Bir mola kenti olmaktan öte: EDİRNE

Güncelleme Tarihi:

Bir mola kenti olmaktan öte: EDİRNE
Oluşturulma Tarihi: Ocak 15, 2004 00:0014dk okuma

Bursa'dan sonra, İstanbul'dan önce, Osmanlı İmparatorluğu'na tam 92 yıl başkentlik yapmış ve günümüze dek en iyi şekilde korunarak gelebilmiş eski Osmanlı kentlerinden biri, Edirne. Balkan Yarımadası'nın güneydoğusunda, Trakya bölgesindeki kent, Tunca, Arda ve Meriç nehirlerinin birleştiği yere bakan konumu, Selimiye Camisi, Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve yılda milyonlarca insanın geçiş yaptığı sınır kapılarıyla, adını sıklıkla duyuruyor.Osmanlı'nın mutluluk ve şenliklerinin yapıldığı dönemlerde ‘‘Der-i Saadet’’ (Mutluluk Kapısı) olarak anılan Edirne'nin tarihi, işgaller, kuşatmalar, depremler, yangınlar ve acılarla dolu. 1829 ve 1878'de Ruslar'ın, 1913'te de Bulgarlar'ın işgaline uğruyor. Kentin Bulgarlar tarafından istila edilmesiyle sonuçlanan Balkan Harbi'nde ise en büyük çatışmalar yaşanıyor. 1920'de son olarak Yunanlılar'ın işgaline uğrayan kent, milli mücadeleyle birlikte, Türkiye'nin batı sınırı ve Avrupa kapısı oluyor. Bugün sadece Osmanlı dönemi yapılarıyla değil, köprüleri, kapalı çarşıları, mahalleleri, kozmopolit döneminden kalma sinagog ve kiliseleri, Edirne'de sürgün yaşayan Bahailerin lideri Bahaullah'ın kaldığı kutsal Bahai Evi, kahveleri, restoranları ve Karaağaç semtiyle bir mola kenti olmaktan çok daha öteye gidiyor.SELİMİYE CAMİİ Mimar Sinan, ‘‘ustalık eserim’’ dediği Selimiye'yi bitirdiğinde, 84 yaşındaydı. Sultan II. Selim'in emriyle, 1569- 1575 yılları arasında inşa edildi. Caminin, II. Selim'in Edirne'ye olan özel ilgisi nedeniyle ya da İstanbul'da bu denli büyüklükte bir esere uygun yer veya tepe kalmadığı düşüncesiyle, Edirne'de yapıldığına inanılıyor. Selimiye Camii ve Külliyesi, bir yapılar topluluğu. Külliyenin medreselerinden biri, bugünkü Türk İslam Eserleri Müzesi.Mimar Sinan, Selimiye'ye başlarken, Ayasofya'nın kubbesiyle boy ölçüşebilecek bir kubbe yapmayı hayal ediyordu. Gerçekten de, Selimiye'nin kubbesi, Osmanlı cami mimarisinde varılan bir doruk noktası oldu. Sayısız denemenin sonucunda, çok kenarlı çardaklı cami planının en başarılı örneğine ve bin yıllık kubbe mimarisinin en gelişmiş aşamasına ulaştı. Selimiye, Osmanlı dönemi cami mimarisi süsleme sanatını da tüm boyutlarıyla içeriyor. Camide, çiniler, merkezi kubbede kalemişi bezemeler, pencerelerdeki cam işçiliği, taş, mermer, ahşap, sedef süslemeler var. Özellikle çini süslemeler, 16. yüzyıl çiniciliğinin en güzel örnekleri kabul ediliyor. Selimiye'nin minareleri neredeyse şehrin her yerinden görülebilir. 71 metrelik bu üç şerefeli dört minareden ikisine üç ayrı yolla çıkılıyor. Bu minarelerin merdivenlerinin sarmal şekilde düzenlendiği ve üç ayrı merdivenden aynı anda çıkan kişilerin birbirlerini görmediği biliniyor. 