Bir zamanlar Kábil

Güncelleme Tarihi:

Bir zamanlar Kábil
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2001 00:00

ANNE tarafından Cengiz Han, baba tarafından ise Timur soyundan gelen ve Hint-Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu olan Babür'ün rüyası atalarının dev imparatorluğunu kurmaktı.Esasında gözünü Semerkant'a dikmişti.Edgar Allan Poe'nun 'yeryüzünün kraliçesi' diye tanımladığı Semerkant'a. Olmadı. Semerkant'ı alamadı. 1504'te Kabil'i aldı.Bugün hálá büyük bir zevkle okunan, anıları 'Babürname' de bakın bu şehir hakkında neler yazdı:‘Kabil muhteşem bir ticaret merkezi. Buraya gelen tacirler, en az Çin ya da Rum ülkesine (Bizans) gidenler kadar kazançlı işler yapıyorlar. Yılda 10 bin kadar atlı, Hindistan'dan 20 bin karavan geliyor. Kabil'e, esirler, pamuk, şeker, tıbbi otlar getiriyorlar. Bu şehirde, Horasan, Bizans, Irak ve Çin'den gelen malları bulmak mümkün.''Akıllı, zevkli ve nükteci bir adam olan Babür, Kabil'in kozmopolitliği üzerinde sayfalarca yazıyor. ‘Kabil'de onbir ya da oniki lisan konuşuluyor. Arapça, farsça, moğolca, türkçe, afganca vs..Bu kadar insan ve lisan çeşitliliği dünyanın başka bir şehrinde zor bulunur’.Babür dönemi, Afganistan'ın beş bin yıllık tarihinde küçük bir parantez.Kimler gelmiş, kimler geçmiş bu topraklardan.Persler, Yunanlılar, İskitler, Sasaniler, Hunlar, Araplar, Türkler, Moğollar ve diğerleri.Barbarlarla, önemli uygarlıkların buluşma noktası Afganistan. İran ve Arabistan, Orta Asya, Uzak Doğu'ya açılan kapı. Babür döneminden yani 16. yüzyıldan 19. yüzyıla atlıyoruz.Kabil yine aynı çekicilikte.Bu kez İngiliz tarihçi William Kaye'in tanıklığı şöyle: 'Kabilli kadınların güzellikleri, fettanlıkları dillere destandı. Majestelerinin subayları onları görür görmez, kontrollerini kaybediyordu.'Hayatının büyük bir bölümünü Hindistan'da geçiren İngiliz yazar Rudyard Kipling'e göre, sadece Afganistan'da 9 bine yakın İngiliz askeri zührevi hastalıklardan ölmüştü. Kabil'in çekiciliği ölümcüldü.19. yüzyıl başında Kabil'e gelen gezginlere bakılırsa, şehrin sokakları tenleri, giysileri, dilleri birbirinden farklı insanlarla kaynıyordu: Peştular, Nuristanlar, Özbekler, Tacikler, Türkmenler.Birbirlerine düşmeleri için yine o dönemde ‘‘Büyük Oyun’’un devreye girmesi yeterli olacaktı.Dönemin büyük güçleri Britanya İmparatorluğu ile Rusya'nın, Afganistan'ı etki alanlarına almak için giriştikleri mücadelenin adıydı ‘‘Büyük Oyun.’’‘‘Büyük oyun’’dan günümüze uzanan yolda uyuşturucu trafiği, petrol hesapları derken harap olmuş bir Kabil işte karşınızda...İstanbul’da Dünya Yönetici Kadınlar ForumuİNSAN Hakları Platformu-Marmara Grubu Vakfı, İstanbul'da 8-9 Kasım tarihlerinde ‘‘Dünya Yönetici Kadınlar’’ forumunu düzenliyor.Forumun amacı, iş hayatındaki kadınların karar mekanizmalarında yer almalarını sağlamak. Ve elbet kadınlarımızın dünyanın dört bir yanından gelen kadın yöneticilerle tanışmaları ve işbirliğine gitmelerine zemin hazırlamak.İnsan Hakları Platformu Müjgan Suver'den öğrendiğime göre, foruma yöneticilerin yanısıra bakan, milletvekili, öğretim görevlisi düzeyinde çok sayıda katılım olacak. Meselá gelecekler arasında Filistinli Hannan Aşravi ile İsrail'in öldürülen başbakanı Yitzak Rasin'in milletvekili kızı Dalia Rabin de var.Forum çerçevesinde bir de ödül töreni var.‘‘Toplumsal sorumlulukta en iyi yönetici’’ seçilecek.İnsan Hakları Platformu-Marmara Grubu Vakfı geçtiğimiz yıl da Avrasya Yönetici Kadınlar Kongresini düzenlemişti.Kamikaze ya da Tanrıların RüzgarıİKİZ Kulelere saldırıdan sonra günlük konuşma diline iyice yerleşti şu ‘‘kamikaze’’ sözcüğü.‘‘Kamikaze’’nin ne olduğunu elbet hepimiz biliyoruz. 2.Dünya Savaşı sırasında düşman mevzilerine dalan Japon pilotlar.‘‘Kamikaze’’ japoncada ‘‘Tanrıların Rüzgarı’’ anlamına geliyor. 13. yüzyılda, Japonların Moğol istilasına karşı direnmelerine yardımcı olan fırtınanın adı esasında.2.Dünya Savaşı uzmanı olan Japon tarihçi İkuhito Hata'ya bakarsanız, hedeflere dalış yapan ‘‘kamikaze’’ler sanıldığı gibi pek de gönüllü değillerdi.Çoğunlukla, yoksul ailelerden gelen genç öğrenci pilotlar öylesine büyük bir psikolojik baskı altında kalıyorlardı ki, talimatlara boyun eğmek zorunda kalıyorlardı. Ayrıca ‘‘hayır’’ dedikleri takdirde en tehlikeli cepheye gönderileceklerini de biliyorlardı.‘‘Japon geleneğinde intihar saldırıları yoktu. Durumun umutsuzluğu üzerine ordu böyle bir taktiği benimsedi’’ diyor Hata.Genç pilotların eğitim yaptıkları, Japonya'nın Şiran şehrinde onların adına küçük bir müze var. Buradaki belgeler ‘‘kamikazelerin’’ ölüme giderken nasıl korkular içersinde kıvrandıklarını ortaya koyuyor. ‘‘Tanrıların Rüzgarı’’ neticede insandılar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!