Oluşturulma Tarihi: Mart 09, 2001 00:00
Burdurlu merhum eczacı kalfası Murat Şener, 34 yıl önce yolda yürürken 10 lira bulur. Bu para ile kısa bir süre önce tartıştığı eşine hediye almak ister. Aklına önce çok değerli şeyler gelir ama sonra vazgeçer ve bir kitapçıya girerek, Burdur'un yetiştirdiği ünlü yazar Fakir Baykurt'un 3 kitabını alır ve eşine götürür. Aslında bunu yaparken, eşinin eve kapanıp fazla gezmesini de engellemek istemektedir ya, bunu pek belli etmez.
Genç eşi Birnur, kocasının getirdiği kitaplara bakar ve yazarın adını okur: Fakir Baykurt! Gözlerine inanamaz. Çünkü, daha 8 yaşındayken, bir berber koltuğunda dişini çektirirken adını duyduğu yazarın kitapları şimdi elindedir. O günden hatırlayabildiği, bu öğretmen-yazarın çok akıllı bir adam olduğu ve köylülerin söylediğine bakılırsa ''semaver'' gibi bir kafasının bulunduğudur. Yöre insanı böyle diyerek, onun kültürünü vurgulamak istemektedir. Genç kadın kitapları okur, yeniden okur, bir daha okur. Sonra oturup ''semaver'' gibi kafası olan yazara hiç göndermeyeceği mektuplar yazar; sıkıntılarını, dertlerini anlatır.
Yıllar sonra, Burdur'daki bir şenlikte ünlü yazarla tanıştırılır vebunları anlatır. Fakir Baykurt duygulanır, Birnur Şener'in yazdıklarını bir de o okur. ''Bunları yayımlayalım'' der, ama ömrü yetmez. Baykurt'un İstanbul'daki cenaze törenine katılan Birnur Şener,yazarın yayıncı dostları ile tanışır ve şimdilerde Burdur'un Çeltikçi ilçesinde ayağında şalvar, mütevazı bir köy yaşamı sürerken, yıllar önce yazdığı ''gönderilmemiş mektuplar''ının yer aldığı kitabını elinde tutmaktadır: ''Fakir'in Kıyısında'', Papirüs Yayınları, 2001, İstanbul.
''BİR DE BAKTIM, FAKİR BAYKURT'UN KİTAPLARI!''
Hikayenin tarihsel boyutu böyle; peki ya ''insan'' boyutu? Onu da, Antalya'dan yola çıkıp Çubukbeli'ni aştıktan sonra vardığımız Çeltikçi'nin serin yayla havasında çaylarımızı yudumlarken, yazarın kendisinden dinliyoruz:
''Burdur'un Delibaş mahallesinde 1947 yılında doğdum. Ailem geleneklerine çok bağlıydı ve kız çocuklarının okumasına taraftar değildi. Ben de ilkokuldan sonra okuyamadım. Genç yaşta evlendirildim.Rahmetli kocam çok iyi bir insandı ve benin okuyayamış olmamdan dolayıüzülmemi istemezdi. 19 yaşımdaydım, eve bir gün kitaplarla geldi. Bir de baktım, Fakir Baykurt'un kitapları! Bana altın bilezikler getirse bu kadar sevinmezdim. Fakir Baykurt'un adını, 8 yaşımdayken, berber koltuğunda dişimi çektirirken duymuştum. Babam, sıra bekleyen ihtiyarlarla konuşuyordu. Ondan (semaver gibi kafası var) diye söz ediyorlardı. Çok akıllı, çok kültürlü, demekti bu. Kocamın getirdiği 3kitabı da bir solukta okudum. Sonra oturdum ve kitapların yazarına, hiç göndermeyeceğim mektuplar yazmaya başladım. Yazdıklarımı, ilkokuldan ayrıldıktan sonra, ortaokula giden arkadaşlarıma penceredenbakarken yazdıklarımın yanına koydum ve kimseye okutmadım.''
BAYKURT'LA TANIŞMA
Birnur Şener'in mektupları, yıllar sonra Burdur Şenliği'nde, orta yaşlı bir kadın olarak Fakir Baykurt'la tanıştığında ''buz üstüne yazılmaktan'' kurtulmuş. Burdur'un yetiştirdiği bu ünlü öğretmen-yazar, karşısındaki kadının yöre şivesiyle kendisine anlattıklarını dinlemiş ve yayımlanmasını istemiş.
Hikaye devam ediyor:
''Fakir Baykurt'la tanışmak beni çok heyecanlandırmıştı. Hele yazdıklarımın yayımlanacak olmasından büyük mutluluk duyuyordum. Ama Baykurt'un ömrü yetmedi. Cenaze törenine katılmak için İstanbul'a gittim. Orada, onun yayıncı dostları ile tanıştım. Yaşadıklarımı, duygularımı, ne varsa hepsini anlattım. Sonra Papirüs Yayınları'ndan istediler defterlerimi gönderdim. Çocukken yazdıklarım, Fakir Baykurt'un eserlerini okuduktan sonra yazdıklarım bir araya getirildi ve 'Fakir'in Kıyısında' adlı bu kitap çıktı ortaya.''
''ORTAOKULA BAŞLADILAR, BENİMLE KONUŞMUYORLAR''
Birnur Şener, çocukları ve torunları ile yaşadığı Çeltikçi'de okumayı sürdürüyor ve ''Ömrüm yettikçe yazacağım'' diyor. Anlattığına göre, eczacı, öğretmen ve ziraat mühendisi olan çocukları ''okuya okuya bitiremeyeceği kadar'' kitaplar yığmışlar eve. Bilgisayarı da var...
Şener, Çeltikçi'deki evinde Aladağ'a bakan penceresinin önünde kitabını karıştırırken, gözleri, yıllar önce yazdığı şu satırlara kayıyor:
2 Temmuz 1960: ''Kız arkadaşlarımın çoğu ortaokula başladılar. Onlar benimle konuşmuyor artık.''
7 Eylül 1961: ''Minnacık bile bir umudum kalmadı artık. Okuyamayacağım.''
12 Temmuz 1963: ''Gelin oldum. Perdeleri açmıyorum. Okula gidenlerigörünce çok ağlıyorum.''
10 Ocak 1970: ''Yazdıklarımı eşime de okumaya başladım.''
27 Ağustos 1982: ''Alnımın teriyle çocuklarımı okutuyorum.''
12 Nisan 1986: ''Kızımı gelin ettim.''
Bu arada, Birnur Şener, önceki yıl dışarıdan sınavlara girerek ortaokulu bitirmiş; hem de birincilikle. Bu çok önemli ayrıntıyı nedenunuttuk?