Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2004 00:00
BEN siyaset yazmayayım da kim siyaset yazsın! Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök yine ‘‘Sen de mi Brutus!’’ diye içerleyecek ama yönetim dalında öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ömer Dinçer'in ‘‘21. Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam’’ konusundaki bireysel görüşlerini bilimsel bildiri diye sunup üzerine de ‘‘Prof. Dr.’’ diye imzasını attığı bir ülkede ben siyaset yazmayım da kim siyaset yazsın! Halen Başbakanlık Müsteşarı olan Prof. Ömer Dinçer'in benim bildiğim profesörlüğü ‘‘İslami Hareketler’’ alanında değil ‘‘yönetim’’ alanında. 1998'de yazdığı ‘‘Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası’’ kitabının içinde de ‘‘İslam’’a dayalı hiçbir şey yok. Ömer Dinçer kalkıyor 1995 yılında Sivas'ta ‘‘21'nci Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam’’ konusunda bir bildiri veriyor. Dinçer bildirisinde dünyadaki ve Türkiye'deki islami hareketleri anlatıyor ve bu hareketleri sınıflandırmaya çalışıyor. ‘‘Çalışıyor’’ diyorum çünkü söz konusu sınıflandırmanın da hiçbir bilimsel dayanağı yok. Dinçer, ‘‘Bana göre böyle, dünyada böyle’’ diyor geçiyor.Saydım, bildiride 130 cümle var. Çoğunluğu da Dinçer'in ‘‘dini inançlarından etkilenen subjektif yargılar’’ içeriyor. Dinçer de böyle olduğunun farkında, cümlelerinin sonunu ‘‘..gibi geliyor bana’’, ‘‘düşüncesindeyim’’, ‘‘daha doğru olur’’, ‘‘olduğunu da düşünmüyorum’’, ‘‘düşüncesini taşıyorum’’, ‘‘söylememiz mümkündür’’ gibi sözcüklerle bitirmiş. İşte en önemlisi: ‘‘Böylece Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkeziyetçi, daha müslüman, bir yapıya devretmesi zorunluluğu(nu) ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.’’Dinçer'in Sivas'ta sunduğu bildirinin kendi bilimselliği ile de evrensel bilimsellikle de alakası olmadığı ortada! Peki, Dinçer bilimsellikle uzaktan yakından alakası olmayan bu bildiriyi niye sunmuş? Dinçer'i 8 yıl sonra Başbakanlık Müsteşarı koltuğunda gördüğümüze göre bu bildiriyi niye sunduğu ortada. Bilim adamlığı etiketini kullanıp islami harekete ‘‘zihni taban’’ kendine de siyasi bir gelecek hazırlamaya çalışmış. Dinçer'in sunduğu resmen bir ‘‘İslami Hareket Manifestosu!’’ Sunulan bir manifesto olmasa ‘‘İktidara gelmek yolun sonu değildir. Yeni bir başlangıçtır. İktidara gelince yapılması gerekenler bitmiş gibi düşünülürse, İslam iktidara geliş aracı gibi kullanılmış, istismar edilmiş olur’’ gibi bir ifadeye niye verilsin!Keşke Dinçer böyle bir manifestoya ‘‘Prof. Dr.’’ unvanını koyup akademik saygınlığını mesajlarına saygınlık kazandırmak için kullanmasaydı. Türkiye'de bu davranış çok yaygın ama İslami Hareket Manifestosu yazan biri için doğru davranış değil.Norveçli balıkçılar mı‘‘NORVEÇLİ balıkçılarla Neutrogena el kremi arasında ne alaka var?’’ diye bazıları soruyor. İster inanın ister inanmayın bu reklam kısa ama çok etkili. Neutrogena'nın hedef kitlesi mahalle pazarından alışveriş yapan Ayşe Teyze değil. Neutrogena'nın hedef kitlesi az çok Norveç'te hava koşullarının sert olduğunu tahmin ediyorlar. Tam burada da Aristo mantığı başlıyor. ‘‘Alt tarafı bulaşık yıkıyor, ev işi yapıyoruz, niye bizim elimize daha iyi gelmesin?’’ diye düşünemeden edemiyor tabii ki kadınlar. Pazarlamada reklamda karmaşıklığa gerek yok. Basit olacaksınız, kazanacaksınız.