Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Neriman Özhatay İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Başkanı. Türkiye'nin doğal bitki örtüsünü tanıtmak ve korumak için 28 yıldır çalışıyor. Bugüne dek 15'e yakın yeni türü bilim dünyasına tanıtmış. Yabani çileğe yakın bir bitki kendi adını taşıyor: Potentilla nerimannii. İsim verdiği bitkilerden birinin adı da eşinin adını taşıyor: Allium enginii. Doğal hayatı korumak için çeşitli projeler yürütüyor. Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin bitki bölümü danışmanı. İstanbul Üniversitesi'ne bağlı olan Türkiye'deki en büyük kurutulmuş bitki müzesinin yöneticisi.
Onu ilk Toros dağlarının 2000 metre yüksekliklerinde minicik bir bitkinin peşinden koşarken gördüğümde, Tom Robbins'in ‘‘Parfümün Dansı’’ romanının kadın kahramanı Kudra'ya benzettim. Kudra da bitkilerin peşinden koşuyordu. Ölümsüzlük iksirini oluşturacak iki alt nota olan kokuları bulmuş, üst nota olacak kokuyu arıyordu. Sonunda Kudra, bin yaşına geldiğinde o kokuyu buldu ve ölümsüzlüğe kavuştu.
Bizim kahramanımız bin yaşında değil, Kudra gibi kokuyu bulup ölümsüz olmak peşinde de değil. Ama şimdiden Kudra gibi ölümsüz oldu bile. Çünkü Burdur, Ballık-Karanlıkiçi Kanyonu'ndan topladığı ve yabani çileğe yakın bir bitki kendi adını taşıyor: Potentilla nerimannii H. Duman.
Neriman Özhatay bir yaban çileğine isim oldu diye ölümsüz değil elbet. Dünyada soğanlı bitki (allium) üzerinde çalışan önemli bilimcilerden biri olarak tanınıyor. Bugüne dek 15'e yakın yeni türü bilim dünyasına tanıtmış. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı'na 1970'de girmiş; asistanlık, doktora, doçentlik ve profesörlüğünü aynı dalda yapmış; 1987'den beri de anabilim dalının başkanı.
Prof. Özhatay'ın üzerinde çalıştığı bitkiler doktorasından beri hep aynı: İstanbul ve Trakya'nın soğanlı bitkileri. ‘‘Yemeklik soğanın, sarmısağın, pırasanın doğal olarak yetişen türü ile çalışmaya başladığımda yıl 1973'dü. O tarihte Anadolu'da yetişen türlerin adedi yaptığım çalışmalara göre 63'dü. 1984'de Türkiye Florası'nın sekizinci cildi çıktığında bu sayı 150 olarak verildi. Yani bu çalışmalar sırasında birçok yeni türü bulduk. Komşu ülkelerde yetişen diğer allium (soğanlı bitki) türlerinin Türkiye'de de yetiştiğini saptadık.’’
Prof. Özhatay, soğanlı bitkilerin halk arasında nasıl kullanıldığını en ince ayrıntısına kadar biliyor: ‘‘Erzurum civarında dağlarda yetişenlerin soğanları toplanıyor. İçine sirke konuyor. Turşu olarak yeniyor. İçinde baharatlı acı maddeler olduğu için iştah açıcı olarak da kullanılıyor. Rize'nin yüksek dağlarının 2000 metrelerinde yetişenlerin ise taze soğan gibi yaprakları toplanıyor ve yeniyor. Van civarında yapılan otlu peynire konulan yeşil yaprakların çoğu yine bu bitki. Dere kenarlarında veya yüksek dağlarda doğal olarak yetişiyor. Çünkü bu bitkinin de sarmısak soğan gibi baharlı bir lezzeti var.’’
Bitki konusu açıldığında Prof. Özhatay'ı izleyemez hale geliyorsunuz. Onlarca bitkinin Latince adlarını nefes almadan peşpeşe sıralıyor: ‘‘Bitkilerin bilimsel olarak saptanması gerekir. Her bitkinin Latince'de iki adı var. Genel cins adı ve türü. Bir bitkinin isimlendirilmesi ve tüm dünyada anlaşılabilmesi için Latince adlandırılması gerekiyor. Latince, bu bilim dalında kullanılan ortak bir dil. Bitkilerin adı iki kelimeden oluşuyor. Örneğin Isparta gülü rosa damescena, yediğimiz soğan allium sepa. Sarmısak, allium satimum...’’
İSİM ANNESİ
Avrupa'da 12 bin, İngiltere'de 1500, İstanbul'da 2000 bin tür var; Türkiye'de ise 10 bin 500 kadar bitki türüne rastlanıyor. Bazı türlerin yüzde 33'ü Türkiye dışında dünyada başka hiçbir yerde yetişmiyor. Prof. Özhatay bu bitkilerin hepsini biliyor, birçok soğanlı bitkinin isim annesi olması da bu yüzden: ‘‘Allium ılgazense, Ilgaz dağlarında yetişen ve son derece dekoratif olan bir allium. Allium sivasicum, Sivas Gürün'de yetişen o yöreye has bir bitki. Allium sandrasicum, Sandras dağı serpentili yapısıyla çok enteresan bitkilere ev sahipliği yapıyor. Allium sandrasicum bu dağlardaki bitkilerden biri. Bölgede çok yaygın. Ama yıllarca keşfedilmemiş. Köyceğiz, Dalyan, Marmaris kenarlarında geniş bir şekilde yayılmış. Allium fethiyense ise Fethiye-Göcek arasında yer alıyor.’’
