Güncelleme Tarihi:
Allah ile Aldatmak kitabının yarattığı sarsıntı artarak devam ediyor. Ve yüzlerce insan, günlerdir soruyor:
“Allah ile Aldatmak kitabını niçin yazdın? Bizleri ‘Allah’ adına kimler, nasıl aldatıyorlar?”
Bir kere daha cevap vereyim:
‘Türkiye’yi Kemiren İhanet: Allah ile Aldatmak’; asırlarca sürmüş olan ve bugün hâlâ devam eden bir tahribe karşı yazıldı. Başka bir deyimle, Batı’nın, İslam dinini emperyalist bir siyaset aracı olarak kullanmasına ve bu kullanımın Türkiye’de yarattığı tahribata karşı bir uyarı ve bir çıkış yolu olarak yazıldı. Dinimizin adını değiştirerek, Türkiye ve din üzerinde oynanmak istenen oyunları deşifre etmek için yazıldı.
Bu oyunlarda Batı’nın olduğu kadar, onlara boyun eğmeyi kabullenen siyasetçilerimizin de büyük payı var.
Türkiye’de sosyal devleti çöküşün eşiğine getiren ‘sadaka ve iane kültürü’nün baş dayanağı, Allah ile aldatan siyasetlerin dokunulmaz, eleştirilmez tahakküm teolojileridir. Uzun yıllar içinde oluşmuş bu yarı müşrik teolojiye şimdi de Ilımlı İslam adı altında Haçlı emperyalizm destek veriyor.
Allah ile aldatmak, dini; çıkar, baskı, koltuk, egemenlik aracı yaparak kullanan bir sanayi koludur. Bugünkü iktidar ise bu sanayi kolunun saltanat dönemini temsil etmektedir. İşte ben bu kitabı, bu sanayi kolunun sürüklemekte olduğu felakete dikkat çekmek ve insanları uyandırmak için yazdım; özellikle de 3 sınıf aymazı uyandırmak için:
1. Siyasetçiler,
2. Aydınlar,
3. İş Adamları.
HARAM KAZANÇ VE RİYAKÂRLIĞA DÜŞMANIM
Benim eserlerimi en az okuyanlar ne yazık ki aydınlar, sonra da iş adamlarıdır. Ben, bilindiği gibi, haram kazanca ve kamu mallarının talanına düşmanım. Bu talana savaş açmış bir adamım. Dolayısıyla, ‘din’ ve‘Allah’ adına halkın sırtından nasıl servetler yapıldığını halkımız da açıkça görsün, duysun istedim. Bunun peşini bırakmaya da niyetim yok.
Türkiye üzerine oynanan oyunların başında, bir adı da takıyye olanriyakârlığı kurumsallaştırarak, tüm değerleri yok etmek gelir. Kitabımda, Türkiye’de artık kurumsallaşmış olan 'riya’nın ülkeyi ne boyutlara taşıdığını da vurgulamak istedim. Bu riyakârlık saltanatının başında dinci riyakârlık vardır. Bunu Atatürkçü (!) riyakârlık izlemektedir.
Riyakârlığın tarihte en büyük iki düşmanı olan Hz. Muhammed ve Gazi Mustafa Kemal, riyanın aracı ve malzemesi haline getiriliyor. Bu oyun, tarihin en vicdansız oyunlarından biridir; belki de birincisidir. Bu oyuna karşı çıkmayı bir insanlık ve iman borcu saymaktayım.
Hz. Peygamber’in en büyük mucizesi; en berbat putperest kitleyi düzeltmek ve medenileştirmek oldu. Ancak yüzyıllar boyunca art arda gelen hanedanlar sayesinde riya saltanatlaştırıldı, kurumsallaştırıldı. Bir toplumda riyakârlık, üçkağıtçılık, haram kazanç kavramları yerleşip meşrulaşmışsatüm değerler işe yaramaz hale gelir.Kur’an bunu şöyle ilkeleştirir:
“Yemin olsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan eylemin/üretimin/ibadetin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” (Zümer Suresi, 65)
Kendimizi aldatmayı meziyet saymak gibi saçma bir yola girmek istemiyorsak şunu görmek zorundayız:
Sınırları Balkanlar’dan Arabistan’a uzanan 6.5 asırlık Osmanlı İmparatorluğu’nda toplam 15.000 civarında cami vardı. Türkiye’de bugün yüz bin civarında cami var!
Türkiye’de bütün İslam dünyasının toplamından daha fazla cami olduğunu biliyoruz. Şunu da biliyoruz: Bir tarafta din siyaseti ve ticareti, diğer tarafta, hırsızlık, arsızlık ve canilik almış yürümüş durumda. Türkiye’deki milyar dolarla ifade edilen vurgunlara bir bakın; başlarında dinci vurgunculuğu yani Allah ile Aldatma soygunculuğunu göreceksiniz. İşte Mercümek olayı, Deniz Feneri vurgunu, gurbetçilerin paralarını gasp eden Yimpaşlar, Anadolu halkını soyup perişan eden İhlaslar...
Bu soygunu nasıl başardılar? Allah ile aldatarak. Yani, din üzerinden yürütülen riyakârlığı işleterek. Şirkin en iğrenç biçimi işte budur.
ÖLÇÜ HELAL KAZANÇTIR, NAMAZ DEĞİL
Hz. Peygamber bakın ne diyor:
“Bir adamın namazı, niyazı sizi aldatmasın. O adamın dirhem ve dinarla yani para ile olan ilişkisine bakın.”
