Oluşturulma Tarihi: Şubat 15, 1998 00:00
Lale BARÇIN İMERYıllardır aynı hikayeyi dinliyorum... Dünyanın en büyük plak şirketi Atlantic Records'un patronu ‘‘Türk asıllı Amerikalı’’ Ahmet Ertegün neden bir Türk şarkıcısının, bir Türk müzisyenin elinden tutmamış? Neden ‘‘içimizden birini’’ dünyaya ‘‘açmamış’’? Ertegün'ün başarısı tamamen kendisine aittir, kimseye, hele hele Türkiye'ye bu konuda zerre kadar borçlu değildir. Amerika'da yaptığı bir bakkal dükkanı işletmeciliği değildir, Ertegün'ün. Hadi diyelim ki orada bir bakkaldır, şimdi kendisinden alışveriş eden Türkler'den para almayacak mı yani? Sonuçta işin içinde ticaret var... Onun ötesinde yandaki fotoğraflara şöyle bir bakın; adamın yanında kimler var. Her biri Ertegün'ün ‘‘yarattığı’’, şöhret ettiği isimler ki eğer onlarda bir ışık, bir yetenek olmasıydı Ahmet Ertegün onlara elini uzatır mıydı? Kimsenin elinde sihirli değnek yok sonuçta. Ve ben, yandaki fotoğraflardan birinde, Ertegün'ün yanında bir Türk'ün yer alabileceğine çok istesem de şimdilik inanmıyorum. Acı belki, ama gerçek bu... Kaldı ki Ertegün bir Türk sanatçısına albüm yaptı; Özay Fecht'in 1995 yılında yaptığı ‘‘Antiquated Love’’ isimli olağanüstü caz albümü Atlantic'de gerçekleşti. Ya Tarkan meselesi mi? İki yıl önce yazdığım bir yazı vardı bu konuda, bilmem hatırlar mısınız; hani bu işin asıl sahibi Fransız şirket Atoll Müzik'tir, Atlantic sadece dağıtımı üstlendi, demiştim. Yazdığım o gün ne kadar doğruysa bugün de o kadar doğru. Gerçekler acıtıyor işte... Başarılı meslek hayatında 50 yılını dolduran Ahmet Ertegün'ü yürekten kutlarken, arkasından gelen en azından bir kaç ‘‘Türk’’ün olmasını diliyorum...‘Trip’deki cesaretMüzikte yavaş yavaş yeniliklere hazırlansak iyi ederiz, diye düşünüyorum çünkü Gökhan Kırdar son albümü ‘‘Trip’’ile ‘‘cesaret’’ isteyen bir yenilikle bu konuda uyarıcı bir etki yaptı bende. 4 yıl önce ilk albümünü yaptığında kaliteli pop şarkılarıyla dikkat çeken Kırdar, meğer o günlerde yaptığı müziğin yüzde yüz arkasında değilmiş. ‘‘Özgürlüğünü’’ ilan etmeye ‘‘cesaret’’ etmesi için aradan 4 yıl geçmesi gerekmiş. İşte sonunda sektörün vurduğu zincirleri kırarak inandığı ‘‘seslerin’’ arkasından gitmeye karar vermiş genç müzisyen ve bu yolculuğun içinde yaşadığı duyguların, iç hesaplaşmaların adını ‘‘Trip’’ koymuş...‘‘Trip’’teki 8 şarkının ismi birbirini tamamlayan kelimelerden seçilmiş. Hızla yaklaştığımız geleceğin uçsuz buçaksız evreninde kendi sesini bulma çabasındaki Kırdar, bilgisayar destekli, elektronik ama çarpıcı bir sound yakalamış. Lirikler kısa, ama her zaman net değil... Bu, bence çalışmada kendini bulacak olanların kendi düşüncelerini ve kendi yaşam tecrübelerini daha özgür bir biçimde yorumlamaları için yapılmış bence. Ülkemizde türünün belki de tek örneği olan ‘‘Trip’’in sound'u dünyada yavaş yavaş yer ediniyor ve bu akıma pek sevmediğim bir ad verilerek ‘‘trip hop’’ deniliyor. Gökhan'ın bu akımdan etkilendiği apaçık ortada. Benden bu sanatçımızı bir yere oturtmamı isteyen olursa da şöyle derim: Gökhan Kırdar ‘‘ışığı arayan karanlık müziğin’’ ustaları olarak nitelendirdiğim Massive Attack'ın, mutlu bir anınızda asla dinleyemeyeceğiniz Portishead'in ve bu kategoriye girmeyen ancak son albümü ‘‘OK Computer’’da elektronik seslerin peşinde olan Radiohead'in yanında... Aslında ‘‘Trip’’, kesinlikle bir baş ucu albümü değil ama kafa karıştırıcı, düşündürücü, hatta karamsar edici özellikleriyle çok kişi kendini bu albümde bulabilir. Her ne kadar bazı parçalarda Kırdar'ın vokali bilgisayarın altında eziliyorsa da önemli ve desteklenmesi gereken bir çalışma ‘‘Trip’’...İsterse çok satacak bir pop albümü yapabilecek bir müzisyenin böyle bir zamanda sergilediği ‘‘cesaret’’, Türk müzik piyasasının ‘‘çağı’’ yakalayabilmesi adına çok önemli doğrusu!
button