İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış’ı konuyu araştırmakla görevlendirdi. Oysa, TBMM son 10 yılda biri Elkatmış başkanlığında iki komisyon kurmuş, tutanaklarında bu soruların cevabı kısmen de olsa verilmişti. Aynı dönemde Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman başta olmak üzere birçok yetkili ‘JİTEM adında bir örgüt hiç olmadı’ deyip kamuoyunun ruhuna serin su serpmişti. Yine de, 1998’de Susurluk Raporu’nu okuyan Başbakan Mesut Yılmaz’ın kafası karışmış, yetkililerle görüşüp sonucu kamuoyuna duyurmuştu: ‘Şu anda JİTEM yok, temizlemişler!’ Türkiye, bir görünüp bir kaybolan, Van Gölü canavarı efsanesine dönüşen JİTEM’i o tarihten sonra unutup rahatlamıştı. Ünlü itirafçı Adil Timurtaş birkaç ay önce İstanbul’da JİTEM kartıyla haraç toplamaya çalışırken yakalandı, ardından itirafçılarla çalışan bir istihbaratçı bomba patlarken Umut Kitabevi’nin önünden geçti. Ve işte yine milletçe efsane avına çıktık.
İlk bulunan ceset Kızılcahamam yakınlarında, ormanlık araziye atılmıştı. 30 yaşlarındaki esmer kadının kimliği tespit edilemedi. İkincisi, bir hafta sonra Elmadağ’daki kireç ocaklarında bulundu. Elleri bağlanmış, ağzı bantlanmış, kafasına iki kurşun sıkılmıştı. Kısa bir araştırmadan sonra kurbanın, emekli Jandarma Binbaşı Cem Ersever olduğu anlaşıldı. İki gün sonra, Ersever’in yardımcısı ve PKK itirafçısı Mustafa Deniz’in cesedi Polatlı’da bulundu. Elleri bağlanıp kafasına tek kurşun sıkılmıştı. Araştırma derinleştirildiğinde, kimliği belirsiz ilk cesedin de Ersever ekibinden olduğu anlaşılacaktı: Mahsune. Cesetler, Ersever’in ‘Üçgendeki Tezgah’ adlı kitabını anımsatırcasına, Ankara’nın üç ayrı köşesine bırakılmıştı.
Esrarengiz cinayet zinciri, 1993 Kasımı’nın ilk günlerinde gazetelerin manşetlerine çıktı. O güne kadar sadece Güneydoğu’dakilerin duyduğu bir gizli teşkilattan bahsediyordu basın: Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele, yani JİTEM. Ersever, kurucusuydu. İsminin baş harflerini kullandığı bir de slogan vardı: ‘Teröre karşı en etkili deterjan ACE!’ Katiller, basını arayıp şu notu bırakmıştı: ‘Bitlis Paşa’nın katili Ersever infaz edildi.’
BİLMECE, BİLDİRMECE
Sonraki beş yıl boyunca Türkiye, failleri saptanamayan, yakalanamayan bu esrarengiz cinayetleri konuştu. Her gün yeni bir fail çıktı. Ortaya JİTEM’le, Ersever’le, itirafçıların cinayetiyle ilgili ürpertici belgeler, bilgiler, tanıklıklar döküldü. Kamuoyunun kafası fena halde karıştı. Yasalar, nizamnameler üstü bir resmi kuruluşun varlığından söz ediliyordu. Oysa dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e göre JİTEM bir hayal ürünüydü. Ardından gelen Org. Hakkı Karadayı döneminde, basına sızan haberlerde, JİTEM’in lağvedildiği söylendi.
Değişen başbakanların her birinin tepkisi farklıydı. Demirel ‘Devlet rutin dışına çıkabilir’ görüşündeydi. Halefi Çiller, PKK destekçisi işadamlarının listesinden, Bask tipi çözümden bahsediyordu. Ersever cinayetinin bir iç hesaplaşma olduğunu savunuyordu. Herkes JİTEM’den bahsediyor, hangi yasayla kurulduğunu, kime hesap verdiğini kimse bilmiyordu. Nihayet TBMM Susurluk Komisyonu devreye girdi. Bir bilene sormaya karar verdi: Jandarma Genel Komutanı Org. Teoman Koman’a. 1988-92 arasında MİT Müsteşarlığı da yapmıştı, ondan iyi kim bilebilirdi? Koman davete mektupla cevap verdi: ‘Jandarma teşkilatı içinde JİTEM adında legal ya da illegal bir örgüt kurulmamıştır, yoktur. Ama jandarma dışında bu ismi kullanıp kanunsuz işler yapan bir grup vardır.’