150 basamakla en üst şerefeye çıkmak için özel izne gerek var. Selimiye Camii hakkındaki en kapsamlı çalışmalardan biri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan çıkan, Doğan Kuban'ın ‘‘Sinan'ın Sanatı ve Selimiye’’ kitabı. Selimiye Külliyesi'nden başka, Rüstem Paşa Kervansarayı, Ali Paşa Çarşısı, Kanuni ve Yalnızgöz köprüleri ile Sokullu, Tahtakale, Mezitbey hamamları da Mimar Sinan'ın Edirne'deki diğer eserleri.TUNCA NEHRİ BOYUNCASarayiçi, kentin kuzeyinde, içinden Tunca Nehri'nin geçtiği bir bölge. Tunca Nehri üzerindeki Saraçhane Köprüsü'nden geçerek tam sağ yaptığınızda burası, II. Murad'ın yapımına başlattığı, ancak 1877'de burada bulunan cephanelik Ruslar'ın eline geçmesin diye, Türkler tarafından havaya uçurulan Edirne Sarayı'nın kurulduğu yer. Bu saraydan geriye sadece, bazı hamam kalıntıları ve bir kule kalmış. Kule, Adalet Kasrı. Hemen yakında, Balkan Savaşı Şehitliği ve Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı stadyum var. Köprüden çıkıp sola dönünce ise maalesef imarethane, kilerler, mumhane, yemek salonları gibi birçok görmeye değer bölümü kapalı olan- camisi yedi yıldır tadilatta- II. Bayezid Külliyesi görkemli bir şekilde karşınıza çıkar. Güzel caminin avlusunu ancak demir parmaklıkların ardından görebilirsiniz. SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİII. Bayezid Külliyesi'ndeki Sağlık Müzesi'nde, külliyenin restore edilmeden önceki hali ve havadan bir fotoğrafı var. İki fotoğraf da farklı nedenlerle şaşırtıcı. Külliyenin etrafında yürümek buranın ne denli büyük bir kompleks olduğuna dair fikir veriyor olsa da, hava fotoğrafındaki yüze yakın kubbeyi görmek, burada planlanan yaşama dair önemli ipuçları. Tunca kıyısındaki külliye, darüşşifa (hastane), tıp medresesi, cami, tabhane (misafirhane), imarethane (aşevleri) ve köprüden oluşan bir kompleks. 1484 ile 1488 yılları arasında II. Bayezid'in sarayının mimarı Hayrettin tarafından inşa edilmiş. Burası, bugüne dek Osmanlılar'ın ruhsal ve fiziksel refahları için yapılmış en büyük yapılar topluluğu kabul ediliyor. Külliyenin yüze yakın kubbesinin altında gerçekleşen, sosyal, kültürel ve dini nitelikteki hizmetleri, dönemin sağlık ve sosyal yardım anlayışını ortaya koyuyor.SAĞLIK MÜZESİEdirne'nin ‘‘kaçırılmaz’’larından... Avrupa Konseyi Parlamentosu 2004 yılı Avrupa Müze Ödülü sahibi, yaşayan bir müze... İddialı, şaşırtıcı, hayalgücünü harekete geçiren, bilgilendirici, duyulara hitap eden ve nitelikli... Odalarının her biri en ilgisizi bile yerine çivileyecek kadar ilgi çekici... Öncelikle, müzenin en özellikli yanı ele alınan konunun, gerçek mekánında anlatılıyor olması. Şifahanenin yataklı tedavi bölümü, müzenin en çok ilgi çeken kısımlarından. Önceleri buraya her türlü hasta kabul ediliyordu. Daha sonraki yıllarda akıl ve ruh hastalarının tedavi edildikleri bir merkez haline geldi. Hastalıkların çaresinde, dönemin tıbbi yöntemlerinin yanısıra, burada müzik, su sesi ve güzel kokular da tedavi amaçlı kullanılıyordu. Bugün konu mankenleriyle canlandırılan 10 kişilik hanende ve sazende topluluğunun, haftada üç gün verdiği musiki konserleri, buranın kusursuz akustiği sayesinde binanın her tarafından yankılanmadan dinlenebiliyordu. Bu özellikleriyle darüşşifa, o dönem açısından son derece ileri bir tıp anlayışını