Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2003 00:00
PERŞEMBE sabahı San Petersburg'daki otel odamda uyandığımda kar yağmıyordu. Hatta pırıl pırıl bir güneş vardı.Ama benim kafamda bembeyaz bir kar yağıyordu.Ve o karı sadece ben görüyordum.Troyka arabamın üzerindeydim.Başımda kürk bir kalpak vardı.Yanımda Lara oturuyordu.San Petersburg'daki mihmandarım oydu.Kızıl Meydan'ın mihmandarı artık tarihte kalmıştı. Puşkin Kahvesi'ndeki talebeler silinip gitmişti.Rusya'nın ezeli San Petersburg'u öcünü fena halde alıyordu.Hayatımın bütün gailelerine bir gün ara vermiştim.* * *Kanal boyunca uzanan caddede yürürken, San Petersburg'da oturan Azeri dostum karşı taraftaki bir binayı gösteriyor.Tolstoy'un eviymiş.Binanın girişindeki yüksek ark geniş bir avluya açılıyor.Avluda son model pahalı arabalar duruyor.Bu binada artık San Petersburg'un yeni zenginleri oturuyormuş.Kapıda özel güvenlik görevlileri var.İlkbaharda Prag'da Kafka'nın evinin önünde çok daha fazla heyecanlanmıştım.Oysa karşımda Tolstoy'un evi vardı.Kim bilir belki de iki adım ötede Dostoyevski kahramanlarının volta attığı mahalleler başlıyordu.Ama benim aklım başka yerdeydi. Kafam nedense o mahallelerde demir atamıyor, sanki başka bir şeyi arıyordu.* * *Sonra buldum.Rusya deyince aklıma San Petersburg, San Petersburg deyince de Tolstoy'dan hatta Dostoyevski'den bile önce Doktor Jivago geliyordu.Yani roman kahramanı Doktor Jivago.Gözlerim bir yerlerde onu, Lara'yı, Strelnikof'u, hatta Komorovski'yi arıyordu.Oysa onlar Moskova'daydı.Ama benim hayallerim onları bile San Petersburg'a getirmişti.Roman kahramanları, içimdeki beni kovup, onun yerine geçtiği anlarda, hayatım makas değiştiren bir tren gibi başka raylara giriyor, önüme başka istikametler çıkıyor.Yıllardır hayalimdeki mahallelerinde dolaştığım San Petersburg ilk defa karşımdaydı.Ben o mahallelerin hepsini tanıyordum.‘‘Beyaz Geceler’’in o hafif eğimli köprüsü, Çar'ın yazlık ve kışlık sarayları, kanallar boyunca uzanan o binaları ben çok iyi tanıyordum.Her bir karesi bana İzmir kadar bana yakındı.San Petersburg...Kronştat bahriyelileri, Aurora zırhlıları ile komünist ihtilalin ateşini yakan şehir.Ama konümizme hiçbir zaman mağlup olmayan, ona meydan okuyan şehir.Rusya'nın bütün yazarlarını, bütün mekánlarını, dekorlarını, mujiklerini hep bu şehre toplamıştım.* * *San Petersburg gelecek yıl 300'üncü kuruluş yıldönümünü kutluyor.Sırtımı Hermitage müzesinin filiz yeşili duvarlarına dönüp, Neva Nehri'nin karşı yakasına bakıyorum.Adalar ve kanallar üzerine bir şehir nasıl kurulur?Bizim ‘‘Deli’’, bizim dışımızdaki herkesin ise ‘‘Büyük’’ dediği Çar Petro, 1703 yılında İtalyan mimar Domenico Trezzini'yi davet ederek bu şehri sıfırdan yaratmış.Tıpkı bir tablo gibi.Çılgın bir devlet adamının tuvale vurduğu fırça darbeleri gibi yavaş yavaş ortaya çıkmış.Kuzeyin doğmayan ve batmayan güneşlerinin altında, buz tundralarının üzerine romantizmin en evrensel dekorları oturtulmuş.İşte o yüzden Doktor Jivago bu şehre daha çok yakışıyor diye düşünüyorum.* * *Sovyet ihtilalini simgeleyen Aurora zırhlısının demirlediği rıhtımın üzerinden yürüyorum.Bir yanımda kızıl bahriyeliler, öte yanımda troykanın üzerindeki Doktor Jivago...Şehrin en büyük otellerinden birinin yabancı müdürü, 1917 öncesinde şehre kışın gelen yabancı turist sayısının, yazın gelenden fazla olduğunu söylüyor.Yani Neva Nehri'nin donduğu, sokakta yürümenin zor olduğu, damlardan sipsivri buz bıçaklarının sarktığı mevsimlerde...* * *O sabah uyandığımda San Petersburg'da kar yağmıyordu.Ama dedim ya benim başımda kar tanecikleri esiyordu...Gelirken küçük yıldızlara benzeyen kendi kar taneciklerimi de beraberimde getirmiştim...
button