Güncelleme Tarihi:
Hürriyet yayın koordinatörü Seçkin TÜRESAY
Gazetenin en nazik, en kendi halinde ve en mesafeli yöneticisi. İşyerinde iş yapmak için bulunuyor. İş disiplinine mugayyir her şeyden şiddetle kaçınıyor. Çalışma düsturu böyle. Bu tanımlamalar Seçkin Türesay'ın ‘‘korkunç'' yönetici olduğu anlamına gelmiyor tabii.
Bir Hürriyet klasiği
Hürriyet'in en nazik, en kendi halinde, en mesafeli yöneticisi Seçkin Türesay
Nazik ve otoriter
Gazetenin en nazik, en kendi halinde ve en mesafeli yöneticisi. İşyerinde iş yapmak için bulunuyor. İş disiplinine mugayyir her şeyden şiddetle kaçınıyor. Çalışma düsturu böyle. Bu tanımlamalar Seçkin Türesay'ın ‘‘korkunç'' yönetici olduğu anlamına gelmiyor tabii. İşini çok seviyor, işinin hakkını böyle verdiğini düşünüyor sadece. Anlayış meselesi...
Eşi Nazan Hanım'la tanışıp evlenmesi, tam piyango! Ankara'ya gitmek için trene bindiğinde, elinde bileti bir genç kız, Seçkin Türesay'ı koltuğundan kaldırıyor; nazik ve otoriter edayla. Aynı koltuk, yanlışlıkla ikisine birden satılmıştır çünkü. Trendeki bu tanışma, iki sene sonra evlilikle sonuçlanıyor. Eve hep geç gelmesi nedeniyle, sigortayı tamir etmekten faturalara kadar herşeyin Nazan Hanım'dan sorulmasından kimsenin bir şikayeti yok. Daha evliliğinin ilk yılında salata ve portakal sıkma eyleminde mutfak zarar gördüğü için, yasaklı. Eşi ve kızıyla akşam yemeği yemeyeli yıllar oldu. Ev üç kişilik bir meclis. Ama oy durumu enteresan. Baba-kızın sayısal çoğunluğuna karşılık Nazan Hanım'ın egemenliği tartışılmaz!
Süper baba!
İki annem, bir babam var. Benim babam, hem anne hem babadır. Süper Baba filmini gördüğümde çok sevindim. Süper babaların 60 milyona anlatılması nedeniyle. İşi nedeniyle beni hiç ihmal etmedi. Babamın çok vakti yokken fedakarlık yaptı. Zeytin çekirdeği ayıkladı, limonata yaptı. Gece seslendiğimde annem değil, babam kalkıp geldi. Altımı ıslattığımda annem kızmasın diye gizlice babam değiştirirdi. Okul toplantılarıma da babam geldi. Sorunlarımı babama anlattım. Kadınlığa ilişkin sorularımı genel görüşün aksine, babama sordum. Bu, annemin yetersizliğinden değil, babamın modernliğini göstermesi açısından önemli. Çok soru sorar, pimpiriklidir ama bütün bu saydığım özellikleriyle örnek aldığım biri. Bu nedenle ben de gazeteciliği seçtim. Babamla hep gurur duydum. Baba olarak gerçekten mükemmeldir; süper babadır. Bana İstanbul masalları anlatırdı. Tıpkı Süper Baba filminin şarkısındaki gibi. Onu pencerede beklerdim. Geciktiğinde ateşlenip hastalanırdım. Annemle konuşamayacağım konular vardır. Ama babamla her konuyu konuşurum. Babam çok güzel dans eder. Sadece valsi bilmez. babamın kızı olmaktan gurur duydum. Kurthan Fişek'in deyişiyle Seçkin'in sıpası olmayı çok seviyorum.
‘‘Hep pazar günleri çalıştım. Pazar günü eve bıraksanız, ne yapacağımı bilemem. Cumartesi izin yapıyorum. Yalnızken arabama atlarım, 60-70 kilometre uzaklaşmak kaydıyla giderim. Kafamı boşaltıyor, dinlendiriyor.''