yansıtıyor. Poliklinik, yataklı hasta bakımı, psikolojik hastalar için müzikli tedavi ve çaresi olmayan akıl hastaları için ayrılmış özel odaları vardı. Şifahanede tedavi parasızdı ve haftada iki gün şehirdeki hastalara parasız ilaç dağıtılırdı. Şifahanenin etrafındaki odaların ve mankenlerle canlandırılan hastaların açıklamaları var; kronik psikozlu hasta, meşguliyetle tedavi odası, sara hastası doktor ve hastabakıcı... Bunların en hoşlarından biri karasevdalılar odası; burada melankolik karasevdalıyla divane akıl hastası canlandırılmış. Evliya Çelebi bu tür hastaları şöyle anlatıyor: ‘‘Bazı odalarda ilkbaharda, delilik mevsiminde Edirne'nin aşk denizi derinliğine düşmüş, sevdalı aşıklar çoğalıp hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek, altın ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar.’’Müzenin yanındaki tıb medresesi, bugün Trakya Üniversitesi'ne bağlı Aile Hekimliği Polikliniği olarak kullanılıyor. Eskiden doktorların eğitim gördüğü medresede bugün hálá üniversite doktorları hastalarını muayene ediyorlar. Ayrıca Resim Heykel Müzesi de burada. Sağlık Müzesi, her gün açık. 0284 212 09 22, www.trakya.edu.tr/kulliyeBALKAN SAVAŞI ŞEHİTLİĞİEdirne bir sınır kenti olduğundan, tarihte birçok savaşa ve işgale tanık oldu. Sarayiçi Balkan Savaşı Şehitliği, düşman işgaline karşı direnen ve savaşan asker, sivil, 300 bini aşkın şehidin yanısıra 1913 yılında esir alınarak Sarayiçi'nde aç bırakılarak ölüme terkedilenler anısına yapılmış.ADALET KASRIHemen Balkan Savaşı Şehitliği'nin yanında, 15. yüzyıldan kalma Fatih Köprüsü ve köprünün ucunda da Adalet Kasrı var. Sarayiçi'nde o dönemin Bakanlar Kurulu ve Yargıtay'ı olarak kullanılan dört katlı yapı, 1561'de Mimar Sinan'a yaptırılmış. Kasr-ı Adalet de denilen yapının önünde restore edilmiş iki taş var. Bunlardan biri, kanunlara karşı gelen ve ölüm cezası alanların kellelerinin halka sergilendiği İbret Taşı, diğeriyse halkın saraya dair istek ve şikayetlerini yazıyla ilettiği Dilek Taşı. Adalet Kasrı'nın üzerinde asma kilit olmadığı zamanı yakalarsanız, katları gezmeniz mümkün. Hemen kasrın arkasında Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı stadyum ve üç ünlü başpehlivanın, Kel Aliço, Koca Yusuf ve Kurtdereli'nin heykelleri var. KIRKPINAROlimpiyatlar'dan sonra dünyanın en eski spor organizasyonu, yağlı güreşler. Edirne'nin Kırkpınar Güreşleri, tam 644 yıldır devam ediyor. Kırkpınar güreşlerinin tam olarak hangi tarihte yapılmaya başlandığı bilinmiyor ancak ortaya çıkışıyla ilgili en yaygın efsane şöyle; Rumeli'nin fethi sırasında, Orhan Gazi ile Nilüfer Hatun'un büyük oğlu Süleyman Paşa'nın komutasındaki kırk kişilik öncü birlik, Ahırköy'de, yani bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Samona'da mola verir. Güreş tutan askerler arasında, iki er yenişemez. İki güreşçi, bir 6 Mayıs sabahı, Hıdrellez karşılamasında, Ahırköy çayırlığında yeniden güreşe tutuşur. Sabah erken başlayan karşılaşma, geceyarısından sonra iki güreşçinin ölümüne kadar sürer. Arkadaşları, güreşçileri, orada bulunan bir incir ağacının altına