Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 2001 00:00
EMEKLİ Korgeneral Nevzat Bölügiray, 12 Eylül öncesinde Adana Sıkıyönetim Komutanı olarak görev yapmış, nice anarşi ve terör olayının göbeğinde yaşamıştı. 12 Eylül sonrasında Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı oldu ve bu kez anarşi-terör belgelerinin içinde yoğuruldu. Bölügiray Paşa çok sayıda kitap yazdı. Bu konulara ilişkin anılarını ve görüşlerini sergiledi. Dün kendisinden bir mektup aldım. Bazı sorular soruyordu:‘‘Ulusal Güvenlik kavramını eleştirerek bir süre ülkemizde tartışmalara neden olanlar, özgürlükler ülkesi ABD'nin aldığı önlemleri görünce, acaba ne kadar yanıldıklarının farkına vardılar mı? Türk Silahlı Kuvvetleri'nin irtica ve terör konusunda kaygılanmakta ve duyarlı davranmakta ne kadar haklı olduğunu anladılar mı? 6-7 bin vatandaşını 11 Eylül terör olayında yitiren ABD dünyayı ayağa kaldırır ve savaş dahil olağanüstü önlemler alırken, 15 yılda 40 bin vatandaşını terörde yitiren, binlercesini sakat veren, 100 milyar dolarını terörle savaşıma harcayan Türkiye'nin teröre karşı aldığı önlemleri eleştirenler ve bu arada TSK'yı suçlayanlar, acaba şimdi ne diyecekler?Laik ve demokratik rejimi, karşı devrim atağı ile İslamcı bir rejime dönüştürmeye kalkışan Refahyol iktidarına ve tırmanan irticaya karşı TSK'nın 28 Şubat 1997'de önerdiği önlemleri ve irticaya karşı duyarlığını demokrasi için engel görenler, acaba şimdi ne düşünüyorlar?ABD şimdi Afganistan'da. Belki başka bazı ülkelere de harekát düzenleyecek. Bu durumda Türkiye de bazı görevler üstlenmek durumunda kalabilecek.Türkiye'nin de İslamcı terörün hedefi olması durumunda, ne gibi önlemler alınması düşünülüyor? Bu bağlamda, demokratik özgürlüklerle terörle savaşım önlemleri arasında hassas dengeler elbette kurulmalı. Ancak:1- Terörle Mücadele Yasası'nın yeniden gözden geçirilmesi, 2- 28 Şubat kararları uyarınca hazırlanıp Meclis'e gönderilen ve sonra unutulan irticayı önleme yasalarının çıkarılması,3- Son zamanlarda savsaklanan irticayı önlemeye ilişkin çalışmalara hız kazandırılması, acaba düşünülüyor mu?’’* * *Bölügiray Paşa doğru söylüyor da, sorularını hangi hükümete soruyor! İslamcı terör sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da başına bela olmak üzere. Ülkemizde yakın geçmişte Hizbullah vahşetini yaşadık. Mezar evler, işkenceler, akla hayale gelmeyecek yöntemlerle öldürülmüş nice cesetler ortaya çıkarıldı. Yine yakın etkisiz duruma getirilen İBDA-C, Aczmendiler gibi örgütleri anımsayalım.İslamcı terör, müminlerin sırtından kargaşa yaratmayı amaçlar. Camileri terör üssü olarak kullanıp kitleleri kandırır, beyin yıkar. Türkiye'de gazeteleri, televizyon kanalları vardır. Devlet bunlara dokunmaz, dokunamaz! Cumhuriyet'in savcıları soruşturma açmaz, açamaz! Propagandalarını bazen çaktırmadan ve dolaylı yollarla, bazen de açıktan ‘‘gazetecilik’’ adına yaparlar. Cami avlularında açılan yeşil bayrakları unutmadık. Takke, sarık ve cübbeleriyle, üniversitelere sevk ettikleri türbanlı kızlarla, tam bir örgüt olarak çalışırlar. Kafalarında ‘‘millet’’ kavramı yoktur. Türk milletinin en büyük düşmanı bunlardır. Müslümanlık ise bunların kafasında ‘‘türbana’’ indirgenmiştir... Çünkü en kolay sömürü yolu, türbandır. Ellerine fırsat geçtiğinde, bütün karşıtlarını yok etmeye hazırdırlar! Tıpkı Menemen'de yedeksubay Kubilay'ın başını kestikleri gibi. Tıpkı Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı gibi nice aydınlık kafalı insanımızı acımadan öldürdükleri gibi. * * *Siz bakmayın bunların ‘‘demokrasi, fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü’’ gibi kavramların ardına saklandığına! Tamamen palavra ve kandırmaca. Amaçları, bu kavramların ardına sığınarak Türkiye'yi ele geçirmek ve ülkeyi İran, Afganistan, Suudi Arabistan yapmaktır. Bunlar iğne deliği kadar bir boşluk bulsunlar, hemen ülkeyi ele geçirmeye kalkışırlar... Çünkü arkalarında oy avcısı siyasetçi desteği vardır. Zaman gelir, taktik gereği geri adım atarlar. Ama yeri ve zamanı geldiğinde Taliban olmak için pusuda beklerler.Ankara'da günlerden beri bütün evlerin posta kutularına bir bölümü Arapça harflerle yazılmış ‘‘Hizb-ut Tahrir’’ imzalı bildiriler bırakılıyor, ‘‘Hilafet devleti’’ çağrısı yapılıyor, halk ayaklanmaya çağrılıyor. Polis uyuyor mu? * * *Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'le birlikte Pakistan'a gidip dönen gazeteci arkadaşım Uğur Ergan dün yanıma geldi. ‘‘Oraları gördüm, sefaleti, ilkelliği ve rezaleti yaşadım. Biz Türk milleti olarak her gün Anıtkabir'e gidip Atatürk'ün huzurunda saygı duruşunda bulunalım. Yatalım kalkalım, Atatürk'e dua edelim’’ dedi. İşin özetini Uğur üç cümleyle verdi.
button