Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2008 01:21
Aylar önce Hürriyet’in 60. yıl etkinliklerini konuşurken "Şöyle halkla özellikle de doğuyla kucaklaşan bir proje olsa" diye duygularımı dile getirmiştim ki, çok geçmeden gazetede tren haberini gördüm. Tren yoluna doğudan başlıyacaktı, çok isabetli bir karardı, zaten güneş de doğudan yükselmez miydi?
Tren, "Hürriyet Hakkımızdır" sloganıyla tüm ülkeyi baştan başa gezecekti, haberi okudum ve samimi olmak gerekirse çok kıskandım, o trende ben de olmalıydım.
Ah!.. O trende ben de olsaydım!
Nazik davet ve "koordinat" sözcüğü...
"Koordinatlar size bildirilecek, koordinatlar tamamdır."
Nedense bu söz komiğime gidiyordu. Kendimi bir ajan filminde hissetmeye başladım, mesela Rus ajan Kempksi ile bana verilen koordinatlar dahilinde istasyonda buluşacaktım. Onun yanında da yüzünde yara izi olan ajan dostu Mira varmışşşşşşşş...
Ben de pekálá kökleri Güney Amerika’ya kadar dayanan bir ajan olabilirdim. Zaten Arjantin Caddesi’nde kolonyal tarzına yakın bir otelde kalıyordum, yani koordinatlar birbirini tastamam tutuyordu. Nihayet günlerdir beklediğim buluşma gerçekleşecekti:
Ben ve tren... Ben ve hiç gitmediğim Ankara...
Kısmet, treni Ankara da yakalamakmış, sıcak bir karşılama ile karşılandım.
Şimdi nereden başlayalım? O kadar güzel ve canlı etkinlikler var ki!..
O zaman, kuruluşundan günümüze kadar yayınlanan, bazı Hürriyet nüshalarının büyütülmüş olarak sergilendiği kısma gidelim, bakalım benim doğduğum yıl neler olmuş?..
Şu anda oturduğum semtin adını taşıyan vapur küçük bir kaza yapmış; merak etmeyin kimseler ölmemiş... * Atlantik’in orta yerinde gemiden çıkarılan kız "İngiliz gençlerine bayılıyorum" demiş... CHP lideri İnönü iktidarın değişmesi gerekiyor demiş...
Anayasa değişiyor (yıl 1971)...
Vietnam terk edildi (yıl 1975, ben İngiltere’deyken)...
77 bisiklet kuponu ve Bayramoğlu’nda dayalı döşeli kat(Hürriyet de hep eli açık gazeteymiş)... Kat talihlisi de miniminnacık Serra. Serra... Serraaaa nerdesin?.. Hálá aynı katta mı ikamettesin?..
İran bizden şikayetçiymiş...
Özal fikir suçu kalksın demiş...
Yıl 1993... E. Özkök bıyıklı...
Yine Barzani... Suya, süte ve balığa dikkat (Sn. Dündar, daha önceleri neredeydiniz?)
Ve Taksim’de atılan çimdiğin cezası 6 ay hapis...
Bunlar sadece birkaçı, sizce çok şey değişmiş mi?
* * *
Burası, inanın hayatın aynası gibi, bir tarafta çocuklar Kızılay ve TEMA yazılı üstleriyle oynuyorlar, diğer tarafta da dünyanın farklı bölgelerindeki çocukların dramı, tecavüzler, işkenceye maruz kalanlar ve onların içimizi acıtan fotoğrafları; yani bildik karşıtlıklar ve haksızlıklar...
Derken canlı mı canlı bir davul gösterisi, herkes kıpır kıpır...
Ardından sevimli bir genç beni Uluslararası Af Örgütü’nün tanıtımının yapıldığı bölüme davet ediyor. Çantama şu yazıyı yapıştırıyor: "Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğü hakkı vardır."
Hepimizin bilmesi gereken maddeler, daha ne kadar "The Forgoten Prisoners" yani "Unutulmuş Mahkumlar" yazısına ihtiyacımız olacak?
Bunlar gündeme getirdiğin için teşekkürler Hürriyet...
Daha sonra "Aile İçi Şiddet Konferansı"nın yapıldığı bölüme geçtim, konu gayet net ve örneklerle anlatılıyor: Kendinizi kullandırmayın, hangi tür şiddet ve taciz olursa olsun boyun eymeyin, çıkış yolu mutlaka vardır.
Bu arada dinleyici hanımlardan biri başladı anlatmaya.
"Efendim, o doğduğunda babası 65 yaşındaymış, babası onu çok çok severmiş, çok yoğun bir sevgi ortamında büyümüşler ve sevgiyle birbirlerine kenetlenmişler, hatta kenetlenmiş sözünü kullandığında kendi ellerini birbirine kenetleyerek bize gösterdi, ama onun anlattıkları şiddet gören kadınlarımıza yıldızlar kadar uzaktı...
Asıl konuşması gereken kadın benim oturduğum sırada oturuyordu, hatta yanındaki hanıma "Ben öyle bir şiddet gördüm ki, anlatsam kimse inanmaz" diyordu ve bunu söylerken de gayet içten gülüyordu, sanki güzel bir anısından bahseder gibi, işte sorun da buradaydı:
Şiddeti "normal" algılamakta; kocamdır sever de döver de mantığı... Doğulu, kara örtülü, kara bahtlı, kara gözlü kadın...
Ankara olur da Seymenleri es geçmek olur mu? İşte oradalar, hepsine selamlar...
Nihayet Akbank Çocuk Tiyatrosu...
Doğadan temalar, güneşler, bulutlar ve sevimli masallar...
Çocuklar, ben çok üzüldüm, lütfen kırlangıçları içeri alın, yoksa küserler ve bir daha gelmezler, tamam mı?
Bu tren eğlendiriyor, düşündürüyor, aydınlatıyor.
Bu tren kara tren değil
Bu tren, Hürriyet Treni, yani Hürriyet’imizin treni...
Sevil ABİDİNOĞLU