilgi görmesi bekleniyor.Sinema otoritelerince yüzyılın belgeseli olarak nitelendirilen Microcosmos (Çayırın Sakinleri) adlı
film İstanbul sinemalarında gösterimde. İlk gösterimi 1996 Cannes Film Festivali'nde yapılan Microcosmos, bu festivalde en iyi teknik ödülünü, aynı yıl Lucarno Film Festivali'nde de halk jürisi ödülünü almıştı. Microcosmos, festivallerdeki başarısını en iyi film dahil altı dalda aday gösterildiği Cesar ödüllerinin 5'ini de alarak pekiştirdi. Hayatta kalış süreleri günlerle ölçülen böceklerin tek bir gününü anlatan ve seyircileri farklı fiziksel yasalarla yönetilen bir dünyanın keşfine çağıran film, Fransız yönetmen Claude Nuridsany ve biyolog eşi Marie Perennou tarafından çekildi. Fransa'daki sinemalarda beklenmedik bir şekilde 4 hafta içinde 2 milyon seyirci tarafından izlenen Microcosmos'un ülkemizde de büyük ilgi görmesi bekleniyor.Böceklerin gizli yaşamı İnsanoğlunun göremediği herşeyi, olduğundan daha büyük göstererek görünür hale getirmek için çok özel tekniklerin kullanıldığı Microcosmos, böceklerin gizemli ve büyüleyici dünyasının kapılarını aralıyor. Bu özelliğiyle Microcosmos, seyircileri çok yakınlarında olan, ama fark etmedikleri bir dünyaya taşıyan bir ‘‘doğal öykü’’ filmi. Karıncaların, salyangozların, kelebeklerin, çekirgelerin, tırtılların ve örümceklerin gizli yaşamlarını anlatan 75 dakikalık film, 5 milyon dolara mal oldu. 15 yıllık bir araştırma ve 2 yıllık bir ekipman tasarımının ürünü olan film, Fransa'nın Aveyron bölgesinde 3 yılda çekildi, montajı ise 6 ayda tamamlandı. Çekimlerinde bir böceğin yüksekliği temel alınan Microcosmos'da, her ayrıntıya dikkat edildi. Çiçeklerin taç yapraklarında, ölü yapraklardan oluşan halıların altında, arı kümeleriyle dolu en gizli galerilerde bu yaratıklar adım adım izlendi. Claude Nuridsany ve Marie Perennou, böcek yaşantılarını detaylandırarak 2 yıl sadece senaryo üzerinde çalıştılar. Beslenme, üreme, üretim gibi aktivitelerin yanısıra, böceklerin karşılaştığı güçlük ve tehlikelerin de ortaya konduğu filmde, 30 ayrı böcek rol aldı. Microcosmos'da teknik anlamda birçok yeniliğe imza atıldı. Böylece, bilgisayar robotları ve optik alandaki en son gelişmelerden yararlanılarak, yerçekiminin sınırlamalarından uzakta yaşamlarını sürdüren böceklerin olağanüstü gelişmeleri izlenebilir hale getirildi. Böceklerin önceden tahmin edilemeyen hareketlerinin kamera ile rahatlıkla izlenebilmesi için, minyatür vinçler ve askılı ray sistemleri geliştirildi. Spot lambalarının sıcaklığından etkilenmemeleri için güçlü ama sıcaklık vermeyen ışık sistemleri dizayn edildi. Ayrıca, böceklerin seviyesine inebilmek için 35 mm.'lik kameralarla mikroskobik mercekler yerleştirildi. Microcosmos'un Fransa Müzik Ödülü'nü alan müzikleri de Bruno Coulais tarafından gerçekleştirildi. Coulais, çekimler sırasında ve stüdyoda böceklerin seslerini alan ses editörü Laurent Quagilo ile çalıştı. Böylece, hem ahenkli hem de tutarlı bir ses materyali yaratıldı. Sinema tarihi ile yaşıtHayvan belgesellerinin tarihi aslında sinemanın tarihiyle yaşıt... Louis Lumiere, 1895 tarihinde Akvaryum adında balıklar üzerine 30 saniyelik bir hayvan belgeseli çekmişti. Ne yazık ki bu film, aynı sırada çektiği Ciotat Garı'na Trenin Girişi adlı sessiz film kadar yankı bulmadı. Daha sonraları, hayvan belgeselleri konusunda uzun bir sessizlik dönemi yaşandı. Bu sektör, yeniden canlanmasını ünlü Fransız matematikçi Painleve'nin büyük oğlu Jean Painleve'ye borçlu...Kendisi de bir bilimadamı olan Painleve, bilim ile estetiği belgesellerde birleştirmek gibi bir rüyanın peşine düşmüştü. 1934 yılında gerçekleştirdiği L'Hippocampe isimli
balık belgeseli, bugün bu girişimlerin en mükemmel örneği olarak kabul ediliyor. Milhaud'nun müziğinin de kullanıldığı bu belgeselde, Jean Painleve balıkların su içindeki hareketlerini görüntülemiş ve bunların bazı fizik kurallarıyla çakıştığını ispatlamaya çalışmıştı. Bu çalışmaları sürrealistleri etkiledi. Onun bu tezinden hareket eden sürrealistler, ‘‘güzelliğin rastlantıdan doğduğu’’ teorisini ortaya attılar. Cousteau, 50'li yıllarda Painleve'nin yarım bıraktığı çalışmaları yeniden ele aldı ve onun izinden yürüyerek gerçekleştirdiği Sessiz Dünya belgeseli, ona 1956 yılında Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü getirdi. Ancak, ödülü aldığı sırada yaptığı konuşmada, çalışmasının Jean Painleve'nin filmlerinin yanında bir hiç olduğunu dürüst bir biçimde itiraf etmeyi de unutmadı.Microcosmos hakkında ne dediler‘‘Şaşırtıcı güzellikte bir film. Sinemanın bize seyrettirdiği en çarpıcı doğa belgesellerinden biri.’’Michael WilmingtonChicago Tribune‘‘Doğa dururken, bilim kurguya ne hacet!’’Jay CarrBoston Globe‘‘Şaşırtıcı, parlak bir film...Yaşamı kutsayan görsel bir şölen. Mikrofotografik ve mikroses özellikleriyle en pahalı büyük stüdyo yapımı filmlerin kalitesinde...’’Jack MathewsNewsday‘‘Şimdiye kadar bir filmde gördüğüm en büyük aşk sahnesi!’’Jeff SimonBuffalo News‘‘Herhalde kameranın görüntülediği en akılda kalan sahne cılız bir bokböceğinin gövdesinden büyük bir gübre artığıyla boğuştuğu sahne olsa gerek. Bir çalı parçasına takılangübre artığını kurtarmak için- ki sonunda kurtaracaktır- böceğin gösterdiği o inanılmaz çaba! Bu çabayı ilham eden nedir? Bu olağanüstü enerji nasıl açıklanabilir acaba? Benim kendi adıma çıkardığım kaçınılmaz sonuç şu oldu: Çok daha fazla çalışmalıyım.’’Wall Street Journal yazarı‘‘Henry David Thoreau'nun, 1854'te siyah karıncalarla kırmızı karıncalar arasında geçen bir savaşı kaleme aldığı tarihten bugüne, böceklerin dünyasını Microcosmos kadar iyi ve sanatsal anlatan bir eser ortaya çıkmadı.’’Larry WorthNew York Post
button