'Biz bu yola beyaz çarşaflarla çıktık'

Güncelleme Tarihi:

Biz bu yola beyaz çarşaflarla çıktık
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 2008 14:33

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, farklı görüşler ve tartışma ortamının olması nedeniyle kimsenin Türkiye'yi bölünmüş gibi göstermeye hakkı olmadığını belirterek, “Türkiye'de bir kaos ve tutarsızlık varsa, o da bu başlıkları atanların kafasındadır” dedi.

Haberin Devamı

Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, Türkiye'de demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlüklerin çıtasını yükseltmek yolunda samimi bir gayret içinde olduklarını ifade etti. Amaçlarının Türkiye'yi AB standartlarına ulaştırmak, demokrasiyi daha ileri noktalara taşımak olduğuna işaret eden Erdoğan, 70 milyonun mesuliyetini yüreğinde hisseden, ülkenin bütün vatandaşlarını adaletle, merhametle bağrına basan, onların hukukunu koruyan bir anlayışla yollarına devam etiklerini belirtti.

Herkesin bahtını açmaktan, her vatandaşın yüzünü güldürmekten, toplumun her kesiminin sorunlarına aynı duyarlılıkla yaklaşmaktan başka dertleri olmadığını ve olamayacağını ifade eden Erdoğan, herkesin emniyet ve güven içinde olmasını, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin kazanımlarından istifade etmesini istediklerini vurguladı.

Haberin Devamı

“Türkiye geçmişte ne çektiyse kutuplaşmadan, gerilimden çekti, ne kaybettiyse bundan kaybetti. Artık, demode tartışma konularını tedavülden kaldıralım; artık enerjimizi üretime, kalkınmaya, büyümeye harcayalım” diyen Erdoğan, dağ gibi aşılmaz yükseklikte zannedilen bir çok sorunun incir çekirdeğini doldurmayan kaygılar nedeniyle yıllarca ertelendiğini belirtti.

Sonuçta ülkenin evlatlarının, eğitim ve üretim süreçlerinin, rekabetin, kalitenin dışında kaldığına işaret eden Başbakan Erdoğan, “Bütün siyasi mülahazaların üzerinde bir hassasiyetle söylüyorum ki yüreklerimizi birleştirirsek aşamayacağımız hiçbir sorunumuz yok. Birbirimize inanırsak, güvenirsek, önyargı duvarlarını yıkabilirsek, aşamayacağımız hiçbir engel yoktur. Yeter ki birbirimizi doğru anlamaya çalışalım, empati yapalım, kendimizi karşımızdakinin yerine koyalım, birbirimizin dertleriyle dertlenmeyi başarabilelim” diye konuştu.

“BAZI MEDYA GRUPLARI DA ESKİ ALIŞKANLIKLARINDAN KURTULAMIYOR”

Erdoğan, TBMM'de hak ve özgürlükler konusunda bir adım atıldı diye, “CHP'nin ve onlarla birlikte hareket eden medya grubunun nasıl bir yaygara kopardığını” hep birlikte gördüklerini söyledi.

Haberin Devamı

Sadece bazı siyasetçilerin değil, bazı medya gruplarının da eski alışkanlıklarından kurtulamadığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

“CHP yanlısı bu grubun gazeteleri, ne yazık ki bir kez daha Türkiye'yi bölünmüş, ikiye ayrılmış gibi göstermenin gayreti içindeler. Dünyaya, 'İki Türkiye' fotoğrafı vererek, sanal kutuplaşmalar üreterek, gerilimi artırarak bir netice alacaklarını zannediyorlar. Sonra kendi yaygaralarının yansımalarını delil gösterip, 'Bakın, dünya medyası da bizim gibi düşünüyor' diye manşet atıyorlar. Güya, Türkiye'de bir kaos, belirsizlik havası ortaya çıkmış, kimse ne yapacağını, ne olacağını bilemiyormuş. Kimseyi yanıltmayın, dünya medyasından işinize geldiği gibi cımbızlayarak, seçerek verdiğiniz örnekler, sizin sesinizin yansımasıdır. O örnekler dünya medyasının çektiği Türkiye fotoğrafına ait değildir, sadece sizin çarpıtarak yansıttığınız fotoğrafa aittir. Öyle olmasa, CHP ve yandaşı gazetelerin dışarıdan nasıl göründüğünü bütün çıplaklığıyla resmeden haberleri de sayfalarınızda görme imkanına sahip olurduk. Çünkü, seçerek sayfalarınıza koyduğunuz karelerde siz görünmüyorsunuz. Hadi diyelim ki bunu kasten yapmadınız; o zaman eğer, dünyanın önemli gazetelerinde CHP ve yandaşları olarak nasıl göründüğünüzü merak ediyor da bu haberlere ulaşamıyorsanız söyleyin, biz size yardım edelim, biz gönderelim.”