gömer. Yıllar sonra ziyarete gittiklerinde de, burada pehlivanların mezarları yerine bir pınarla karşılaşırlar. Buraya önce, ‘‘Kırklar'ın Pınarı’’, sonra da ‘‘Kırkpınar’’ adı verilir.Güreşler, her yıl, haziran sonu ile temmuz ayının başı arasındaki üç hafta boyunca, Sarayiçi'nde Tunca Nehri kenarındaki stadyumda yapılır. Bir ay süren festival, folklorik gösteriler, fuarlar, sergiler, sportif karşılaşmalar, güzellik ve yemek yarışmalarının ardından, yağlı güreşlerle son bulur. Türkiye, her yıl burada başpehlivanını seçer ve altın kemer takılır.Güreşler, her yıl cazgırın gür sesi ve davulun ritmiyle başlar. Teşvik, deste, orta, başaltı ve başpehlivanlar, çekilen kuralarla eşlerini bulurlar. Pehlivanlar, ‘‘kispet’’ denilen malak derisinden yapılma, ‘‘biz’’ adı verilen iğnelerle işlenmiş pantolonlar giyerler. Yağcılar, omuza, göğüse ve kispete saf zeytinyağı dökerler. Davullar ve zurnalar çalınır, peşrevle güreşe ısınılır ve pehlivanlar er meydanında, çimenin üzerinde güreşe tutuşurlar. Rakibini çivi yukarı diken, sırtüstü yatıran ya da açık düşürenler galip, kispeti çıkan ya da yırtılan ve pes eden pehlivanlar da yenilmiş sayılırlar.KALEİÇİ & EDİRNE EVLERİEdirne halkının çok sevdiği ve övgüyle bahsettiği Vali Fahri Yücel'in başlattığı restorasyonlar sayesinde, kentin en eski yerleşim yeri Kaleiçi, her geçen gün daha da keyifle gezilebilen, bir eski zaman Edirne'si haline geliyor. Bir zamanlar, Kaleiçi gayrimüslimlerin yaşadığı kocaman bir mahalleydi. Osmanlılar geldiklerinde, buranın dışına yerleşmişler ve ilk saraylarını bugün Selimiye ile Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'nin olduğu yerin arasındaki bölgeye kurmuşlar. Bugün Kaleiçi, Edirne'nin en yoğun yerleşim yerlerinden biri. Evlerin kimi harap, kimiyse restorasyonun ardından tezat oluşturacak şekilde göz alıcı. Örneğin, daha önceleri Rum Kız Mektebi olarak kullanılan ve bugün de okul olan bina, dikkat çekici. Uluslararası üne sahip heykeltıraşımız İlhan Koman'ın doğduğu ev de Kaleiçi'nde ve görmeye değer. Sadece evler değil, İtalyan kilisesi ve sinagog gibi yapılar da, önünden geçip gidilecek gibi değil. Depremlerle çatısı çökmüş, Avrupa'nın en büyüklerinden biri olan Edirne Sinagogu, restorasyon bekliyor. Bir zamanlar ünlü bir ipekböceği üreticisi olan Edirne'deki Koza Han, kentin en tercih edilen otelleri, Kırkıpınar güreşinin tarihini ve güreşçilerin portrelerini sergileyen Kırkpınar Kültür Evi ve hemen arkasında mimarisiyle dikkat çeken Devlet Türk Müziği Topluluğu binası da burada. Kaleiçi'nin bir kenarı şehir merkezine, bir kenarıysa Tunca Nehri ve trenyoluna dayanıyor. ESKİ CAMİ & BEDESTENKentin tam merkezinde, belediye binasının karşısında, Edirne'nin Osmanlı döneminden kalma en eski camii. Şehir turuna başlamak için uygun bir nokta. I. Bayezid'in oğlu Emir Süleyman tarafından yapımına başlanmış, kanlı bir taht kavgasının ardından ölünce de, üç kardeşten sağ kalan tek váris olan Mehmed Çelebi tarafından, 11 yıl sonra tamamlanmış. Caminin en etkileyici yanı, ön kapının iki yanındaki devasa kaligrafiler. Birinde Allah, diğerindeyse