Oluşturulma Tarihi: Haziran 16, 2002 00:00
HAFTA başı, Almanya'nın batı taraflarından Paris'e trenle gittim.Dolayısıyla, hani Tanpınar ustanın ‘‘Bir Uçak Yolculuğundan Notlar’’ı vardır ya, işte ben de çömez üstada özenir misali, ‘‘Bir Tren Yolculuğundan Notlar’’ yazayım dedim.Zaten, tren dediğime bakmayın. Daha ziyade uçağa benziyor.Önce Japonların ‘‘Şingansen’’ adıyla sefere koyduğu, sonra da Fransızların ‘‘TGV’’ diye vaftiz ettiği ve saatte ortalama iki yüz elli kilometre giden o ultra modern katar, gerek dış dünyadan soyutlanmışlığı, gerekse içsel atmosferi itibariyle göklerin çelik kuşunu andırıyor.Örneğin, eski trenlerde de polis ve gümrükçü çoktan kalkmış olduğundan, sınır geçip geçmediğinizi dışarıdaki vasıta plakalarından anlayabilirdiniz. Şimdi o bile mümkün değil. Hızdan dolayı otomobillerin alamet-i farikasını seçemiyorsunuz.Bu havzada manzaralar epey benzeştiğinden de, bir ülkeden diğerine geçtiğinizi ancak cep telefonunuzdaki şebeke değişiminden farkedebiliyorsunuz.* * *NEYSE, davetliyim ve bileti başkası ödüyor, tabii ki birinci mevkiye kuruldum. Zaten bu trenin ikinci mevkii bile eski ada vapurunun lüksünden daha şatafatlı.Baktım, Taylandlı, Nepalli veya Güney Çinli tam çıkartamayacağım, sağ ön koltuğun çaprazlamasına çok güzel bir Asyalı kadın oturmuş. Aslında ben son derece ‘‘beyazcıyım‘‘dır ve hiç mi hiç egzotika fantazmalarım yoktur ama, dediğim gibi, bu hatun kişi pek bir afet.N'apim canım, Allah sahibine bağışlasın, Birmanya cangılında değil alt tarafı Batı Avrupa'nın gayet sınırlı ve bildik bir coğrafyasında seyahat edeceğim.* * *TAMAM bildik ama, bu taraflardan ne zaman geçecek olsam aklıma hep savaş gelir.Paris'e ilk girdiği 1870 seferinde Prusya kuvvetleri daha güney doğudan, Loren ve Alzas havzalarından geçmişti ama, daha sonra Töton ordular hep bu trenin güzergahını izledi.Kont Alfred von Schliefen'in ta Bismarck zamanında Berlin karargahına teslim ettiği ve Fransa'nın en kısa kuzey yoluyla, yani Belçika üzerinden işgal edilmesini öngören kurmay plan hem Harb-i Umumi'de, hem de 2. Savaş'ta harfiyen uygulandı.Belçika tarafsızmış! Kim takar öyle tarafsızlığı. Dazlak kafa von Moltke 1914 Ağustosunda, bizim meczup Enver'in de pis bıyıklarını taklid ettiği 2. Wilhelm'den emri alır almaz hafif süvarisini ve sahra topçusunu şimdi trenimin kat etmekte olduğu Eifel platosundan Belçika Ardenlerine öyle bir sürdü ki, Brüksel'in ‘‘Şövalye Kral‘‘ı Albert istediği kadar elde filinta dirensin, Almanlar beş haftada Paris'e seksen kilometre yaklaşıverdiler.Sonra, Somme ve Marne muharebeleri ve dört yıl boyunca siperlerde sürecek ve milyonlarca insanın hayatına patlayacak bitmez tükenmez cephe katliamları.Şu an, sonsuz bir hızla akan vagonun penceresinden, beyaz istavrozların ortasındaki bayraklarıyla, yine bitmez tükenmez askeri mezarlıkları seçiyorum.Bir de, Asyalı afet kadının teğetinden, betonarme bunkerleri.* * *BUNLAR bir sonraki savaşa ait. Hani Fransa artık işi sağlam kazığa bağlamak için ta İsviçre sınırından yine Belçika'ya kadar o çok ünlü Maginot Hattı'nı inşa etmişti ya, zahir bir ne olur ne olmaz diye bu taraflara da bir kaç mevzii kondurmuş.İşe yarasaydı bari. Bozgun, bir öncekinden de daha çabuk ve daha hızlı gerçekleşti.Hitler ordusunda Albay Guederian yüzyıl başındaki Schlieffen Planı'nı aynen kabullenmekle birlikte onu geliştirmiş ve ana stratejiyi tankların hızı üzerine kurmuştu.Buna karşılık, Fransa'da de Gaulle ‘‘Biz de aynı şeyi yapmalıyız’’ diye poposunu yırtmaktaydı ama bu öngörü, hala ‘‘Kale müdafaası''nda ve piyade harekatında pinekleyen Paris generallerinin bir kulağından girip, öteki kulağından çıktı.. ‘‘Canım, tanklar hiç o geçit vermez Arden ormanlarını aşabilir mi ki'' diye, taarruz durumuna göre kuvvet kaydıracak çok zamanlarının olacağını hesapladılar.Buyrun o hesabı ve münanip bir yerinize sokuverin!10 Mayıs 1940, Alamanlar işte demin trenimin Belçika'da solladığı ve Brüksel kurmayının ‘‘asla alınamaz’’ diye ahkam kestiği Liege kalesine planör ve paraşütlerle gece vakti inip, Benelüks krallığının ‘‘Bakir tarafsızlığını’’ yine oracıkta hallediverdiler.Aynı anda da, raylarımın şimdi tüneller içinde katettiği dağları ve ormanları zırhlı tümenlerle bir çırpıda yararak soluğu Fransa başkentine uzanan dümdüz ovada aldılar.Ve kaşla göz arasında, biraz sonra katarımın ’’terminüs’’ diyeceği Paris'in Kuzey Garı'na gamalı haç bayrağını çekiverdiler.* * *BAKTIM, biz de kaşla göz arasında o gara yaklaşmışız.Oysa ben bütün güzergah boyunca hep bunları düşünmekten, Asyalı afet kadına kaş göz işareti yapmayı unuttum.Yok Prusya militarizmiymiş, yok Marne cephesiymiş, yok Guederian stratejisiymiş.Lanet olsun, iki elli kilometre hızla giden ve sınırlarda durmayan bir tren tarihin en korkunç savaş coğrafyalarından geçiyor diye, bunlara kafa patlamanın ne alemi var be adam?Git işte afet kadının yanına ve, ‘‘Sen nehrinin sol yakasında çok iyi bir Asya lokantası biliyorum. Eğer bu akşam bana refakat etmek lütfunda bulunursanız, size geçtiğimiz yerlerin macerasını anlatırım’’ diye söze giriver. Böylelikle de, gerçek bir ‘‘Bir Tren Yolculuğundan Notlar’’ yazabilirdin.Neyse, gelecek sefere ve gelecek istasyona.
button