Haberin Devamı

“NE OLDU DA ŞİMDİ YAYGARA KOPARIYORSUNUZ?”

Konuşmasını, “Özelleştirmeden Vakıflar Kanununa kadar onlarca konuda CHP zihniyetinin yaklaşımlarının batıda nasıl istihza ile karşılandığını görmüyorsunuz herhalde?” diyerek sürdüren Erdoğan, konuyla ilgili eleştirilerini şöyle ifade etti:

“(Bu CHP sosyal demokrat değildir) diyen liderlerin sesini duymadınız herhalde. Bizzat şahsıma, sosyal demokrat bir liderin CHP'yi nasıl gördüğünü anlatan kendileri olduğunu bile gazetelerinde yazamazlar ama bana anlatırlar. Çünkü dürüst değiller. Bunlar ikircikli...İşte onlara ne denir? Onu da bulmamız lazım, Türkçesini bulmamız lazım. Bakın o zaman uygar, medeni dünya, bir temel hak ve özgürlük konusunda güya rejim için endişeye kapılıp yaygara koparan CHP yandaşı medyayı nasıl tasvir ediyor, sizi nereye koyuyor, görün. Türkiye'de bir kaos ve tutarsızlık varsa o da bu başlıkları atanların kafasındadır. Bunu da böyle bilin. Daha düne kadar, seçim atmosferinin heyecanı içinde yandaşınız Sayın Baykal'ın başörtüsü sorununu çözme vaatlerini manşetlerinize taşıyordunuz. Bunu kendi manşetlerinizde boy boy yazdınız. 'Üniversitelerde böyle yasak olmamalı' diye yazdığınız yazıların daha mürekkebi kurumadı. Ne oldu da şimdi yaygara koparıyorsunuz? O zaman istismar mı yapıyordunuz, istismara alet mi oluyordunuz?”

Haberin Devamı

“HANGİ SİYASİ ETİKLE, ANLAYIŞLA...”

Başbakan Erdoğan, “CHP zihniyetinin seçimlerden önce gerilim siyaseti izlediğini, ama 22 Temmuz'da gereken dersi milletin kendisine verdiğini” belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şimdi siz de gerilim politikasıyla hareket ediyorsunuz. Hiç mi CHP'nin yaşadıklarından ders almıyorsunuz? Sizin aslında başörtüsüyle bir derdiniz yok, sadece fırsattan istifade başka bir hesabı görmek istiyorsunuz. Derdiniz başka...Açık söylüyorum, aslında çıkarlarınızı tehlikede görüyorsunuz, yoksa laikliği değil. Bu manşetler, yalnızca çıkar kavganızı örtmek için bir maske... Tıpkı bazı protesto gösterilerinde, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün Bolşevik Lenin'e meşruiyet kazandırmak için istismar edilmesi gibi, siz de laiklik üzerinden kendi çıkar kavganıza meşruiyet kazandırmanın peşindesiniz.

Haberin Devamı

Her fırsatta Türkiye'yi ikiye bölünmüş gibi göstermeye çok heveslisiniz. Soruyorum size; demokrasi, tek tip ve tek sesli olmak mıdır? İşte bugün bir tanesi yazmış; 'Çoğunluğun zorbalığı' diyor. Bunun edeple adapla bir ilişkisi var mı? Azınlığın çoğunluğa tahakkümüne evet diyeceksin, 411'i kaos olarak göstermek suretiyle demokrasiyi yok farzedeceksin. Sen bunu

hangi siyasi etikle, anlayışla bir araya getiriyorsun?

