Bitmez tükenmez Evrim-Yaradılış kavgası

Güncelleme Tarihi:

Bitmez tükenmez Evrim-Yaradılış kavgası
Oluşturulma Tarihi: Mart 07, 2006 17:46

/images/100/0x0/567928ecf018fb0a48b71422

Üniversite Konseyleri Derneği, derste Darwin’in Evrim Teorisi’nden bahseden öğretmenlerin ceza alması üzerine, AKP’nin tutumunu eleştiren ve ‘eğitimin bilim dışı ögelerden temizlenmesini’ isteyen bir metni imzaya açtı ve 700 imzalı dilekçeyi Milli Eğitim Bakanlığı’na teslim etti.

Dernek yöneticileri, bu vesileyle bir araya geldikleri Bakan Hüseyin Çelik’e, ‘bilimsel dayanağı olmadığı’ gerekçesiyle ‘Yaradılış teorisi’nin müfredattan çıkarılması için dilekçe verecekleri, gerekirse dava açacaklarını söylediler.

Bakan, her zamanki üslubuyla cevap verdi: “Bu müfredatı bilim adamları hazırladı, biz bunu pazardaki vatandaşlara hazırlatmadık.” (Bakmayın siz, kendisi Milli EĞİTİM Bakanı’dır!)

Ama dilekçe gelirse ‘bakacaklarını’ da ilave etti.

Ancak Çelik, ‘Yaradılış’ dogmasının müfredattan çıkarılması talebine birkaç gün sonra tepki gösterdi:

Evrim, adı üstünde teori. Onu anlatıp evrim karşıtı teorileri anlatmamak bilimsel bir tavır mı?” <ı>(Gazeteler, 4 mart 2006)

‘Demokratik’ görünen bu tavrın altında çok ciddi bir ‘tuzak’ yatıyor. ‘Evrim karşıtı teoriler’ dediği, Yaradılış dogmasıyla, ‘Akıllı Tasarım’ çorbasıdır.

Halbuki, İsmet Berkan’ın yazdığı gibi <ı>(Radikal, 6 mart 2006) ‘Yaradılış’ bir teori değil, bir inanç, bir dogmadır, çünkü bilimsel değildir. Oysa, bilim adamları birçok hususta eleştirse de, Darwin’in ortaya attığı ‘Evrim Teorisi’ bilimsel bir teoridir, eleştirilir, karşı çıkılır, çürütülür...

Hasılı, yine Berkan’ın söylediği gibi “Yaradılış’ın ‘diğer teori’ olması söz konusu değildir” ve illa öğrencilere anlatılacaksa, yeri fen veya biyoloji dersi değil, din dersidir. (Ben şahsen laik bir ülkede, Cumhuriyet okullarında din dersi verilmesine de karşıyım, o başka...)

Çünkü, doğrudur, eğer Yaradılış’ı bilimsel bir teori olarak anlatırsanız, bu inancın kaynağı olan Kutsal Kitaplar’ı (özellikle de Tevrat’ın Yaradılış kitabını) bilimsel olarak kabul etmeniz gerekir.

Amerikalı gerici Hıristiyanlar ve Türkiye’de yeni türeyen bir takım İslamcı, işte bunun için (sırf bu maksatla üretilen ve laikler tarafından dincilerin ‘Truva Atı’ olmakla suçlanan) ‘Akıllı Tasarım’ safsatasının ipine sarılmaktadırlar.

Buna karşılık, daha sağduyulu din adamları, teoriyle dogmayı buluşturmaya çalışmaktadır.

Mesela Prof. Dr. Süleyman Ateş ‘Kuran’ın söylemleri evrimi destekliyor’ dedikten sonra (biraz da demagoji yaparak) soruyor: ‘Zaten evrimle yaratsa ne olacak, birdenbire yaratsa ne olacak, yaratan o değil mi?’ <ı>(Vatan, 22 ekim 2005)

İşte ‘inanç’ ile ‘bilim’ arasındaki fay hattı buradan geçiyor.

‘İnanç’ değişmez ve tartışılmaz bir doğru olarak, (Ateş Hoca’nın cümlesinde olduğu gibi) mesela ‘Evren’in Allah tarafından yaratıldığı’ şeklinde bir dogma koyuyor. ‘Dinde evrim kabul ama’ diyor bütün hoşgörüsü ve ilme saygısıyla Ateş Hoca ‘... ama Yaratıcı’yı göreceksin!’ (1)

Oysa bilim dogma kabul etmez. İşte bu yüzden ‘Evrim’ bir bilimsel teori, ‘Yaradışıl’ bir dinin inançtır. Birbirine ‘rakip’ olamaz... (2)

*

Bu arada, yeri gelmişken, şunu da ilave edelim, ‘Evrim Teorisi’ taraftarlarının izahta güçlük çektikleri bazı hususlar karşısında, Yaradılış inancını savunanların durumu da kolay değildir.

Mesela, bir okurunun “İnsanlar Adem ile Havva'dan türedi ise kardeşler birbirleriyle evlenerek mi çoğaldılar. Bu yanlış değil mi?” şeklindeki zor bir sualine mantıklı bir cevap vermeye çalışan bir diğer ilahiyatçının, Prof.Dr.Zekeriya Beyaz’ın ne kadar terlediğine bir bakın:

“İlk insanlık, Adem ile Havva'dan yaratılmıştır. Sonraki nesiller ise, onların evlatlarının çoğalması ile meydana gelmiştir. İslam bilginlerinin yorumlarına göre, bu şöyle oluyordu:

Havva' nın her doğumunda, ikiz çocukları oluyordu. Biri oğlan, biri kız doğuyordu. İkiz kardeşler gerçek kardeş oluyor, birbiri ile evlenmiyordu. Her ikiz diğer ikizler ile evleniyordu. Böylece, kardeş kardeşle evlenmemiş oluyordu. Tabii bu da bir yorumdur.”

“Esasen o olayları bir istisna ve mucize olarak kabul etmek gerekir. Her konu, bizim sandığımız gibi her zaman aynı olmayabilir. Olağanüstü bazı olaylar da söz konusudur.

Bir de bu türlü konular bizim temel meselemiz değildir, bize hiçbir şey kazandırmaz. Bunları bilmememiz halinde de bir eksiğimiz olmuş olmaz. Çok önemli şeyler değildir, sorumluluğumuz dahilinde olan konulardan değildir.” <ı>(Takvim, 4 mart 2006)

Yani bu konuyu kapatalım demeye getiriyor Beyaz Hoca... 

 

(1) Süleyman Ateş’in savunduğu bu görüş İslam’a has değildir. 12.yy’da yaşayan Canterbury Başpiskoposu ‘Aziz’ Anselmus, mesela, şöyle der: ‘İnanca baş yeri vermemek, kendini beğenmişliktir; fakat sonra da akla başvurmamak, savsaklıktır’.(2) Yaradılış dogmasını ‘teori’ olarak kabul ederseniz, her teori gibi... dini inançların da tartışılabilirliğini, çürütülebilirliğini kabul etmiş olursunuz. Sakıncalıdır!

<ımg>

 

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!