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen
trafik kazası, MİT Operasyon Dairesi’ne ve Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Dairesi’ne bağlı iki hukuk üstü silahlı grubun daha varlığını ortaya çıkarmıştı. Bilmecenin karmaşıklaştığını, hukuk devleti ilkesinin rafa kalktığını gören vatandaşlar, Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık kampanyasını başlattı. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, gelişmeleri veciz bir ifadeyle değerlendirecekti: ‘Glu glu dansı yapıyorlar!’ Başbakan farkına varmasa da, MİT lojmanlarının ışıkları bile her gece 21.00’de yanıp sönmeye başlamıştı. Erbakan’ın sahip çıkmadığı toplum hareketi, bumerang gibi yön değiştirip RP iktidarını vurdu. Erbakan’ın yerine Mesut Yılmaz geldi. Yılmaz, yedi ay önce Budapeşte’de Yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım’ın organize ettiği bir grubun saldırısına uğramış, burnu kırılmış, Türkiye’ye iade edilen, DGM’de yargıç önüne çıkan sanıkları affedince dava düşmüştü. Ama, başbakan olur olmaz Kutlu Savaş’tan ‘ülke menfaatleri ve terörle mücadele adı altında yürütülen para, güç, menfaat sağlamaya yönelik’ tüm faaliyetlerin araştırılmasını istedi.
KÜLYUTMAZ KOMUTAN
Bu arada basın da bilmecenin peşindeydi. Van Canavarı gibi bir görünüp bir kaybolan JİTEM’in ilk ve en ayrıntılı fotoğrafını çeken 2000’e Doğru Dergisi muhabiri Soner Yalçın oldu. 1991’den itibaren bu konuda
haber hazırlayan, Ersever’i konuşmaya ikna eden Yalçın, ‘Binbaşı Ersever’in İtirafları’nı yayımladı. Yalçın’a göre JİTEM, 1987’de Binbaşı Arif Doğan tarafından Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı’na bağlı kurulmuş, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun, Erzurum’da örgütlenmişti. Kadrosunda muvazzaflar ve hapishaneden özel izinle çıkarılan PKK itirafçıları vardı. Kitapta Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yanı sıra, en gözü kara PKK itirafçılarından Alaattin Kanat, İbrahim Babat, Adil Timurtaş tanıtılıyor; bunların işlediği Vedat Aydın, Musa Anter, Mehmet Sincar ve diğer önemli cinayetler anlatılıyordu. Denetimdışı grubun uyuşturucu ve silah kaçakçılığına da karıştığı anlatılıyordu.
Kitabı okuyan diğer gazeteciler konunun farklı boyutlarını incelemeye başladı. 1995’te, Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nde ortaya çıkarılan ‘sahte askerlik yapamaz raporu skandalı’nda adı geçince, bu satırların yazarı işgüzar gazeteci fırsatı değerlendirip Niğde’de Alay Komutanlığı yapan Albay Arif Doğan’la görüşmeyi denemişti. Yaklaşık iki yıl sonra, Yalova’ya atandığında görüşebildiği Doğan’a ‘JİTEM’i siz mi kurdunuz’ diye sormuştu. ‘Ya sabır’ der gibi ellerini iki yana açan Doğan şunları söylemişti: ‘JİTEM diye bir örgüt yok. Jandarmanın istihbarat birimi var. Veli Küçük komutanımla bu birime yeni bir düzen verdik, etkin çalışmasını sağladık. Hepsi bu...’
Albay Arif Doğan’a ‘Askeriniz Ersever’in dürüstlüğüne kefil misiniz’ diye sormuştum, Cevabı kısaydı: ‘Ben babama bile güvenmem.’
KOMAN: BU RAPOR EDEBİ
Kutlu Savaş’ın raporunu 1998’in ilk ayında Başbakan Mesut Yılmaz açıkladı. 1995’teki TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu, 1997’deki Susurluk Komisyonu Raporu ve tutanakları gibi, Savaş’ın raporu da Soner Yalçın’ın kitabındaki çoğu bilgiyi doğruluyordu. Teoman Koman ‘Bu edebi bir rapordur’ dedi.
120 sayfanın 11’i devlet sırrı gerekçesiyle açıklanmadı. JİTEM’le ilgili en çarpıcı bölüm, itirafçılardan İbrahim Babat’ın 76’ncı sayfada özetlenen ifadesiydi. Birkaç ay sonra gazeteci Necdet Açan, Babat’la cezaevinde görüştü; tam metni yayımladı. ‘Ersever’le örgüt adı uydurup, eylemlerden sonra arkamızda imza bırakırdık. Uydurduğumuz isimlere çok gülerdik. Mesela Bismil yolunda öldürülen PKK’lıya İslami Demiryumruk notu bırakıldı’ diyen Babat olayları, amir ve kurbanlarının ismiyle anlattı.