Herkes aynı düşünmek, aynı giyinmek zorunda mı? Düşünebiliyor musunuz Parlamentoda geçerli oyun, toplam oyun yüzde 80'ninden aşkını bu yasa değişikliğine 'Evet' diyor, ondan sonra siz kalkıyorsunuz, yüzde 20'ye bunu mahkum etmek istiyorsunuz. Aynı şekilde bu evet diyenlerin arkasındaki toplumsal destek yüzde 73...Yüzde 27'ye onu mahkum etmek istiyorsunuz. Bunun demokratik ilkelerle uyumlu bir yanı olabilir mi?

“ELLERİNDE TEK SİLAHLARI VAR”

Ellerinde tek silahları var, 'Diğerlerinin durumu ne olacak?' Bugüne kadar ne oldu? 5 yıllık AK Parti iktidarında ne oldu? Ama sizin anlayışınız farklı. İstanbul'a belediye başkanı olduğumda da bunlar aynı oyunu, aynı senaryoyu oynadılar. 4.5 yıl orada belediye başkanlığı yaptım, ne oldu? Hangi yaşam şekliniz değişti? Ondan sonra hangi yaşam şekliniz değişti? Buyurun yine İstanbul'da AK Parti belediyesi var, hangi yaşam şekliniz değişti? Türkiye'nin 13 büyük şehrinde, toplam 46 şehrinde, bin 800'e varan AK Parti belediyeleri var, hangi yaşam şekli değişti? Ayıptır ayıp...İzan, insaf gerekir, ayıptır ayıp. Bu ülkenin evlatlarını birbirine düşürmeye kimsenin hakkı yok.

'Sayın Başbakan niye kızıyorsunuz?' Ben ciğerlerimden konuşuyorum. Ama bunlar sipariş üzerine konuşuyor. Çünkü bunların derdi başka...Özgürlükler konusundaki hassasiyetiniz sadece sizin işinize gelen konuları mı kapsıyor? Eğer bu sorulara gerçekten 'Evet' diyorsanız, korkarım ki siz demokrasiyi yanlış öğrenmişsiniz. Sizin düşlediğiniz düzen demokrasi değil, düpedüz diktatöryal bir rejimdir. “

“TARTIŞMAYI ÇATIŞMA GİBİ GÖSTERİP...”

“Farklı görüşler var, bir tartışma ortamı var” diye kimsenin Türkiye'yi bölünmüş gibi göstermeye hakkı olmadığını ve olamayacağını kaydeden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

“İşte buyurun daha şimdiden, daha Sayın Cumhurbaşkanı değerlendirmesini yapmadan hemen bakıyorsunuz anamuhaletin başı, şimdiden ahkam kesmeye başladı. Şimdiden yargıya akıl vermeye başladı, şimdiden yönlendirme yapmaya başladı. İstikamet veriyor ve idam sehpasının yolunu gösteriyor. Sen nasıl demokratsın ya...Sen nasıl demokratsın, sen nasıl demokratsın? Ama biz şuna inanıyoruz; biz bu yola çıkarken daha önce de demokrasiye inanmış insanların söylediğini söylüyoruz. Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık, biz bu konuda bedel ödemeye hazırız, bu konuda rahatız.”

Sözleri “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla kesilen Erdoğan, “Düşünce ve fikir tartışmasını çatışma gibi gösterip demokrasiyi, farklılıkları, özgürlükleri kötülemeye; dayatmacılığı, tek sesliliği ve yasakları yüceltmeye çalışıyorsunuz. Sıhhıye Meydanı'na gelen hanım kardeşlerimizi, hele hele bir tanesini seçip, 70-80 yaşındaki bir Anadolu kadınını sahneye çıkartıp, onun başından başörtüsünü çekip çıkartmayı hangi insanı anlayışla bağdaştırıyorsunuz? İşte sizin yaptığınız budur. İnsana yaklaşım tarzınız budur” dedi.

“DEMOKRASİMİZE HAKSIZLIK YAPMAKTAN VAZGEÇİN”

Meclisin, milletin sorunlarını çözmek için hukuk çerçevesinde bir adım attığını kaydeden Erdoğan, “Meclis'e ve millete güvenmeyenlere, milletin de güvenmeyeceğini” vurguladı.

