Bir insan kaynağı modeli olarak: Hüseyin Özer!

Güncelleme Tarihi:

Bir insan kaynağı modeli olarak: Hüseyin Özer
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2003 13:30

Hüseyin Özer Londra'da yaşıyor. Kendisi bir işadamı. Tüm dünyada prestijli ve kárlı bir sektör olarak gelişen lokantacılıkla iştigal ediyor. Londra'da dört adet Sofra, Özer ve Granita adları altında altı lokanta işletiyor. Ayrıca, Londra'da iki adet franchise-Sofra var. Helsinki'de bir adet Sofra, İstanbul ve Ankara'da birer Sofra ve Ankara'da ayrıca bir adet Özer Lokantası olmak üzere Londra dışında dört lokantası var.

Hüseyin Özer şimdilik toplam 10 lokanta ve iki franchise sahibi.

Sevgili eşi Zeynep ile Londra'da, şehrin neredeyse ortasında, ancak bir orman içinde çok lüks bir villada yaşıyor. Ormanın içinde bir sürü gölet var. Orman her çeşit kuşları, tilkileri, sincapları barındırıyor.

Özer'in yaşadığı yer 'dünyada cennet' cinsinden bir semt!

Altında lüks arabaları, emrinde bir sürü çalışanı var. Okul mezunu gençler Hüseyin'den bir şeyler öğrenebilmek amacı ile yanında çalışmak için can atıyorlar.

* * *

Peki kim bu Hüseyin Özer?

Hüseyin Özer bir köylü!

Hüseyin Özer ilkokulu bile, ileride ehliyet alabilmek için, dışarıdan ve ileri yaşta bitirmiş!

Okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş, toplama-çıkarma-çarpma-bölmeyi ise komilik yaptığı bir Ankara lokantasında ustası yarım saatte öğretmiş.

Hesabı doğru çıkarsın diye!

* * *

Hüseyin Özer köyde ana-baba kavgası arasında kalmış, ana ve babası başkalarıyla evlenmiş. Hüseyin'i anneannesi büyütmüş. Hüseyin'i iki taraf da istememiş, ama ona en çok koyan babasının okula göndermeye söz verdiği halde, analığı yüzünden sonradan cayması olmuş.

Hüseyin köy okulunun duvarı önünde çok ağlamış.

Hüseyin hayatı boyunca hiç okula gitmemiş!

* * *

Okula gidemeyen Hüseyin bir de karın tokluğuna bir ağaya yanaşma (köle) olarak verilmiş.

O yine okul aşkı ile yanmış!

Dayısı ve yengesi de onu 'fazlalık' olarak görünce, o da bir gün üvey babasından 20 TL borç alarak Tokat'taki köyünden Ankara'ya kaçmış.

Toprak meselesi yüzünden 'fazlalık' gördükleri gariban Hüseyin'i yakınları bir de zehirlemeye kalkmışlar.

Bir yakınının bekçilik yaptığı helada bir buçuk yıl geceleri yatmış. Çeşitli işlere girdikten sonra bir lokantada önce bulaşıkçı, sonra yamak, sonra komi olmuş.

Çulsuz çıktığı köyüne önce üvey babasından aldığı 20 TL borcu 40 TL olarak göndermiş.

Sonra bir gün tüm biriktirdiği parasını 5'er liralık desteler yaptırmış ve destenin önüne de, zamanın en büyük kağıt para birimi olan bir 50'lik koymuş.

Köyüne gitmiş ve cebindeki desteyi her fırsatta köylülere göstermiş.

Onu aşağılayan, ona yemek vermeyen dayısı ve yengesi bu sefer Hüseyin'in karşısında el-pençe divan durmuşlar, ona en güzel yemeklerini ikram etmişler.

Hüseyin, gözlerinin parada olduğunu bile bile, çulsuz ve gariban çıktığı köyde 11 yaşında iki gün ağalık yaşamış, sonra kimseye beş kuruş kaptırmadan Ankara'ya dönmüş.

Dokuz yaşında kaçtığı Ankara, 12 yaşında ona az gelmiş. Ankara'ya sığmamış.

İstanbul'a gitmiş!

* * *

İstanbul'da çeşitli lokantalarda çalışmış.

Kendi harçlığı ile kendisine özel öğretmen tutmuş!

İngilizce öğretsin diye!

İngilizce öğretmeni çalıştığı lokantaya her gün, işlerin yavaşladığı bir öğleden sonra saatinde gelir, kenarda bir masada Hüseyin'e İngilizce öğretirmiş!

Bir gün lazım olur diye!

* * *

Hüseyin Özer bir gün İstanbul'a da sığmamış.

Bir otobüse binmiş ve beş günde Londra’ya gelmiş.

Otobüs parası dışında cebinde sadece 60 İngiliz lirası varmış.

Londra'da da çeşitli lokantalarada komilik, dönercilik, garsonluk yapmış.

Bir dönerci dükkanına ortak olmuş.

Bir gün kendisinin ilk lokantası olan ve daha evvel çalıştığı Mayfair'deki Sofra'yı satın almış.

Hem de Londra bankalarından aldığı kredi ile!

İngiliz bankaları Hüseyin'e hala çok güveniyorlar. İstediği krediyi anında açıyorlar.

Hüseyin'den İngiliz vergi dairesi de çok memnun.

Satın aldığı ilk lokantada bir ay sonra ilk sahibine oranla iki misli vergi ödeyince vergi müfettişleri:

-Burada ne oluyor?, diye lokantayı teftişe gelmişler.

* * *

Hüseyin Özer Londra'da çok saygın bir yere sahip. Müşterileri yurtdışında açılan Türk lokantaları gibi Türkler değil.

O Türklerin Türkleri ağırladığı lokantalar işletmekten hiç haz almıyor.

Türk yemeklerini İngiliz ağız tadına göre yorumluyor ve müşteriye öyle sunuyor.

Müşterilerinin yüzde 90’ı yabancılar!

* * *

Hüseyin bir İngiliz gibi yaşamayı çok seviyor. 'Memleket meseleleri' açılınca da gözleri doluyor.

Her konuda akıl yürütüyor.

Ata biniyor, beş çaylarına katılıyor, lüks arabalara meraklı.

Kimilerine göre, o bir dahi!

Yemek sanatı virtüözü!

Beni bu yönü fazla etkilemedi.

Allah'ın ona bahşettiği nimetlerden faydalanıyor.

Beni onun özgüveni, vizyonu, kendini planlama güdüsü, hayata yapışan tırnakları, doğal dünya vatandaşlığı, yaratmak için sonsuz öğrenme güdüsü daha fazla etkiledi.

Hele hele bitmez tükenmez gayretine çok saygı duydum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!