Savaş’ın raporundan yedi ay sonra Ersever’in aile dostu, gazeteci Çetin Ağaşe’nin kitabı yayımlandı: ‘Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği’ Ağaşe’ye göre, Ersever, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’e baba oğul kadar yakındı. Doğrudan onunla bağlantı kurarak çalışmıştı. Bitlis öldükten bir ay sonra ordudan istifa etmişti. Kitabın ekler bölümünde iki önemli belge vardı. 30 Kasım 1990 tarihli takdir belgesinde ‘Jitem Grup Komutanı Kd. Bnb. Cem Ersever’in, nokta operasyonlarının planlanması ve icrasında sevk ve idare başarısı’ kutlanıyordu. İmza dönemin Jandarma Asayiş Komutanı Korgeneral Hikmet Köksal’a aitti. Ağaşe bununla yetinmemiş, Jandarma Genel Komutanlığı’nın 1994 tarihli telefon rehberini yayımlamıştı. Rehberde, JİTEM Grup Komutanı ve illerdeki JİTEM birimlerinin telefonu yer alıyordu.
YETKİ 2005’TE GELDİ
1999 sonunda, Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın resmen kurulmasını öngören yasa tasarısı TBMM gündemine geldi. Jandarmaya dinleme, teknik izleme, kamu kuruluşlarından belge isteme yetkisi beş yıl sonra, 5397 sayılı yasayla verildi. Bu gelişmeler yaşanırken, basında yeni haberler çıkıyordu: 1994’te, ODTÜ’de öğrencilerin yakaladığı, sivil bir astsubayın üstünden JİTEM kimliği çıktı. Olayı ODTÜ Rektörü Sevük, doğruladı. 1999’da Ankara DGM’de yargılanan üç DHKP-C üyesi, ‘İrfan Başbuğ Caddesi’ndeki JİTEM birimine’ saldırıya hazırlıkla suçlandı. TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında, listelerde ÇİTEM ismine rastlandı.
Geçtiğimiz mart ayında, Ersever’in itirafçı ekibinden Adil Timurtaş, İstanbul’da JİTEM kimliğiyle haraç isterken yakalandı. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nce cinayet ve çete kurmak suçundan tutuklama kararı bulunmasına karşın, ifadesi alınıp serbest bırakıldı.
Aynı günlerde eski itirafçılardan Abdülkadir Aygan, Avrupa’ya kaçıp, tanık olduğu olayları anlattı. Onun açıklamalarından yola çıkarak 12 yıl önce gözaltında kaybolan Murat
Aslan’ın kemikleri dağda bulundu. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, JİTEM üyesi oldukları, 1992-94 arasında sekiz cinayete katıldıkları iddia edilen beş itirafçı, bir emekli subay ve bir muvazzaf astsubay hakkında dava açtı.
TBMM FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER KOMİSYONU RAPORUNDA JİTEM
JİTEM’in faaliyetlerinin ne olduğu anlaşılamamıştır. (...) Devlet organlarının kanunlarla sınırlı görev ve yetkileri aşılıp, yasal boşluklardan yararlanıp yeni kurumlaşmalara gidildiği görülmüştür. (...) JİTEM yetkisiz, görevsiz olduğu polis mıntıkasında polisten habersiz operasyon yapmaktadır. Yasal dayanağı olmayan ve buna rağmen kuruluş amacından saparak bazı yasadışı olaylarla birlikte anılan kuruluşun faaliyetlerine son verilmesi hukukun üstünlüğüne inanan devletiminiz lehine olumlu bir davranıştır. (Nisan 1995)
KUTLU SAVAŞ’IN SUSURLUK RAPORUNDA JİTEMJİTEM özel timlerin idaresi amacıyla Hulusi Sayın’ın Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı (1981-85) döneminde oluşturulmuştur. (...) Bölgede etkili çalışmalar yapmış, bünyesinde çok miktarda korucu ve itirafçı bulunması nedeniyle ferdi suç oranı yükselmiştir. Bazı personelin bölgeden, ordudan ayrıldıktan sonra da irtibatlarını sürdürmesi dikkat çekicidir. (...) Devlette infaz grubu kurma yetkisi olacaksa sistem hangi amaçla ve nasıl işleyecektir? OHAL bölgesinde bu karar mercii başçavuşlara, komiser yardımcılarına, çok daha önemlisi dünkü terörist, yarınki potansiyel suçlu itirafçılara kadar indirilmiştir. 1996’da Kolordu Komutanı’nın harekete geçmesi, adam öldürmedeki keyfiliği bir noktaya kadar önlemiştir. (Ocak 1998)