Çay deyip geçmemeli
Türesay ailesi için çay vazgeçilmez bir içecek. Günün gecenin her saatinde hazır. Poşet çayı, zorunlu haller dışında içmiyorlar. Nazan Hanım'ın portakal kabuğu ve bergamut katkılı değişik çaylardan harmanladığı çay, kapalı bir kutuda ve güneşten uzak tutuluyor. Seçkin Bey'e de çay uzmanı olarak demlemek kalıyor. İşin püf noktası, demlenecek çayın önce sıcak sonra soğuk suyla yıkanması ve demlenir demlenmez beş
dakika içinde içilmesi. Çünkü bu süreyi geçiren çayın tadı kalmıyor.
Nazik, saygılı, yalnız ve mesafeli bir yöneticisiniz.
- İşte disiplinin çok ön planda olması gerektiğine inanıyorum. İş konusunda belli bir mesafe şart. Saygı telkin etmek için. Senli benli olmanın iyi sonuçları olduğunu sanmıyorum. Kendime çok yakın hissettiğim az insan var.
Diğer yöneticilerle iş dışında birlikte görülmüyorsunuz. Mesela barda?
- İçki içmek benim için hobidir. İzin günlerimde öğleye doğru değişik içkiler hazırlarım. Ama işyerindeki içki muhabbeti, bir kere konum olarak beni pek sarmıyor. Bar kapalı, basık bir yer. Orada içki içmenin zevkli olduğunu sanmıyorum. Bunun mesafeli davranmakla alakası yok. Ama orası pek hoş gelmiyor. Eve içkili gelmemeye çalışırım. Hem iş yerime hem evime saygıdan.
Gazetede, gazetecilerde, köşe yazarlarında bir değişim sözkonusu. Siz bu değişimi nasıl karşılıyorsunuz?
- 25 yıldır Hürriyet'te çalışıyorum. İlk dönemde Hürriyet'te yazar yoktu. Önemli olaylarda birinci sayfada Hürriyet imzalı kısa bir yazı yazılırdı. 1980'li yıllara kadar iki-üç yazar vardı. 1990'a doğru gelirken bu sayı arttı ve şimdi köşe yazarı enflasyonu var. Hürriyet'te 40'a yakın yazar var. Ben üç tür yazar görüyorum. Bir grubu rahmetli Uğur Mumcu'nun yaptığı gibi yorumlarında haber olan, bilgi olanlar. Bir diğer grup da günün içindeki olayları yorumlayıp okuyucuya dost sohbetlerinde konuşacak ipuçları veren yazarlar. Üçüncü grubun çoğu, yeni genç arkadaşlar. Rutinin de dışına çıkıp farklı şeyler yazıyorlar. Farklı bakıştır ama zaman zaman dozu aşan, ölçüsü kaçan yazılar haline geliyor. Kedisini, eşini, babaannesini yazan arkadaşlar var. Okura sormak lazım, bunlar gerekli mi? Sizin bu yaptığınız röportajı da okura sormak lazım. Seçkin Türesay'la bir sayfalık röportaja ihtiyaç var mı? Bir de uzmanlık isteyen konularda yazan uzman yazarlar... Spor, ekonomi, dış politika gibi. Şimdi bana ters gelen, genç arkadaşların bazılarındaki üslup. Gazeteciliğe başladığım yıllarda tanıdığım yazarlar ben kelimesini kesinlikle kullanmazlardı. Şimdiki genç arkadaşlar egolarını ön plana çıkarıyorlar. Kimlik, kişilik kanıtlamaya çalışıyorlar. Yapılmasın demiyorum ama dozu kaçırılmasın.
Bu değişim sadece Hürriyet için değil, diğer gazeteler ve tüm dünyada.
- Genç arkadaşlar zaman içerisinde durulacaklar, olgunlaşacaklar. Kötü olmayacak sanıyorum. Bir kısmı çok daha iyi yere gelecek. Arz talep meselesi. Şu an isteniyorsa, yapmak lazım. Ön yargım yok. Meslek terbiyesi açısından dozunu belli ölçüde tutmak lazım. Mahremiyetimi okura aktarmaya gerek yok diyorum.
Terbiyeli olmak lazım
Yazarlar arasındaki polemikleri nasıl karşılıyorsunuz?
