Güncelleme Tarihi:
SEMİH UÇAR'IN FOTOĞRAFLARI - GALERİ
Önce "O"nu tanıtalım size. Az önce verdik, tekrar edelim. Adı Semih, Bursalı bir gencimiz. Ancak lise çağlarında gidilebilen Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'na ortaokulda kabul edilmiş. Hocaları onu ilk günlerde farketmiş, Konservatuvar orkestrasında sololarıyla dikkat çekmiş. İstanbul CRR, Bursa Teyyare gibi kültür merkezleri ile Afyon Festivali'nde verdiği konserlerle göz doldurmuş.
Ben Semih Uçar'ı Cumhuriyet gazetesinin 13. sayfasında gördüğüm değerli müzik adamı Ersin Antep'in yazısı ile tanıdım. Yazının başlığı "İyi obuacı, iyi dönerci"ydi...
Ne demekti iyi obuacı ve iyi dönerci? Telefonlar, konuşmalar, susmalardan sonra ben umudum kırılarak öğrendim. Siz de öğreneceksiniz.
TEKMÄ°LÄ° BÄ°RDEN BAÅžLIYOR...
Bursa'daki hocalarının yüreklendirmesiyle henüz 17 yaşındayken Bursa'lı Semih, tıpkı soyadında olduğu gibi Almanya'ya uçuyor. Tarihinde ilk kez bu yaşta bir öğrenciyi "özel yetenek" olduğu için kabul eden Liszt Akademisi'ne giriyor. Ne güzel.
Ama...
Türkiye'den giderken "seni destekleyeceğiz" diyenlerin maddi vaatleri, oraya ulaştığında Türkiye'de kalıyor. İş, onu minik "çıkmalarla" destekleyen hocalarına, fakat daha çok babasına, annesine kalıyor. Onlar dişlerinden tırnaklarından artırıp Semih'e göndermeye çalışıyorlar. Olabilir, anne baba olmak kolay değil. Zaten onlar da hiç şikayet etmiyorlar.
Eğitim güzel gidiyor. Bu arada daha da güzel bir gelişme oluyor. Semih, Berlin Flarmoni Orkestrası'ndan "Bizimle konsere çık" önerisi alıyor. Dile kolay dünyaca ünlü Berlin Flarmoni Orkestrası... BERLİN!
Semih o konseri bana telefonda anlatırken "Aslında" dedi ve şöyle devam etti:
"Aslında ben hiç heyecanlanmam konserlerde. Daha küçük yaşlarda orkestra önüne çok çıktım çünkü. Ve yaptığım en iyi iş obua çalmak. Fakat, Berlin adını duyunca ilk aklıma gelen şey, obuam oldu. Niye mi? Çünkü, benim enstrumanım eski, tam 8 yıllıktı. Ya, sahnede o koca orkestranın önünde çalarken bir falso olursa, ya bir aksaklık olursa dedim. Panikledim. Konsere çıktım ama korkuyla. Konser bitti de bir de bana sorun. O gün karar verdim. Yeni bir obua alacağım... Bursa'ya aileme durumu bildirdim. Sonra hocalarımdan biri akıl verdi. Bankadan kredi al, küçük taksitlerle ödersin... Yine hocalarım araya girdi, bir yerden yeni ve çok hesaplı bir obua aldım. Babamlar bana para gönderiyor, ben de bankaya taksitleri ödüyordum ki..."
Birden babası rahatsızlandı Semih'in. Henüz 49 yaşındaydı. Pat diye ansızın onları yanlız bırakıp gitti bu dünyadan!
Semih orada, Almanya'da, annesi burada Bursa'da kalakaldılar...
HER ÅžEY YENÄ° BAÅžLIYOR
BoÅŸuna demedik deÄŸil mi bu bir O-BU-A haberidir diye...Â
Bocalama başlıyordu. İşler iyi giderken tam, bozulmuştu ayar. Semih annesine kaldı. Emekliydi annesi. Emekli maaşını aldığı bankadan kredi çekti. Bir süre onunla idare etti Semih Almanya'da. Olamazdı, olmadı zaten. Liszt Akademisi tarihindeki en genç öğrenci Semih, neredeyse "bir gecede" olgunlaştı. Bir gün aniden "dönerci olmaya" karar verdi. Türk dayanışması ile bir Türk dönercinin yanında garsonluğa başladı.
Annesinin gönderebildiği, dönerciden aldığı idare eder mi? Etmedi. Almanya şartlarını bilenler bilir, etmez.
Dolayısıyle bir dönerci yetmedi, bir kaç dönercide çalışmaya başladı. Türkiye'nin geleceği belki de en parlak obuacısı döner kesiyor, servis yapıyor, bulaşık yıkıyor, hesap alıyordu. Gündüzleri okul, okuldan sonra gece yarılarına kadar döner. Dön baba dön...
