Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2001 00:00
Afganistan'a karşı girişilecek olan kara harekátında en büyük zorluğun Taliban'ın üslendiği mağaraları ve tünelleri ele geçirmek olduğu yolundaki
haberler, bana bu mağaraların bizdeki benzerlerini hatırlattı: Kapadokya'daki tarih öncesi zamanlardan kalma yeraltı şehirlerini... Afganistan'a asker göndermeyi tartıştığımız şu günlerde savaşın provası Kapadokya'da yapılsa ve muhtemel zayiat miktarı da bu sayede hesaplansa acaba nasıl olur?Afganistan'da kara harekátı başladı gibi. Birkaç yüz kişilik bir Amerikan özel birliği bir geceliğine Kandehar taraflarına girip çıktı. Şimdi, çok daha geniş çağlı bir kara operasyonu bekleniyor.İster Amerikan, ister bir başka memleketin ordusu olsun, Afganistan'da kara savaşı yapacak olan hemen her yabancı birliğin önünde bir ‘‘mağara’’ ve ‘‘tünel’’ derdi çıkacak. Yabancı birlikler, binlerce seneden beri varolmuş ve sayısız savaşlar görmüş olan mağaralarda üslenen ve pür dikkat onları bekleyen Taliban askerlerini tesirsiz bırakmaya çalışacaklar. Şimdi, işte bu yerleri Taliban'dan temizleyebilmek için proje üstüne proje hazırlanıyor. Tünellerin girişinde kulakları sağır edercesine yüksek volümlü müzik çalmaktan tutun, içeriye gaz vermeye, hatta dehlizlerde tank mayını patlatmaya ve girişleri bombalarla çökertmeye kadar her türlü metod gündeme getiriliyor.Taliban'ın mağaralarını ve tünellerini temizleme projelerini okuyunca, bu mağara ve tünellerin bizdeki bazı benzerlerini hatırladım: Kapadokya'da, Kaymaklı, Derinkuyu, Özkonak, Mazıköy ve Tatlarin'deki tarih öncesi zamanlardan kalma mağaraları ve yeraltı şehirlerini...Yandaki kutuda Afganistan'daki benzerlerinden çok daha geniş ve sistemi çok daha karmaşık olan bizim yeraltı şehirlerimizin ayrıntıları yeralıyor. Oralara asker göndermeyi tartıştığımız şu günlerde savaşın provası Kapadokya'da yapılsa ve bu sayede muhtemel zayiat miktarı da hesaplansa acaba nasıl olur?Mağara gerillasını Bizans keşfetmiştiAfganistan'da şimdi Taliban'a üs olan mağaralar eski asırlardan, Budizmin ilk çıkış zamanlarından beri varolan ve değişik maksatlarla kullanılmış mekánlardı. Budizmin ve bölgedeki diğer dinlerin önde gelen kişileri o devirlerde Nirvana'ya yani gerçek varlığa ulaşma için bu mağaralarda çalıştılar; meditasyonlarını, zikirlerini, perhizlerini, buralarda yaptılar. Hindistan'da, Tibet'te, Nepal'de, Butan'da ve Orta Asya memleketlerinde Afganistan'dakilerin benzeri olan çok sayıda mağara bugün Budistler tarafından hac yeri sayılıyor.Kapadokya'daki mağaralar ve tüneller de eski zamanlarda yine dini maksatlarla kullanılmış ama insanların ibadetine değil, dinleri ve inançları yüzünden canlarından olmalarını engelemeye, saklanıp sığınmalarına, yaramıştı.Kapadokya'da sayıları 150'den fazla olan ve yaklaşık 25 bin kilometrekarelik bir alana yayılan mağaralar, mağaralar, ilk defa bundan binlerce sene önce, Hititler tarafından düşman saldırılarından korunmak için kullanıldı.Derken aradan asırlar geçti, mağaralar artık Hristiyanlar'ın Roma birliklerinin takibinden kaçıp kurtulma mekánıydı. Ama nüfus eskisi gibi az değildi, artmıştı ve mağaralar dar geliyordu. Bu yüzden aşağılara yeni katlar iláve edildi. Erzak için büyük depolar yapıldı. Ahırlar, mutfaklar ve depolar birinci kattaydı, her yer meşalelerle ve kandillerle aydınlatılıyordu. Evlerin altından kazılmış gizli yollardan tehlike anında mağaralara hemen ulaşmak mümkündü. Ana girişlere yüzlerce kiloluk değirmen taşları konuyor ve ustaca kamufle ediliyordu. Kat sayısı bazı mağaralarda sekize kadar arttı ve mağaralar zinciri koskoca bir yeraltı şehri haline geldi.Gizlenme sırası bu defa Bizanslılar'a geldi: Mağaralar önce İran'dan gelen Sasaniler'den, derken Müslüman Araplar'dan kaçıp saklananlarla doldu. Hatta, İkinci Dünya Savaşı yıllarında işgal ihtimaline karşı boşaltılan İstanbul'daki büyük müzelerdeki tarihi hazinelerin bir kısmı senelerce buralarda muhafaza edildi.Kapadokya'da varolan ve Taliban'ın üslerini hatırlatan mağaraların geçmişi kısaca işte böyle... Şimdi benim merak ettiğim bir başka husus var: Çoğumuz pek bilmeyiz ama, İstanbul'un altı köstebek yuvası gibi delik deşiktir; aşağılarda bir başka İstanbul, koskoca bir yeraltı İstanbul'u vardır. Uzayıp giden dehlizler meydanlara çıkar, bu meydanlardan yeni yollar uzanır, daha alt katlara gidilir. Bu dehlizlere ne zaman girecek olsak sonunu bilmediğimiz yolların başında duyulan garip ürpertiyi her zaman hissetmiş ve karşımıza nelerin çıkacağını bilemediğimiz için çok daha ilerilere gidememişizdir.Amerikalılar, sonar cihazlarla ve uyduların da desteğiyle Afganistan'daki dehlizlerin planlarını çıkarttıklarını söylüyorlar. Savaş bitip elleri boşaldıktan sonra şöyle birkaç günlüğüne İstanbul'un dehlizleri üzerinde çalışsalar pek de fena olmaz değil mi?Sanat editörleri mutlaka unutur ben şimdiden hatırlatayım Bir müzik devinin 50. yılıDr. Aláeddin Yavaşça, Klasik Türk Müziği'nin hem icracı hem de bestekár olarak yaşayan son büyük isimlerindendir. Münir Nureddin'in ardından çöküş sürecine girmiş olan klasik müziğimizde Aláeddin Bey ile Káni Karaca'dan sonra bence icra námına artık hiçbirşey kalmayacak ve bu müzik maalesef tarihe malolacaktır.Asıl mesleği hekimlik olan ama bir hobby olarak yaptığı müzikte üstadlık derecesine varan Dr. Aláeddin Yavaşça, sanat hayatının 50. yılını yarın akşam AKM'de zengin programlı bir konserle kutlayacak. Türk Kültürü'ne Hizmet Vakfı'nın hazırladığı konserde önce klasik bestecilerin, sonra Aláeddin Bey'in eserleri icra edilecek ve üstád Yavaşça kendi bestelerinden bazılarını okuyacak.Müziğin ve icranın iyisini, doğrusunu ve kalitelisini dinlemek istiyorsanız, Prof. Dr. Aláeddin Yavaşça'nın yarın akşam vereceği konsere gelmeye çalışın.
button