Muhammed yazıyor. Ön kapıdan etkilendiğiniz için mutlaka içeri girmek isteyeceksinizdir. İçeride de, dışarıdakiler kadar etkileyici olmasa da, çarpıcı kaligrafiler var. Boyutları, insanın çok küçük hissetmesine neden oluyor. Hemen yanıbaşında Mehmed Çelebi'nin inşa ettirdiği ve Edirne'nin ilk kapalı çarşısı olan Bedesten var. Bedesten, değerli eşyaların ve mücevherlerin satıldığı çarşı anlamına gelse de, bugün çevresi tavuk dönercilerle dolu. İçeride de yüncüler ve asker eşyaları satan dükkanlar çoğunlukta. ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ & SOKULLU PAŞA HAMAMISarayiçi yolu üzerinde, Sultan II. Bayezid Külliyesi tabelası yönünü takip ederken karşınıza çıkacak, kent merkezindeki caminin ve yakınındaki 16. yüzyıl Sokullu Hamamı'nın etrafı, sabahları Edirne'nin en canlı yerlerinden biri. Selçuklu'dan Osmanlı mimarisine geçişi yansıttığından cami, Osmanlı mimarisinde bir dönüm noktası sayılıyor. 1447'de tamamlandığında, cuma namazları için Eski Cami'nin yerini almış. Yapımı 10 yıl sürmüş ve Selimiye Camii sahneye çıkıncaya kadar da, Osmanlı cami mimarisinin zirvesindeki yerini korumuş. Caminin en akılda kalan özelliği, o güne dek birçok küçük kubbeyle desteklenen ana kubbe tarzında değil de, merkezi tek kubbe üzerine kurulmuş olması. İlk büyük kubbe denemesi olduğu için de oldukça önemli. Kubbenin çapı, 24.5 metre. Caminin farklı zamanlarda ve farklı tarzda yapılan minareleri arasında ilk yapılanı, camiye de adını veren, üç şerefeli olanı. Caminin 67 metreyi aşan bu minaresinde, ilk kez üç farklı çıkış yolu denenmiş. Mimar Sinan'ın da, Selimiye için buradan esinlendiği söyleniyor.MURADİYE CAMİİRestorasyonda olsa da, konumu ve içindeki çinilerle, burası görmeye değer bir camii. Sarayiçi'ne bakan bir tepe üzerine kurulmuş ve Tunca Nehri'ni görüyor. İçeriye göz atabilirseniz, mihrabın etrafını çevreleyen çiniler, toz duman içindeki halleriyle bile fazlasıyla etkileyici. KARAAĞAÇYarım saatlik bir yürüyüş mesafesinde, kentin en çok sevilen ve gezilen kısmı Karaağaç var. Saraçlar Caddesi'nden aşağı inerek, Edirne'ye hayat veren Tunca ve Meriç nehirleri üzerindeki köprülerden geçilir ve Karaağaç Yolu ya da diğer ismiyle Lozan Caddesi'ne varılır. Bu geniş, arnavut kaldırımı yoldan ve Söğütlük Orman Parkı'nın içinden geçince, geniş caddeleri ve rengarenk müstakil evleriyle, Karaağaç karşınıza çıkar. Karaağaç'ın tek özelliği, yaz ve bahar aylarında karşı konulmaz bir güzelliğe kavuşması ya da Pazarkule sınır kapısından dolayı, Yunanistan ve Türkiye geçişlerinin sağlandığı yer olması değildir. Burası aynı zamanda, Türkiye ile Yunanistan arasında doğal sınır olan Meriç Nehri'nin batısında, Türkiye'ye ait tek toprak parçası. Lozan Barış Antlaşması'yla Türkiye'nin batı sınırları kesinleşmiş ve Karaağaç Edirne'nin bir parçası olarak 15 Eylül 1923'te geri alınmıştı.Lozan Caddesi'nin sonunda karşınıza çıkan Trakya Üniversitesi Rektörlük Binası, bir zamanların meşhur Karaağaç Tren Garı'ydı. Buraya trenle varan yolcular, mahallenin eğlence merkezlerinde ve otellerinde çok iyi vakit