“Zaten güvenmiyor” diyen Erdoğan, kamuoyu araştırmalarında güvenilirliği en düşük kurumlar arasında medyanın geldiğini, “Bir kısım medyanın güvenilmez tavırlarının, milleti küçümseyen tavırları yüzünden medyanın genel itibarının da zarar gördüğünü” söyledi.

Türkiye'de herkesin görüşlerini söyleyip meseleleri tartışacağını, sonra da demokrasinin kurallarının işlediğini ve işleyeceğini belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Demokratik düzenlerde kararlar nasıl oluşur, bu bellidir. Türkiye'de de işler, beğenseniz de beğenmeseniz de bu böyle yürüyor. İşte Genel Kurulumuzda, Divanın arkasındaki ifade ortadadır; 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.' Bazı vatandaşlarımızın hassasiyetlerini kullanarak, laikliği çıkar kavganıza maske yaparak, bizden hiç bir haksız menfaat elde edemezsiniz, edemeyeceksiniz. Tehdit suretiyle bizden menfaat elde edemeyeceksiniz, edemezsiniz. Bunlar, kendilerine göre alıştıkları köşeye sıkıştırma metotlarıdır. Biz bunları biliyoruz. Ama bundan bizden bir şey alamayacaksınız, boşuna uğraşmayın. Ortak değerlerimizi istismar ederek, insanlarımızı kışkırtarak, bir bardak suda fırtına kopararak bir yere varamazsınız. Gelin Türkiye'ye de insanlarımıza da demokrasimize de haksızlık yapmaktan vazgeçin. Medyamız, siyasetçilerimiz bu ülkeyi dünya nezdinde küçük düşürmenin değil, bu ülkeyi büyütmenin hesabı içinde olmalıdır.”

Bu arada, Başbakan Erdoğan'ın, “Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık, biz bu konuda bedel ödemeye hazırız” sözleri üzerine, Eski TBMM Başkanı, AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın da aralarında bulunduğu bazı milletvekillerinin duygulandığı görüldü.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Vakıflar Kanununun, AB uyum sürecinin gereği olmanın ötesinde, Türkiye'nin de ihtiyacı olduğunu belirterek, “Bu kanunu hayata geçirmekle Türkiye olarak, çok yönlü kazançlar elde edeceğiz” dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği yolundaki kararlılığın devam ettiğini söyledi.

Bütün bakanlıklar ve kurumlarda, AB mevzuatına uyum doğrultusundaki faaliyetlerin kesintisiz sürdüğünü bildiren Erdoğan, “Medyanın gündem konuları farklı olsa da AB sürecindeki çalışmalarımızı aksatmadan devam ettiriyoruz” diye konuştu.

Erdoğan, Almanya ziyaretine, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik noktasındaki kararlılığın damgasını vurduğunu ifade ederek, Meclis Genel Kurulunda görüşülen yeni Vakıflar Kanununun, bu kararlılığın örneklerinden birisi olduğunu bildirdi.

“Biz bir vakıf medeniyetinin insanlarıyız” diyen Erdoğan, vakıf konusunun çok hassas bir olay olduğunu ve devletten devlete bir mahsuplaşma olmadığını belirtti. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

“Olaya böyle bakmak durumundayız. Eğer devletten devlete bir mahsuplaşma olayı olmuş olsa, 'Karşımdaki ne yaptı, ben de ona göre ne yapayım' denilebilir. Ama herhangi bir vakfa ait olan bir olay nedeniyle, bizim bir mahsuplaşma veya mütekabiliyet arama anlayışımızı doğru bulmuyorum. Bunun istismarı da bunun üzerinden siyaset yapmayı da doğru bulmuyorum. Biz bu noktada tarihte nasıl örnek olmuşsak, aynen ecdadımızın torunları olarak yine örnek olmaya devam etmeliyiz diyorum.”

“VAKIFLAR KANUNUNA ÖNCELİK TANIDIK”

Vakıflar Kanununun 9 maddesinin, Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Meclise iade edildiğini anımsatan Erdoğan, gündemin yoğunluğu sebebiyle, iade edilen maddelerin ancak şimdi Meclis gündemine gelebildiğini söyledi.

