OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 06, 2003 00:00
Frankurt Havaalanı’na ayak basan yabancılar, Almanya'nın gülen yüzü ile karşılaşır. Ama ‘‘Umuda Yolculuk!’ yapan mülteciler için farklı bir yüzü vardır Almanya'nın. Katı, acımasız, asık suratlı bir yüz. 10 yılı aşkın bir süredir Frankurt Havaalanı’nda polis tercümanı olarak çalışan İbrahim Bağdu, Almanya'nın bu yüzüne tanık oldu. Bağdu, 27 Mayıs 1987'den itibaren gördüklerini de kaleme aldı. İşte Türkiye'den gelip de Almanya'ya sığınmak isteyenlerin polisle yaptıkları görüşmelerden çarpıcı bazı sahneler...KESERLERSE KESSİNLER?Lavaboda ellerini yıkadıktan sonra kurulaması için kağıt uzattım ona. Daha sonra Martin ismindeki memur, adamın parmak izlerini almak üzere elini kavradı. Siyah boyalı, uzun tahtanın üzerine bastırdı.Martin, polislerin en yakışıklısıydı. Uzun boylu, masmavi gözlüydü. Çok sempatik bir gülüşü vardı. O ara baktım bizim mültecinin suratı buruştu, benzi soldu, neredeyse düşecek sandım. Yaklaşıp, ne oluyor diye sordum. Zar zor duyulur bir sesle ‘‘Parmaklarımı kesecekler değil mi?’’ diye sordu.Daha cevap vermeye fırsat bırakmadan devam etti: ‘‘Keserlerse kessinler ne yapalım’’ diye mırıldandı korkulu gözlerle beni süzerek.DOĞUM GÜNÜ 30 ŞUBAT!‘‘Adamın doğum tarihine bak’’ dedi bana. Adamın doğum tarihine baktım. 30.02.1948 yazılıydı.‘‘Eee ne var adamın doğum tarihinde’’ dedim bilmiyormuş gibi. Klaus sinirlendi.‘‘Gözlerin kör mü? İyi bak adamın doğum tarihine.’’Benim konuşmama fırsat bırakmadan kendisi cevap verdi:‘‘Otuz şubat diye bir tarih olamaz. Şubat en fazla yirmi dokuz çeker. Öküz herif daha doğmamış anlaşılan.’’Pasaporta bakıp önündeki kağıda birşeyler yazmaya devam etti. Sonra kafasına birden cinler üşüşmüş gibi pasaportu alıp adamın suratına doğru fırlattı. Pasaport onun yüzüne değmedi. Masanın kenarına çarpıp yere düştü. ‘‘Bu ne biçim pasaport böyle’’ diye bağırdı.TABAĞIMI YALAR MI?Palulu birini ifadesini almak için çağırdım. O esnada Klaus elindeki
yemek tepsisiyle içeri girdi. Tepsiyi önüne koydu. YemeÄŸi aÄŸzını ÅŸapırdatarak yiyordu. Ä°fadesini aldığım adamın ona bakmasından rahatsız olmuÅŸ olacak ki, bana seslendi:‘‘Söyle ona yemek yerken bana öyle aptal aptal bakmasın.’’Ben söylediÄŸini duymazlıktan geldim. Mültecinin ifadesini almaya devam ettim. YemeÄŸini bitirdikten sonra bana tekrar takılmadan edemedi. ‘‘Yanındakine söyle benim yemeÄŸin arta kalanını yalamak ister mi acaba?’’‘‘Bu kadarı da fazla artık Klaus. Bir baÅŸkası sana aynı ÅŸeyi söylese ne yaparsın? Bunlar da nihayet insandır.’’‘‘Bu söylediÄŸimde ne kötülük var ki? Belki iÅŸtahı alır da yalar diye düşündüm’’ dedi sıkılmadan. Mülteci hiçbir ÅŸey anlamadan bir bana bir de Klaus'a bakıp durdu. Ne konuÅŸtuÄŸumuz sormaya bile cesaret edemedi.KLAUS PATLATTI TOKATIOdada herkes kendi iÅŸiyle meÅŸgulken Klaus birdenbire yanındaki mülteciye bağırdı. ‘‘Söyle bu ... doÄŸru söylesin, yalan söylemesin.’’ Mülteciye korkunç bir tokat patlattı. Yanımdaki kadın irkilip sesin geldiÄŸi yöne doÄŸru baktı. Adamın yüzü sarardı. Hareketsiz bir ÅŸekilde olduÄŸu yerde donakaldı. Oysa Alman kanunlarına göre polis bile olsa bir insanı tokatlamak, hakaret etmek suçtu. Adam ÅŸikayet etseydi Klaus'un başı ciddi bir ÅŸekilde derde girebilirdi. Köşedeki masada önündeki bir yazıyı okumakla meÅŸgul olan Hans kafasını kaldırıp bakmadı bile. Yazıya o kadar daldığından mı yoksa oralı olmak istemediÄŸinden mi bilemiyorum. Tercüman Salman, Pakistanlı’ya bakıp ‘‘DoÄŸru söylemeyeni böyle yaparlar iÅŸte’’ gibisinden kafasını bir aÅŸağı bir yukarı salladı.EVE SOKTULAR EV HAVALANDIBugün yine yaÅŸlı gariban bir kadının ifadesini aldım. Kadın iki büklüm arkamdan yürüyüp sandalyenin üzerine oturdu. SorduÄŸum sorulara çoÄŸu kez ilgisi olmayan cevaplar verdiÄŸi için birkaç kez tekrarlamak zorunda kalıyordum. Almanya'ya nasıl geldiÄŸini sordum. ‘‘Valla oÄŸlum bizi bir evin içine soktular. Ev birdenbire havalandı. Bir de baktık ki Almanya'ya gelmiÅŸiz’’ dedi.