Olabilir, "Nice başarılı iş adamları, nice ünlü müzisyenler, bilim insanları hep böyle zorlu dönemlerden geçmiş, tırnaklarıyla kazıya kazıya bir yerlere gelmişler" diyebilirsiniz. Deyin ama, kazın ayağı öyle değil. En azından şimdi henüz 20 yaşındaki Semih Uçar için öyle değil.
SIKINTI BASTI DEĞİL Mİ? AMA LÜTFEN DEVAM EDİN
Memleketimizin hay huyu, huyu suyu munis insanları bile şaşırtabilir. Semih'in yaşamındaki bu bölümde işte bu memleketin hay huyundan söz edeceğim. Fakat baştan belirteyim, bu öğrendikleriniz ve şimdi öğrenecekleriniz bile Semih'in müzik aşkını, bir gün bu memlekete yararlı bir müzik adamı olma tutkusunu etkilememiş.
Devam... Kısaca Semih'e Türkiye'den damlayan anne parası ve kısa sürelerle çalıştığı işlerden gelen para yetmemeye başladı. Okula gitmek, en aza indirilmiş temel masraflar, eğitim için alınan çok küçük bir kredinin ve de özellikle yeni obuanın taksitleri bir iki gün derken, bir ay, iki ay aksamış...
"Bugünlerde" diyor Semih "Çok canım sıkılıyor. Her kapı çaldığında ödüm kopuyor. Tamam diyorum bankadan geldiler. Polis geldi..."
Telefon ediyor, böyle sıkıntılı günlerinde annesine Semih. "Nasılsın" diye soruyor annesi. Cevap: İyiyim...
Anne dese, "Bana para..." Demiyor, diyemiyor. Çünkü biliyor. Annesinin 900 YTL'lik emekli maaşı çekilen kredilerin geri ödemeleri ile 500 YTL'ye inmiş. Yani kadıncağız Türkiye'de 500 YTL ile geçinme mucizesi yaratıyor her ay. "İyiyim" diyor annesine telefonda, "Çok iyiyim..."
Annesi bilmiyor ama ben size söyleyeyim Semih Uçar hiç iyi değil!
BÄ°TMEDÄ°! NE YAZIK BÄ°TMÄ°YOR...
Bir gün bir telefon geliyor Semih'e. Arayan Türkiye'nin Başkonsolosu... Adı mühim değil. Bir yerlerden duymuş ya da birileri ricacı olmuş. "Sana" diyor Semih'e, "Burs vereceğiz..." BURS... Allah, yaşasın bitti sıkıntılar, koştu yardıma devlet baba...
Başkonsolosluğa koşacak ama, öyle kısa bir mesafede değil orası. Trenle gidiş dönüş 200 euro... Gidiyor. Güzel haber. Başkonsolos, "Sana burs vereceğiz. 3 ayda bir alacaksın, hesabına yatacak" diyor ve ekliyor: "3 ayda bir eline 300 euro geçecek!"
"Daha şimdiden 200 eurosunu harcadım" diyemiyor, teşekkür edip çıkıyor. Gerçekten ilk 3 aylık dilimi alıyor. Sonra sıra ikinci 3 aylığı almaya gelince para bir türlü yatmıyor hesabına. Telefonlar falan derken, Başkonsolosluk yetkilisi, "Bürokratik engeller var, sana bursu veremeyeceğiz. Ancak senin bizden 2 aylık alacağın var. Fakat bunu yine bürokratik engeller yüzünden senin hesabına gönderemiyoruz. Buraya gelip elden alman gerek" diyor. Oraya, Başkonsolosluğa gidiş dönüş 200 euro zaten. Gitmiyor almaya o parayı. Oturup bir mail atıyor Başkonsolosluğa, sözlüğe bakıyor "Bürokratik engel" nedir diye. Şunu buluyor karşılık olarak bürokrasiye: Kırtasiye...
Gördünüz değil mi O-BU-A'yı.
Semih Uçar orada Almanya'da. Annesi burada, Bursada. Telefonları yerleri yurtları, birbirinden lezzetli dönerci dükkanları, Liszt Akademisi'nin adresleri hepsi belli, bende var.
Onu daha yakından tanımak isteyen BÜYÜKLERİMİZ için bir kaç ipucu daha verelim.
Semih'i, Almanya'da o başarılı Akademi'ye gitmek için ikna edenlerin başında gelen Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü İsmail Göğüş'e, ünlü Berlin Alman Operası'nın solo obuacısı Prof. Matthias Baecher'e, Türkiye'nin saygın müzik adamlarından Ersin Antep'e, çift diploma almak için türlü sıkıntılara katlandığı Akademi'nin yöneticilerine sorabilirler.
Yoksa, Semih Uçar Almanya'dan "kaçarcasına" onca sıkıntıyı boşuna çekmiş ve de "OBUASINI SATAN ADAM" olarak gerisin geriye dönecek.
BÄ°TTÄ°...
Şimdi daha önemli işlere vakit ayırabiliriz...
Â
Â
Â
Â
Â
Â