Başbakan Erdoğan, Meclis gündeminde görüşülmeyi bekleyen pek çok düzenleme olduğunu, ancak AB sürecine verdikleri önemden dolayı bu kanuna öncelik tanıdıklarını dile getirdi.

Vakıflar Kanunu çerçevesinde başlatılan tartışmaların hiçbirinin, kanunun içeriğiyle ilgili olmadığını gördüklerini, bildiklerini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

“Muhalefetin, farklı konuları gündemde tutma gibi bir gayreti olabilir. Fakat biz, önümüze bakarak, adımlarımızı sağlam atmak, ülkenin ve milletin çıkarlarını korumak zorundayız. AB hedefi bizim en öncelikli konularımızdan biridir. Bu süreçte dikkatimizi dağıtmamak, ilgimizi kaybetmemek için asli gündem maddelerimiz üzerinde yoğunlaşıyoruz.

Türkiye, bir takım çevrelerin korkularına, vehimlerine göre ritmini ayarlayamaz. Türkiye'nin önünde, devlet politikası olarak belirlenmiş hedefleri, bu hedeflere ulaşmak için de belirlediği stratejileri vardır. Bizim yaptığımız; bu stratejileri hayata geçirmek, Türkiye'yi asli mecraında daha ileri noktalara taşımaktır. Vakıflar Kanunu da işte bu çerçevede gündeme getirdiğimiz konulardan biridir. Esasen bu kanun, sadece AB uyum sürecinin gereği olmanın ötesinde, Türkiye'nin de ihtiyacıdır. Bu kanunu hayata geçirmekle, Türkiye olarak, çok yönlü kazançlar elde edeceğimize inanıyorum.”

BİLİM VE TEKNOLOJİ

Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak özel önem verdikleri alanlardan birisinin de bilim ve teknolojinin önünün açılması olduğunu söyledi.

AB üyeliğine talip Türkiye'nin sadece bilgi tüketicisi değil, aynı zamanda bilgi üreticisi bir ülke haline gelmesini de hedeflediklerini anlatan Erdoğan, sanayileşme sürecine oldukça geriden katılan Türkiye'nin, bilgi üretiminde aynı gecikmeyi yaşamaması gerektiğine işaret etti.

Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kaçırdığımız her küresel fırsatın, gerisinde kaldığımız her gelişmenin, bize fevkalade pahalı bir maliyeti var. Artık Türkiye, değil uzun vadeli, orta ve kısa vadeli programlar belirleyip uygulayamadığı dönemleri geride bıraktı. Türkiye'yi geçtiğimiz 5 yılda, daha önceki onlarca yıla denk bir ilerlemeyle gördük. Ekonomik ve sosyal gelişmemizi sürdürülebilir kılmamız, ülkemizi rekabet ettiğimiz dünya ile yarışabilir hale getirmekle mümkündür. Özellikle bilim ve teknoloji alanındaki çalışmaları daha da ileriye taşıyacak önemli bir düzenlemeyi hayata geçiriyoruz.

Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı, Meclis Genel Kurulu gündemindedir. Kendi teknolojisini kendisi geliştiremeyen, araştırma-geliştirme faaliyetlerine yeteri kadar önem verip kaynak ayırmayan ülkelerin, diğerleri karşısında rekabet şansı giderek zayıflıyor. Biz hükümet olarak, stratejik bir karar alarak, bilimi, teknolojiyi, araştırma-geliştirme faaliyetlerini öncelikle geliştirilmesi gereken alan olarak belirledik. Bunun için 25 yıldır var olmasına rağmen, atıl durumda bırakılmış olan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunu aktif hale getirdik. Bu kurul, yaptığı düzenli toplantılarda aldığı kararlar ile ülkemizin bu alandaki çalışmalarına büyük ivme kazandırmıştır.”

İHRACAT İÇİNDEKİ TEKNOLOJİ ÜRÜNLERİNİN PAYI

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanunun çıkmasıyla, bu alanda önemli bir adım daha atılacağını belirten Erdoğan, gelecek yıllarda yüz milyarla ifade edilecek ihracat içindeki katma değeri yüksek ileri teknoloji ürünlerinin payını ancak bu şekilde artırabileceklerini bildirdi.