geçirirlerdi. Mahallenin nüfusunun çoğu Rum'du ve geçimlerini şarapçılıkla sağlıyorlardı. Bugünkü Trakya Üniversitesi Rektörlük Binası, eski Karaağaç Tren Garı değil. Bugün görülen binanın Balkan Harbi ve I. Dünya Savaşı'ndan sonra inşasına ara verilmiş, bina Cumhuriyet'ten sonra tamamlanmış. Lozan Antlaşması'yla belirlenen sınırlarda, demiryolu ulaşımını sağlamak için, Yunanistan toprakları kullanılıyordu. Aynı şekilde, Yunanistan demiryolu da Türkiye topraklarından geçebiliyordu. Ancak daha sonraları, Yunanistan ve Türkiye arasında uzun yıllar yaşanan gerginlikler demiryolu ulaşımına da yansıdı. Bu nedenle, yeni bir demiryolu hattı döşendi ve Edirne'ye yeni bir tren garı yapıldı. Karaağaç Tren Garı ise terkedildi. Edirne- Karaağaç yolunda, Meriç Nehri üzerindeki Meriç Köprüsü, 1847'de yapılmış. Köprünün ortasında, padişahın Meriç Nehri'nden günbatımını seyrettiği, yazıtlı, mermer bir köşk var. Köprünün sonundaysa, restore edilen eski bir Karakol Binası. Bu bina, bugün köprüye ve nehre bakan, çarpıcı konumu olan bir kafe. ALIŞVERİŞMis meyve sabunları, aynalı süpürgeler, Edirne bez bebekleri, Edirnekári ve çini gibi el sanatları, Edirne'ye özgü hediyelikler. Badem ezmesi, deva-i misk, Gaziler helvası kentin ünlü şekerlemelerinden. Ayrıca Edirne'nin beyaz peyniri dillere destan. Etur El Sanatları Mağazası Edirne'ye ait yöresel el sanatlarının, yokolmuşların ortaya çıkarılmasında ve yaşatılmasında en aktif rolu oynayan Etur'da, her şey yüzde 100 Edirne malı. İşsiz kadın ve erkeklere açılan kurslarla canlandırılan Edirne'ye özgü zanaatların bütün üretimleri burada satılıyor. Saraçlar Cad. Özel İdare İş Hanı, Edirne, 0284 214 40 26KeçeçizadeÜnlü badem ezmeci... Hükümet Cad. No:5 ya da Eski Cami karşısı, Belediye Çarşısı No:4, 0284 225 24 81 Ulaş ŞekerlemeÜç kuşaktır badem ezmesi yapıyorlar. Küçücük ve başka şubesi olmayan dükkanlarına uğrayabilirsiniz. Badem ezmesi, lokum, çikolata. Ali Paşa Çarşısı Alt Kapı No:130, Edirne, 0284 225 58 83NurluYumuşak inek peyniri, sert inek peyniri, sert koyun peyniri. Daha çok tercih edilen, yumuşak inek peyniri. Saraçlar Caddesi, 0284 212 48 91Gençlik Büfesi Arasta'da alışverişin zevkini tatmak için... Meyve sabunları, badem ezmesi, deva-i misk... Arasta Çarşısı No: 61, 0284 213 25 16Angora Tavşan Çiftliği Sadece evinizde tavşan beslemek için değil, tedavi edici özellikleriyle tavşan yününden termal, angora iç çamaşırı almak için de uğrayabilirsiniz. Elinde pek stok mal yok, gitmeden arayın. Karaağaç Yolu üzeri, Edirne, 0284 214 52 26MÜZELEREdirne'nin kesinlikle yabana atılmayacak müzeleri var. Bir Edirne gezisinin tamamlanması için bu müzelere uğramak şart. Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Trakya kadın ve erkek kıyafetleri, ahşap oymalar, hamam köşesi, kahve örtüleri, Venedik sikkeleri, ava meraklı sevgiliye işlenen geyik ve dağ keçileri motifli dokumalar, fosiller, Enez kazılarından çıkanlar, Hadrianapolis Makedonya kulesi kurtarma kazısında çıkanlar ve bahçesinde bir Dolmen örneği... Selimiye Camii arkası, 0284 225 11 20 (Pazartesi hariç her gün, 08.30- 12.00 ve 13.00- 16.45)Türk İslam Eserleri Müzesi Selimiye Külliyesi içindeki medreselerden birinde bulunan müzede, hoş bir bahçeli avlunun etrafındaki odalarda, tekke eşyaları, pehlivan eşyaları, silahlar, Osmanlı çini ve seramikleri, Osmanlı saraylarından kalan mutfak eşyaları ve ahşap eşyalar var. Selimiye Camii yanı, 0284 225 16 25, (Pazartesi hariç her gün, 08.30- 12.00 ve 13.00- 16.45)Lozan Anıtı & Müzesi Karaağaç'ta Trakya Üniversitesi Rektörlük Binası'nın yakınında, Lozan Konferansı'nı ve dünya barışını simgeleyen bir anıt ve hemen yanında da küçük müzesi var. Karaağaç Mahallesi'ni Türkiye'ye geri kazandıran bu antlaşmayla ilgili belgeler, İsmet İnönü fotoğrafları ve kitaplar sergileniyor. Şükrü Paşa Anıtı & Balkan Savaşı Müzesi Konu mankenleri, fotoğrafları, açıklayıcı tabelaları ve ses düzeniyle, sadece ilginç değil aynı zamanda ustalıkla düzenlenmiş, bilgilendirici bir müze. Üstelik müze, genelde tenha olduğundan, mevzilerde yalnız gezerken, bu oldukça ürpertici bir deneyim haline de gelebiliyor. 26 Mart 1913 Balkan Savaşı sırasında, Edirne'yi kahramanca savunan Şükrü Paşa ve savaşın şehitleri anısına savunma mevzilerinden biri olan Kıyık Tabya'daki müze, kentin en yüksek yerinde. Müzedeki fotoğraflarda Selimiye Camii'nin duvarlarının Bulgar topçuları tarafından yıkılması, alevlerle çevrilmiş İstanbul, baba kucağındaki yavrunun Bulgar askerleri tarafından öldürülmesi, Dedeağaç'taki başsız cesetlerin kuyulara atılması, Tunca Adası'nda esir alınan Türkler'in acıklı durumu, Türk kadınlarının ‘‘asker, şimdi git, savaş!’’ sözleriyle oğullarına veda etmeleri gibi sahneler var. Konferans Salonu'nun ortasındaki masadaki konu mankeni askeri geçince, top sesine karşı sizi uyarıyorum... Şükrü Paşa Anıtı ve Kıyık Tabya, Edirne, kışın her gün 08.00 ve 17.00 arası açık. Yazınsa 22.00'ye kadar... Kırkpınar Kültür Evi Edirne'de bulunup, Kırkpınar Güreşleri'ne rastlayamadıysanız da, bu müze size pehlivanlar ve bu geleneğin tarihçesi hakkında fikir verecektir. Burada ünlü pehlivanlar Kel Aliço, Koca Yusuf ve Kurtdereli hakkında bilgi var. Kaleiçi'nde, eski bir Edirne evinde. Kışın sadece haftasonları, yazınsa her gün açık. Her iki koşulda da telefon etmekte yarar var. 0284 212 86 22KAÇIN-Edirne'yi sadece yol üzerinde, bir mola yeri olarak değerlendirmek-Kentin her yerinde aynı kalitede tava ciğer yenileneceğini sanmak-Dört ya da beş yıldızlı otellerde kalmayı ummak -Taksi ücretlerinin pahalılığından haberdar olmamak-Kırkpınar Güreşleri zamanında Edirne'ye rezervasyonsuz gitmekYAKALAYIN-Edirne'yi gezmeye başlamadan önce, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün Devecihan'daki yerine uğrayıp broşür almak -Edirne'ye trenle yolculuk etmek -Kakava Şenlikleri'nde Roman kültürüne tanık olmak-Etur'dan alışveriş etmek ya da Edirne'ye özgü tüm zanaatları burada birarada görmek  -Kalabalığa aldırmazsanız, Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nde Edirne'de olmak-Mayıs- Haziran'daki Dallık Şenlikleri'nin (Hıdrellez) birine katılmak�
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!