‘‘O uçan evleri biz burada uçak diyoruz teyze’’ dedim. ‘‘Bilmiyorum oÄŸlum’’ diyerek bu konuda daha fazla tartışmak istemiyormiÅŸ gibi elini salladı.‘‘Sen nerede doÄŸmuÅŸsun teyze’’ diye sordum bu defa. Dikkatle beni süzdü ve ona hiç olmayacak bir soru sormuÅŸum gibi ellerini yukarı kaldırıp cevaplandırdı. ‘‘Valla oÄŸlum nerede doÄŸduÄŸumu bilmiyorum.’’‘‘Ne zaman doÄŸmuÅŸsun teyze?’’ ‘‘OÄŸlum ben çoktan beridir doÄŸmuÅŸum. Bugün mü doÄŸduÄŸumu sanıyorsun. Ben uzun yıllar önce doÄŸmuÅŸum.’’Türkçe bilmeyen Alman polis nasıl doÄŸru ifade yazabildi?AÅŸağıya inip kantinde bir çay içtim. Geri döndüğümde Armin mültecinin karşısındaki sandalyesine oturmuÅŸ önündeki kağıda bir ÅŸeyler yazıyordu. ‘‘Bizim vatandaÅŸ adayının ifadesini sen gelinceye kadar bitirdim’’ dedi. ‘‘Peki onunla nasıl anlaÅŸtın?’’ diye sordum. ‘‘Türkçe bildiÄŸimi sana anlatmadım mı yoksa? Ä°nanmıyorsan yazdıklarımı tekrar tercüme edip sor ona, doÄŸru deÄŸil mi diye?’’‘‘Biz Yezidiyiz. Müslümanların zulmünden kaçıp buraya geldik’’ diye yazmıştım. Tek kelime Türkçe bilmeyen Armin'in yazdığı ek şöyle devam ediyordu:‘‘..Bizim köye teröristler gelip bizden yiyecek istiyorlar. Korkumuzdan onlara yemek veriyoruz. Yemek verince, bu sefer de askerler gelip bize iÅŸkence ediyorlar. Almanya'nın adaletli bir ülke olduÄŸunu duyduk. Onun için buraya geldik. Burada Alman vatandaşı olmak istiyoruz.’’Adama Armin'in yazdıklarını okudu. ‘‘Polis yazdı. Fakat doÄŸru.’’ deyip bir bana bir de Armin'e baktı. Polise adamın söylediklerini tercüme ettim. NeÅŸesinden aÄŸzı kulaklarına vardı.‘‘Ben adamın derdini yüzünden anlarım’’ dedi. Helmut'un mültecinin kafasına geçireceÄŸi sandalyeyi havada kaptım yoksa adamın kafası patlayacaktı‘‘Abe ben PTT örgütüne üyeydim’’ diye yanıtladı. ‘‘Bu da neyin nesi? Böyle bir örgütü hiç duymadım’’ diye sordu bana Helmut. Gülmemek için kendimi zor tuttum.‘‘Bu harfler posta, telgraf, telefon idaresinin kısaltılmasıdır’’ dedim. Helmut ‘‘lahevlevela’’ anlamında başını salladı. ‘‘İyi düşün böyle bir örgüt yok’’ dedim ona. Mülteci sanki doÄŸrusunu hatırlamış gibi atıldı: ‘‘Tamam abe hatırladım, PPK örgütüydü.’’Böyle bir örgütün de olmadığını söyleyince, ‘‘Abe sen biliyorsun zaten. Ne olursun sen söyle ona hangi örgüt olduÄŸunu’’ dedi. ‘‘Hangi örgüte üye olduÄŸunu senin bilmen lazım, ben nereden bileyim’’ dedim ona.Helmut bunları tutanaÄŸa geçmedi. Ona Almanya'ya neden geldiÄŸini sordu. ‘‘Abe bana karakolda iÅŸkence yaptılar’’ dedi. ‘‘Peki nasıl iÅŸkence yaptılar sana?’’ ‘‘Tokat attılar bana!’’Mültecinin bu sözleri üzerine Helmut ayaÄŸa kalkıp parmak uçlarıyla gencin omuzuna hafifçe dokundu. Sonra da bana dönüp, ‘‘Ona söyle kendisine demin yaptığım iÅŸkenceden dolayı özür dilerim’’ dedi. Mülteci, gülümsedi. ‘‘Abe onun demin yaptığı iÅŸkence deÄŸildi ki...’’‘‘O zaman sana Türkiye'de ne iÅŸkence yapıldı?’’‘‘Abe bize hakaret ediyorlar, bize hiçbir hak tanımıyorlar’’ diye kaçamak bir cevap verdi bu sefer de.Helmut önünde duran sandalyeyi gencin kafasına indirmek üzere yukarı kaldırdı. Hızlı davranıp sandalyeyi havada elinden kaptım. Bir iki saniye daha bekleseydim gencin kafası kanlar içinde kalacaktı. Helmut'uyatıştırmaya uÄŸraÅŸtım. Polis mülteciye aklına gelen küfürleri savuruyordu. Sinirlerinin biraz yumuÅŸadığını farkedince de baÅŸka mevzulardan konuÅŸtum.Â
button