Son 5 yılda AR-GE çalışmalarına harcanan kaynak miktarını, Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) binde 6'sından, yaklaşık yüzde 1'ine çıkarmayı başardıklarını belirten Erdoğan, “Bu adım, başlı başına Türkiye'nin kendi dinamikleriyle bilim ve teknoloji üretiminde çağı yakalaması için bir devrimdir. Bu kanunun da katkısıyla, 2013 yılında Ar-Ge çalışmalarına, Gayri Safi Milli Hasılanın yüzde 2'sine karşılık gelecek 16 milyar dolar kaynak ayırma hedefine ulaşacağımıza inanıyorum” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, başörtüsüne üniversitelerde serbestlik getiren anayasa değişikliği teklifinin görüşmelerine, hasta yatağından kalkıp da gelen milletvekillerinin de aralarında bulunduğu tüm milletvekillerine teşekkür etti.

Erdoğan, “Bu birlikteliğimiz, beraberliğimiz inşallah aynı şekilde devam eder. Bu birlikteliğimiz, beraberliğimiz bizi o arzulanan hedeflere de kavuşturacaktır, bundan hiç endişeniz olmasın. İşte bu birlikteliğimiz, bu davetlileri buraya getiriyor. Onlar da bizlerle bu heyecanı paylaşıyor” diyerek sözlerini tamamladı.

"SAMİMİYET BEKLİYORUZ"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, terörle mücadeleye verdiği önemin ve katkının aynısını Avrupalı dostlarından da beklediğini vurgulayarak, “Bazı ülkelerin bu konudaki samimiyetsiz tavırları bizi çok üzüyor. Siz hem bir örgütü 'terörist' ilan edeceksiniz, hem eli kanlı katilleri serbest bırakacaksınız. Diyoruz ki eğer bu tutumunuz böyle devam ederse bilesiniz ki aynıyla bunun mukabelesini görürsünüz” dedi.

Almanya ziyareti sırasında Almanya Başbakanı Angela Merkel ile ikili ilişkileri, Türkiye'nin AB üyelik müzakereleri ile bölgesel ve uluslararası konuları görüştüklerini anlatan Erdoğan, şunları söyledi:

“Bu görüşmelerin önümüzdeki dönemde iki ülke ilişkilerine yeni açılımlar getireceği umut ediyorum. Halen 3 milyon civarında insanımız Almanya'da yaşıyor. Bu gerçek, iki ülke ilişkilerini klasik diplomatik standartların ötesine taşıyor. Türkiye'deki Alman yatırımcıların sayısının her geçen gün artması ki şu anda 3 bin civarında Alman yatırımcı mevcut. Dış ticaret hacmimizde Almanya'nın birinci sırada yer alması, geçen yıl 4 milyon 200 bin Alman vatandaşının Türkiye'ye turist olarak gelmesi gibi bir çok sebep ülkelerimizi birbirine daha da yakınlaştırıyor.

Almanya ve Türkiye, birbirini iyi anlaması, yakınlığını koruması gereken iki ülke. Şu bir gerçek ki vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik pozisyonları, Almanya ile ilişkilerimiz üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Almanya şimdiye kadar verdiği destekle AB ile ilişkilerimizin seyrinde olumlu bir rol üstlendi.

Sayın Merkel'e bu tutumun devamı yönündeki beklentilerimizi aktardık, Türkiye'nin müzakere süreciyle ilgili kaydettiği gelişmeleri detaylarıyla paylaştık.

Bu arada uluslararası terörizme karşı ortak hareket etmenin gerekliliğini de bir kere daha önemle vurguladık. Türkiye, terörle mücadeleye verdiği önemin ve katkının aynısını Avrupalı dostlarından da beklemektedir. Bazı ülkelerin bu konudaki samimiyetsiz tavırları bizi çok üzüyor. Siz hem bir örgütü 'terörist' ilan edeceksiniz, hem eli kanlı katilleri serbest bırakacaksınız. Türkiye'ye iade etmeyeceksiniz, buna da yargının bağımsızlığıyla bir yaklaşım göstereceksiniz. Türkiye'ye böyle bir konu geldiği zaman, Türkiye 'yargı bağımsızlığı' dediği zaman kıyamet koparacaksınız. Bunları anlamak mümkün değil. Ve diyoruz ki eğer bu tutumunuz böyle devam ederse bilesiniz ki aynıyla bunun mukabelesini görürsünüz.”

