Güncelleme Tarihi:
Rusya ve Hazar Bölgesi'nin artan petrol üretimi, İstanbul ve Çanakkale (Türk) Boğazları'na yönelik petrol yüklü tankerlerin yarattığı kaza ve insana/çevreye zarar riskini hızla artırıyor. Boğazlardan halen günde 3 milyon varil petrol yüklü tanker geçiyor. Bu miktarın 2010 yılında 4 milyon varile yükselmesi bekleniyor; dolayısıyla zaten yüksek olan kaza riskinin daha da artması söz konusu olacak. Geçen yılın Temmuz ayından beri devrede olan Bakü - Tiflis - Bakü - Tiflis - Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı
PAZARLIK KOKUSU
Burgaz - Dedeağaç gerçekleşirse, Türk Boğazları'nın üzerinden ilk aşamada günde 750 bin varil, ikinci aşamada 1 milyon varil petrol tankeri yükünü (riskini) kaldıracak. Rus, Yunan ve Bulgar dostlarımızın bütçelerinden Boğazlardan geçecek tanker yükünü azaltmalarına, neden gereğinden fazla üzülüyoruz? Kaldı ki, 15 Mart 2007 tarihli törende Putin'in "Artık Türkiye tek alternatif yol değil" gibi tercüme edilebilecek açıklamaları, acaba bir pazarlık pozisyonunu ifade ediyor olmasın? Putin'in açıklamasının ardından Rus şirketi Lukoil'in de "Samsun'a rafineri kurmaktan vazgeçtik. Burgaz'daki 7.5 milyon tonluk rafinerimizi 10 milyon tona çıkaracağız" açıklaması bir pazarlık kokusu taşımıyor mu? Ben sadece sesli düşünüyorum! Rusya bu satranç hamlelerini yaparken Türkiye'de yapılan, "Burgaz - Dedeağaç Türkiye'nin terminal olma şansını yok etti. Keşke Kıyıköy - Saros'u tercih etseydik" türü açıklamalar, bizi çoban matına götürür mü? Zira Rusya ile enerji alanında "çok bağımlı" bir ilişkimiz var. Tükettiğimiz (ithal ettiğimiz) gazın % 65'ini oldukça pahalı bir fiyatla Rusya'dan alıyoruz. Fiyat dahil anlaşmanın diğer maddeleri üzerinde lehimize düzeltme taleplerimiz var. Kim bilir belki Rus tarafı da "Almadan vermek Allah'a mahsus" dercesine, karşı taleplerini iletiyorlar: (Açıktan söylenmiyor tabi) "Gaz dağıtım ihalelerinde bize öncelik verin." "Tuz Gölü'nün altına yapılacak doğal gaz deposu işini bize verin". NABUCCO hattına da Türkiye - Yunanistan gaz hattına da gazı biz verelim". Benimki varsayım tabi…. O halde, Putin'in ve Lukoil'in açıklamalarını bu daha geniş çerçevede değerlendirsek ve çoban matı olmamak için daha dikkatli ve profesyonelce hamle yapsak iyi olmaz mı?
HATLAR İSTİKRARSIZLIK DA GETİREBİLİR
Burgaz - Dedeağaç, Türkiye'nin terminal ya da köprü ya da "hub" (hab diye okunuyor..) olma şansını neden yok etsin? "Bölgeden geçen her hat Türkiye'den geçecek, geçmezse bittik" demek, ne kadar gerçekçi? "Geç tamamlandı, maliyeti öngörülenin çok üzerine çıktı" gibi, birçok haklı eleştiri yapsak da, BTC tamamlandı. Azerbaycan'ın Şah Deniz sahasında üretilen gazı BTC'ye paralel bir gaz hattıyla Türkiye'ye ve oradan da Avrupa'ya taşıyacak Güney Kafkasya Gaz Boru Hattı da tamamlandı. Kerkük - Yumurtalık ABD işgalinden beri çalışmıyor ama, o hat ta var. Mavi Akım'ın İsrail'e uzatılmasına ilişkin proje askıda ama gündemde. Ülkemizden Avrupa'ya, bu alandaki ilk somut adım olan Türkiye - Yunanistan Gaz Boru Hattı da Temmuz 2007'de tamamlanacak (Meriç geçişi bekleniyor). İran'dan gelen gaz hattı Erzurum'da BOTAŞ ağına bağlandı ve yıllardır gaz alıyoruz. Eğer koşullar olumlu gelişirse, Avrupa'ya İran'dan da gaz gidecek. Türkiye'yi Bulgaristan ve Romanya üzerinden Macaristan ve Avusturta'ya bağlayacak NABUCCO Gaz Hattı Projesi için fizibilite tamamlanmak üzere... Demek ki, günahları ve sevaplarıyla, çok sayıda, Doğu - Batı ve Kuzey - Güney eksenli çok sayıda hat ülkemizden geçiyor. Burgaz - Dedeağaç bunları ortadan kaldıracak mı ki, Türkiye önemini kaybetsin? Ama unutmayalım ki boru hatları geçtikleri coğrafyaya yalnız istikrar getirmezler. Kerkük - Yumurtalık örneğinde olduğu gibi, istikrarsızlık da getirebilirler. Ülkenizin uyguladığı politikalardan hoşnut olmayan küresel ya da bölgesel güçler, sizi "yola getirmek için" taşeron örgütler üzerinden bu hatları sabote etmeyi düşünebilirler. Diğer yandan bu hatların, ya da daha geniş tanımıyla küresel enerji arzının güvenliğini sağlamak gerekçesiyle, hattın geçtiği güzergaha yerleşmeyi deneyebilirler. Dolayısıyla boru hattı satrancını biraz daha boyutlu değerlendirmekte yarar var.
ÇOBAN MATI OLMAYALIM
Samsun - Ceyhan'a gelince… Dileriz hayırlı olur. Gerçekleşirse, Ceyhan'ın bir petrol merkezi olma potansiyeli artar. Boğazlar'ın riski azalır. Türk müteahhiti iş yapar. Ama hattın içinden geçecek ve hattı ekonomik olarak yapılabilir petrol var mı derseniz, o başka.. Karadeniz'e çıkan petrolün büyük bölümü Ruslar'a ait. Onlar da Samsun - Ceyhan'ı duymak istemediklerini söylüyorlar. Kazakların Ruslara rağmen petrol vermeleri kolay görünmüyor. Samsun - Ceyhan'ın ortağı olan ENİ'ye gelince, onların Karadeniz'e çıkabilecek (bölgedeki) asıl üretimleri Kazakistan'ın Kaşagan sahasında. Geçenlerde Kazakların BTC'ye petrol vereceklerini (Hazar'ın altından boru hattı ile) açıklamadı mı bizim yetkililer? Diğer yandan ENİ de BTC'nin hissedarı değil mi? Kazakistan'da üreteceği petrolü, kendi hissedar olduğu hatla (tamamlanmış ve işletmede olan) hatla taşımak istemez mi? Açıklamalara bakılırsa, Samsun - Ceyhan 1.5 milyar dolara mal olacak ve 2 yılda bitecek. Kim bu parayı yatırıp, petrolü sonra bulmayı düşünür? Yatırılan paranın hızla ve makul bir karla geri alınması gerek miyor mu? Her neyse, bu soruların yanıtını 1.5 milyar dolar yatırım yapacağını söyleyen şirketler yanıtlasın.. Para onların.. Biz boru hatları satrancında çoban matı olmamakla ilgiliyiz daha çok.. Ya da "hub"ı yutmamakla!