Bir de şu var: Hepimizin gözleri önünde, Allah ile aldatma talanının öncülüğünü devlet yapıyor. İslamiyet'te din sınıfı yoktur; namaz kıldırana para ödemek yoktur; İslam bunları yasaklamıştır. Gel gör ki, Türkiye’de 2 katrilyon harcamanın yapıldığı bir din sektörü var. Bu saltanat değil de nedir, riya değil de nedir?
Riyakârlığın Türkiye’de maskesini düşüren tek lider Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Bunun içindir ki, İslam dünyasının son yüzyılda en samimi ve güven verici İslamî gelişim ve oluşumları, Mustafa Kemal Atatürk’ün vücut verdiği zihniyetin ürünü olarak Cumhuriyet Türkiyesi'nde gerçekleşmiştir. Atatürk mirasından geriye gidiş, İslam’ın gerçek anlam ve yaşantısından da geriye gidiş olmuştur. Dinin ve dindarlığın yerini Allah ile Aldatma yani dincilik almıştır.
Büyük Atatürk’ün buyurduğu gibi: “Hak olan Kur’an, haksızlığı kabule vasıta yapılmıştır.”
Allah ile Aldatmak kitabımda da sıkça değiniyorum: Hiçbir kitle, aldatılmak istemeden aldatılamaz.
ATATÜRK’ÜN DİN ANLAYIŞI
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı zorluklara göğüs gererek, 3 kuruşa muhtaç bir halkın gayretiyle kazandı. Bu gayretin motor gücü, anti-emperyalist İslam’ın iman çocukları olan Müdafaa-i Hukukçuların, Gazi Mustafa Kemal’in ve Türk halkının zulme karşı direnci ve mücadele azmiydi.
Dine, Kur’an’ın isteği yönünde akılcı bir yaklaşım, toplumsal dirayet, bir tek Atatürk döneminde gerçekleşti. Ölümsüz Gazi, İslam dinini Elmalılı’nın tefsiri olarak önümüze koydu. TBMM’nin kararı ile yayınlanan o büyük tefsirin yayın harcamalarını da kendi kesesinden yaptı. Böylece dünyaya ve milletine gösterdi ki, o tefsirin vücut bulmasında onun gönlünün hasreti de pay sahibidir.
Bütün bunlar unutuldu, bütün bunları yapan lider ‘dine muhalif’ gösterilmeye başlandı. Halk, Haçlı emperyalistlerin fesat propagandalarıyla aldatıldı. Esas bağrına basması gereken önderine kuşku ile bakmaya zorlandı. Tarihin en büyük vicdansızlıklarından biri tam bu noktada işlendi.
Türk halkı, Haçlı emperyalizm tarafından kurulan tuzağa ne yazık ki düştü. Türkiye’de bugün halk, besmeleyi çekip bir çuval kömür verene teslim oluyor. Ciddî bir yozlaşma var. Türkiye’de toplumun temel mutsuzluk ve umutsuzluk sebebi işte bu sosyal kokuşmuşluk, bu nankörlük, bu vurdumduymazlıktır.
Ben, Türk halkının yıllardan beri ilk defa bu kadar mutsuz, umutsuz ve karamsar olduğunu görüyorum; araştırmalar da bunu doğruluyor. Ekonomi yine duraklamaya girdi. Firavun, Karun ruhlu kadrolar Atatürk’ün kurduğu demiryollarını yaymak yerine, çıkar ve oy uğruna, demiryollarını felce uğratıp karayollarına oluk gibi paralar akıttılar. Bütçemizin büyük kısmı işte bu yüzden petrol alımı için dışarı gidiyor.
En güzel sahillerimiz yıllarca kömür depolarıyla doluydu. İktidarlar, saltanatı meşrulaştırdı. Bu ülkenin halkına yaptıkları kötülükler kelimelerle ifade edilemez. Halk da maalesef bunlara alıştı, kabullendi, hesap sormadı, işin kolayına kaçtı.
Halk, şimdi, bu hatalarının faturalarını acı bir kahırla ödüyor.
ALLAH İLE ALDATMA KİTABININ ARDINDAN NE GELECEK?
‘Kur’an’daki İslam’ benim eserlerim içinde opus magnum (baş eser) sayılırdı. Bana göre hâlâ öyledir.‘Allah ile Aldatmak’ bir uyarı manifestosu. Ama birçok insan Allah ile Aldatmak kitabını benim ana eserim sayma eğiliminde.
Allah ile aldatmak, on beş yıldır devam eden bir büyük çalışma havuzunun ilk ürünüdür.
6500 sayfalık bir havuzdan bahsediyoruz. ‘Allah ile Aldatmak’ bu havuzun ilk eseridir. Bunun ardından (büyük ihtimalle 2009 yılı içinde), hayatımdaki en önemli eserlerimden biri diyebileceğim ‘Türk Bağımsızlık ve Aydınlanma Savaşı’nın Kur’anî Boyutları’ gelecek. Sonraki önemli ürün, ‘Yakın Tarihimizde Molla-Papaz İşbirliği’ni konu eden eser olacak.
Havuzun ana eseri ise büyük olasılıkla 3 ciltte tamamlanacak olan ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İslam ve İslam Dünyası’ olacaktır.
Bu ana eserin tüm dünyada gündeme oturmasını ve büyük uyanışlara vesile olmasını bekliyorum.