“TÜRKİYE ÖNEMSENEN BİR ÜLKE”

Gittiği ülkelerde Türkiye'nin uluslararası meselelere yaklaşımını en güçlü biçimde ifade etmeyi gerekli gördüğünü kaydeden Başbakan Erdoğan, “Memnuniyetle ifade etmeliyim ki Türkiye, Ortadoğu'dan Balkanlar'a kadar bir çok bölgede yaşanan gelişmelerde görüşü merak edilen, önemsenen, katkısı istenen bir ülke konumundadır” diye konuştu.

Almanya ziyareti kapsamında 44. Münih Güvenlik Konferansı'na da ana konuşmacı olarak katıldığını hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gerek orada yaptığım konuşmada, gerek yaptığımız ikili görüşmelerde, bölgesel ve küresel konularla ilgili düşüncelerimizi ifade etme imkanı bulduk.

Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili beklentilerimizi, Türkiye'nin tam üyeliğinin AB'nin geleceği ve dünya barışı için ne kadar önemli olduğunu bir kere daha vurguladık.

Bugün, Avrupa'da yaşayan 5 milyon civarında vatandaşıyla Türkiye, zaten Avrupa'nın önemli bir unsurudur. Avrupa kıtası bugün çok toplumlu, çok inançlı, çok kültürlü bir nüfus yapısına sahiptir. Bütün bu farklılıkları bir arada yaşatacak insani değerlerin ve medeni tecrübenin önemi büyüktür.

Türkiye, sahip olduğu tarihi birikimle AB için çok önemli, çok değerli bir ortak olma niteliğine sahiptir. Bu gerçeğin AB ideallerinin yaşatılması bakımından da mutlaka dikkate alınması, hatırlanması gerekmektedir.

Almanya'da bulunduğumuz süre içinde Türkiye'nin dünya barışı için, küresel güvenlik için gereken her adımı atmaya hazır olduğunu, şimdiye kadar yaptıklarıyla da bunu gösterdiğini en açık biçimde ortaya koyduk.”

“ASİMİLASYON”

Başbakan Erdoğan, Köln'de Almanya'da yaşayan vatandaşlarla, dernek başkanlarıyla kendilerini çok sevindiren, çok heyecanlandıran bir toplantı gerçekleştirdiklerini anımsatarak, “Köln Arena'yı dolduran 20 bin civarındaki vatandaşımızla kucaklaştık, hasret giderdik. Aramızda mesafeler olsa da bu milletin bütün fertlerinin birbirine kalbi bir yakınlık içinde olduğunu bir kere daha gördük” dedi.

Bu heyecan ve kaynaşmanın, Türk toplumunun dostluk, kardeşlik ve bir arada yaşama iradesini en üst düzeyde ortaya koyduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Almanya'daki vatandaşlarımızın durumlarıyla ilgili meseleleri de Sayın Merkel'le ayrıntılı olarak değerlendirme imkanı bulduk. Almanya'daki Türk toplumunun konumunun her alanda iyileşmesi ve gelişmesi bizi sevindiriyor.

Almanya'daki Türkler, Alman toplumuna entegre olabildikleri oranda konumlarını geliştiriyorlar. Bu yüzden temel yaklaşımımız, Almanya'daki soydaş ve vatandaşlarımızın Alman sistemine entegre olmaları, 'Yabancı', 'Göçmen', 'Öteki' gibi değil, toplumun esas unsuru olarak kendilerini görmeleridir.