(* * * *)Bonus değer katıyorDENİZBANK-Bonuscard işbirliği penguene peruk denettirme esprisi ile çok iyi çözülmüş. Mizah hoş bir mesaj alım ortamı yaratıyor. Bonuscard öyle bir marka oldu ki içine girdiği diğer markalara da değer katmaya başladı. Bonus cart reklamının Bonuscard'tan daha çok Denizbank'a değer kattığını düşünüyorum. Ne dersiniz?Alternatif enerji gerekiyorÖMER Dinçer'in Manifesto'su hakkındaki görüşlerimi de mi merak ediyorsunuz? Denecek bir şey var mı? Müsteşar Ömer Dinçer'in de 8 yıl önce ima ettiği gibi, Türkiye İslamcı gazeteleriyle, İslamcı dergileriyle, İslamcı televizyonlarıyla, İslamcı köşe yazarlarıyla, İslamcı siyasetçileriyle, İslamcı bürokratlarıyla, İslamcı vakıflarıyla sistemli bir şekilde ‘‘daha da Müslümanlaştırılıyor.’’AKP Belediye seçimlerinde % 40 oy aldığında (ki alacak) bazıları iktidara gelmenin yolun sonu olmadığını kanıtlamaya çalışacaklar ve Türkiye gereksiz yere gerildikçe gerilecek! Sonra Türkiye kendi içine kapanacak ve çağdaş dünyadan uzaklaşacak! Sorunu yaratan kesinlikle Hüsrev Kutlu gibi açıktan görüşlerini ifade edenler değil onlar denizin üstünde görünenler. Siz asıl aşağıdaki işlerini sinsice yürüten büyük kitlelere bakın.Pazar pazar moralinizi bozmak istemem ama ben yolun sonunda ışık görmüyorum. CHP'de de ışık yok. Türkiye'ye alternatif bir enerji kaynağı lazım. Dinlere saygılı ve onları iktidarı elde etmek için kullanmayan, Türkiye'yi bir an önce çağdaş dünyaya kenetleyecek bir enerji kaynağı... Bakalım Popstar ve Biz Evleniyoruz izleyicileri böyle bir yeni enerji kaynağı gereksinimini ne zaman fark edecekler. Dediğim gibi martta da fark etmeyecekleri kesin.. AKP en az % 40.Tatlıses'e yol halısı olmakMERİNOS bir süredir markasına reklam yatırım yapan halı üreticilerimizden. Aslında Merinos'un yatırım yaptığı markası değil İbrahim Tatlıses. Biraz da Asena. Asena, Merinos'un ‘‘Olmazsa Olmazı’’ oldu. Konuyla ilgili ilgisiz çıksın iki yürüsün Merinos'a yetiyor. Niye işin içine Derya Tuna'yı da sokmuyorlar ki! Diğer aile fertlerine de eklersek alın size Urfalı Konak..Burada sorulması gereken soru şu: İbrahim Tatlıses isminin etrafında dönen o kadar o kadar adli olaya, maço algılamalara, kadını hor gören tavrına rağmen bir markaya değer katabilir mi? Merinos, İbrahim Tatlıses'e üç dört yıldır yatırım yapıyor. Yaprak kımıldamasa yatırım yapmaz herhalde değil mi?Yanıt için Merinos'a bir bakalım. Makine halısı. Yani orta sınıf ve hemen altına hitap eden kalite-fiyat yapısı var. Bu kitlede de İbrahim Tatlıses'e tapan, söylentiler umrunda olmayan, hatta maço tarzı ile onu İmparator olarak gören bir sürü hayranı var. Alın size psikografik bölümleme.Merinos reklamları da onu İmparator olarak görenlerin zevkine, zekasına uygun eski Türk filmi tadında reklamlar değil mi? Eski Türk filmlerini uzaylılar mı izliyor? Anlayacağınız, stratejik açıdan planlı olmasa da, zevk ve yapım kalitesi açısından ‘‘sorunlu’’ olsa da Tatlıses’li reklamlar Merinos'u belirli bir hedef kitlede rakiplerinden ayırmaya yarayabilir. Ürün özellikleri ile değil ama.. İbrahim Tatlıses'in sesi ile müziği ile...Doğru mu yaklaşım? Çok doğru görünmüyor. Merinos, bu kadar reklam yatırımını daha kalıcı marka değerleri oluşturmak ve daha yüksek fiyat pozisyonunu hedef almak için kullanabilirdi. Üstelik varını yoğunu bir ünlüye (hele de böyle nerede ne yapacağı belli olmayan bir ünlüye) bağlamak da çok doğru değil. Yine de Merinos'u ısrarlı reklam yatırımı, tutarlılığı konusunda alkışlamak gerekiyor.Merinos'un İbrahim Tatlıses'i yerlere göklere sığdıramamasına gelince... Kusura bakmayın bunu içime sindirmem mümkün değil. İki Kürtçe şarkı söylüyor diye Tatlıses'i yerlere göklere sığdıramayanları da anlamıyorum. Kürtçe şarkı söylüyor diye her şeyi unutacak mıyız? Çoluğa çocuğa magandalık öğretsin, kadına ‘‘elinin kiri’’ muamelesi yapsın biz de Kürtçe şarkı söylüyor diye ağzımız açık onu onaylayalım. İsterse 2004 yılında AB için görüşme tarihi alsın Tatlıses'e yol halısı olan hiçbir şeyi onaylamam mümkün değil. Merinos'a da önerim mesaj stratejisini bir kez daha gözden geçirmesi. (*)ÇekirgelikKarım beni dindar yaptı. Evlenene kadar cehenneme inanmazdım! (Hal Roach)...
button