Prof. Özhatay bilim dünyasına kazandırdığı bitkilere, bitkinin yetiştiği yörenin adını veriyor. Ancak allium baytopiorum istisnalardan bir tanesi. Başkanlığını yaptığı kürsünün kurucusu ve botanik biliminin önder kişilerinden Prof. Dr. Asuman Baytop ve eşi Turhan Baytop'un onuruna verdiği bu bitkinin adı Baytop'ların alyumu anlamına geliyor. Prof. Özhatay'ın isim verdiği bitkilerden birinin adı da arazi çalışmalarında birlikte çalıştıkları kendisi gibi doğa bitkileri konusunda Marmara Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan eşi Engin Özhatay'ın adını taşıyor. Alanya Geyik Dağı'nın 2300-2700 metrelerinde 1996'da bulunmuş bir allium türü bu: Allium enginii.
Prof. Özhatay'ın isimlendirdiği bitkiler yalnızca alliumlar değil. Örneğin Osmanlı döneminde bahçelerde yetiştirilen şakayıkın isim annesi yine o. Zaten şakayıkları resimli kitap şeklinde toplamak istiyor: ‘‘Firitalyalar var. Yine bir gezi sırasında görmüştük. Yeni isimlendirdik. Bu bitkinin de toprak altında soğanı var. Sonra yeni olarak muscari var. Muscari anatolicum adını taşıyor. Bu da soğanlı bir bitki. Muscariye yakın bir tür daha var: Bellevalia. İki türü de yeni isimlendirdik. Edirnensis, Edirne'de, bellevalia anatolica ise Anadolu'da yetişiyor.’’
GÖNÜLLÜ ÇALIŞIYOR
Prof. Özhatay 1976'dan bu yana İngiltere, Hollanda ve Almanya'da çeşitli bilimsel araştırmalarda bulunmuş. Yurtiçi ve yurtdışı dergilerde yayımlanan 95 kadar yayını var. Doğal hayatı koruma konusunda çeşitli projeler yürütüyor. Çevre, Tarım ve Orman Bakanlığı'nın çeşitli komisyonlarda görev almış.
Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin bitki bölümü danışmanı olan Prof. Özhatay dernekte İstanbul Yeşil Alan Projesi gibi projeler hazırlıyor: ‘‘2000 bitki türümüz var. Bunlardan 250 tanesi nadir ve tehlike altında. Korunmaları için birşeylerin yapılması lazımdı. Bunların yoğun olduğu bölgeleri harita üzerinde saptadık. Şimdi nasıl koruma altına alacağızı araştırıyoruz.’’
Aynı dernekle birlikte Türkiye'de bitki zenginliği bakımından 250 önemli bölgenin içinde kalan bitkileri içeren bir kitap için de çalışıyor Prof. Özhatay: ‘‘İstanbul-Kocaeli yolunda şahane bir makilik var. Makiliğin kendine has örtüsünün altında yetişen bitkiler var. Onları kesersek, altındaki doğal ortam kaybolur. Buna en güzel örnek İstanbul çiğdemi. Sadece İstanbul'da yetişiyor. Sarı çiçekli, adını İstanbul'dan alıyor. Bu bitki soğanlı bir bitki olduğu için açığı seviyor. Güneş alacak, depolayacak soğanında. Besinini soğanında depolaması lazım. Orman İdaresi, bu bitkinin olduğu yerde ağaçlandırma yapmış. Şu anda hala var ama, çok kısa bir süre sonra bu ağaçlar büyüdüğünde gölge yapacak ve o bitki orada yaşamını sürdüremeyecek. Bunu onlara anlattık. Dernekle müşterek bir proje yapıldı. Ağaçlar temizlendi, ortam açıldı ve koruma altına alındı.’’
Prof. Özhatay, bir kozmetik firmasının da Türkiyemiz'in Kaybolan Çiçeklerini Koruyalım Projesi'ni yürütüyor.
Kurutulmuş bitki müzesi
Prof. Dr. Neriman Özhatay, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne bağlı 75 bin örneği ile Türkiye'deki en büyük herbaryumun (kurutulmuş bitki müzesi) yöneticisi aynı zamanda. Herbaryumda Marmara Bölgesi'ndeki bitkilerin çoğu kurutulmuş halde görülebiliyor. Gelecekte bir bitkiden kaç kilometrekarede ne kadar yoğunlukta bulunduğunu tespit etmek için bölgeyi haritalandırmak istiyorlar. Arazide bir bitkiden kaç adet olduğunu saptamak zaman işi, ama şimdiden hangi bölgelerin önemli olduğuna ilişkin belgeler hazırlamışlar. Bunları İstanbul Yeşil Alan Projesi'nde kullanmak istiyorlar.
Herbaryumda bir bitki doğadan toplanıp dolaba kaldırılana kadar 11 ayrı işlemden geçiriliyor. Bitki önce toplanıyor, toplandığı yer, bölge, yükseklik, ortam, Latince ve yöresel adı gibi tüm bilgiler kaydediliyor. Sonra bitkiler presleniyor. Kurutma kağıtlarının içinde, kağıtları sürekli değiştirilerek kurutuluyor. Sonra araziden gelebilecek herhangi bir böceği ortadan kaldırabilmek için derin dondurucuya konuyor. 24 saat sonra da kartonlara monte ediliyor.
Herbaryum 1964'de kurulmuş. Her yıl yurdışından çok sayıda araştırmacı geliyor. Müze, ‘‘İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumundaki Bitkiler’’ adlı bir de kitap yayınlamış. Fakültenin anabilim dalında ise iki öğretim görevlisi var. Bu hocalar bitki biyolojisi ve farmasötik botanik derslerini veriyor. Şu anda bölümde yedi öğrenci doktora ve yüksek lisans yapıyor.