Almanya'da yaşayan kardeşlerimiz, şimdiye kadar Almanya'nın kalkınmasına katkı sağladıkları gibi, kendi kimliklerini korumayı da başardılar. Bu vesileyle asimilasyona karşı olduğumuzu, asimilasyon ile entegrasyonu birbirinden kesin çizgilerle ayırmamız gerektiğini orada ifade ettim. Burada bir kez daha ifade etmek istiyorum; asimilasyon bir insanlık suçudur. Bu böyle bilinmelidir. Burada Sayın Merkel ile farklı düşünüyor olabiliriz ama benim düşüncem bu... Ve çok açık, net söylüyorum: Hiçbir zaman Türk toplumunu asimile etme gayreti içerisine kimse giremez. Ama Entegrasyon noktasında ne gerekiyorsa biz bunu yapmaya hazırız.”

“ENTEGRASYONA ÖNEM VERİYORUZ”

Entegrasyona direnmeyi, sosyal ve siyasal platformda geri planda durmayı, üçüncü nesle ulaşan Türk vatandaşlarına faydalı bulmadığının altını çizen Başbakan Erdoğan, bu bakımdan entegrasyonu önemsediğini söyledi.

Türk vatandaşlarının iyi eğitim almaları, kendilerini iyi yetiştirmeleri, yaşadıkları toplumda aktif ve önemli roller

üstlenmelerinin önemine işaret eden Başbakan Erdoğan, “Bizim ısrarla

vurguladığımız şudur: Entegrasyonun şartı, yaşadığı toplumun dilini gayet iyi öğrenmektir. İyi dil öğrenmenin şartı ise ana dilini iyi bilmektir. Mesela, iyi Almanca konuşamayan oradaki kardeşlerimle bir araya geldiğimizde bakıyorum ki iyi Türkçe de konuşamıyor. Evet burada bir sıkıntı var. Öyleyse önce kendi anadilini iyi öğrenecek, bunun ardından da ikinci bir dili öğrenme imkanını halledecektir” diye konuştu.

Almanya'da bazı medya kuruluşlarının, Türkçe eğitim yönündeki beklentilerini, entegrasyon çabalarına ters bir durum gibi algılayarak, bazı eleştiriler getirdiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Oysa bizim söylediğimiz çok açıktır: Almanya'daki Türkler ana dillerini iyi bilmeli, Almanca'yı da mutlaka iyi konuşur duruma gelmelidir. Herhalde hiç kimse, kimseden ana dilini unutmasını, ana dilini öğrenmemesini isteme hakkına sahip değildir.

Biz, Türk toplumunun Almanya'ya entegrasyonuna büyük önem veriyor ve bunun için her türlü çalışmaya katkıda bulunabileceğimizi söylüyoruz.

Türkiye'de nasıl Alman dilinde eğitim veren okullar varsa ve yakın zamanda bir veya iki tane Alman üniversitesi kurulması planlanıyorsa, 'Almanya'da da hem Türkçe, hem Almanca eğitim veren kuruluşlar niçin olmasın' derken aynı samimi düşünceyi dile getirdik. Ama Türkiye'ye döndükten sonra ve son gün anladım ki bunlar, bunu anlamamakta direniyorlar. Niye direniyorsunuz? Bundan niye korkuyorsunuz? Bundan daha tabii ne olabilir? Bunu farklı noktalara çekmek, kimseye bir yarar sağlamaz.”

ALMANYA'DAKİ YANGIN

Başbakan Erdoğan,, ziyaretinin hemen öncesinde Ludwigshafen'de 5'i çocuk, 9 Türkün hayatını kaybetmesinin, ziyaretine ayrı bir anlam kazandırdığını ifade ederek, “Hepimizin yüreğini yandı, hepimiz derin acılar yaşadık” dedi.

Almanya ziyaretinin ilk gününde olay yerine giderek yanan binada incelemelerde bulunduğunu, gönderdikleri 4 Türk emniyet görevlisinden bilgi aldıklarını, vatandaşların acısını paylaştıklarını, hastanedeki bazı yaralıları ziyaret ettiklerini anlatan Erdoğan, Pazar günü gönderdikleri özel uçakla cenazelerin Gaziantep'e getirildiğini hatırlattı.

Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu'nun cenaze sahipleri ve yakınlarına refakat ettiğini bildiren Başbakan Erdoğan, “Dün Gaziantep'te gerçekleştirilen cenaze törenlerinden sonra kardeşlerimizi ebediyete uğurladık. Bir kez daha hepsine Allah'tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun” diye konuştu.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!