- Çok önceden de vardı. Şu anda yüksek tempoda değil. Bir ara fazla şiddetliydi. İki kişinin kavgası, bazen mesleği kapsıyor. Terbiyeli olmak lazım. Tartışma olsun ama bunu karşılıklı kavga, suçlama haline getirmek gazeteciliğe yakışmıyor. Okur da bunu hoş karşılamıyor.
Yazar türleri ve polemikler açısından yönetici olmak nasıl? Sıkıntınız neler?
- Mesleğimin 31. yılını dolduruyorum. Bu yıllar içinde çalışmadığım süre üç ay bile değil. Hep mutfakta çalıştım. Yazıişlerinin bir elemanı olarak yazarlarla sürekli diyaloğum oldu. Yazıişleri bundan önceki dönemlerde gazetenin tümüne daha fazla egemendi. Eskiden genç bir yönetici olarak yazarlara ukalalık yapardım. Şimdi teknoloji değişti. Yazar bilgisayara geçiyor, yüz yüze değilsiniz. Şimdilerde, bu egemenlik biraz teknolojinin biraz da kurumların yayılması nedeniyle mezkeziyetçilikten yarı bağımsız birimlere geçiyor. Bunu üniter devletten federe devlet yapısına geçişe benzetiyorum. O yüzden zaman zaman sıkıntılar olmuyor değil. Sayfaların sorumluları, işlerini gereğince yaptığı zaman bu sıkıntılar da ortadan kalkıyor. Yazarlar da gazetenin genel çizgisine ve meslek ilkelerine uydukları sürece problem hiç olmaz. Hürriyet yazarlarının bu anlayışa saygılı oldukların biliyorum. Sorumluluklar da paylaşılınca işin yürümesi kolaylaşıyor. Önceki yıllarda Hürriyet künyesinde sahibi, genel yayın müdürü, yazıişleri ve reklam müdürü yazılıydı. Şimdi 6 yazıişleri müdürü ve iki de sorumlu müdür var. Bu zaman zaman fikir çatışmaları yaratsa da işleri kolaylaştırıyor.
Siz hangi ekoldensiz?
- Mesleğe en alt basamaktan başlayıp en üst basamaklara kadar yükseldim. Bu bir şans. Ben kendimi, çalıştığım bu gazetenin geleneği ile bugünü arasında bir köprü gibi görüyorum. Onun için bu bir ekolse, bu ekoldenim. Bu ekolün anayasası da mesleğe, okura ve birlikte çalıştığınız insanlara saygılı olmaktır. Yayın yönetmeninin yanına eli cebinde giren genç arkadaşları görünce çok şaşırıyorum. Bu da bir bakış açısı. Belki daha rahat hissediyorlar böyle kendilerini. Tecrübenin en geçerli olduğu meslek gazetecilik. Ama yeni gelenlere yer açmak, gençleri daha yukarılara çekmek lazım.
Haber toplantılarında, polisiye olaylarda şeytanın avukatlığını yaparmışsınız.
- Gazetecilikte kuşkunun ön planda olduğuna inanıyorum. Herhangi bir haberde karşı görüşü yakalamak çok önemli. En küçük ayrıntılara dikkat etmek çok önemli. Çoğu kez bu unsurlar haberin yönünü de değiştirebiliyor. O nedenle kuşkulu olmak bizim meslekte zorunluluktur.
Gazeteciler Cemiyeti Başkan yardımcısısınız. Meslek sorunlarına yaklaşımınızı merak ediyorum. Sendika, 212, sigorta hakları gibi.
- Genç arkadaşlar cemiyete soğuk bakıyor. İkitelli'ye taşınmanın etkisi çok. Gidip ağırlık koymalı, yönetime girmeliler. Cemiyet yönetiminde mutlaka genç arkadaşlar olmalı. Günümüzde 212 geçerliliğini kaybediyor. Yerine mutlaka çalışanı da müesseseleri de koruyucu yeni bir yasa şart. Gazeteciyi tanımlayan bir kanun olmalı. Basın kartı ile ilgili mutlaka yeni düzenlemeler getirmek gerek. Devletin bir kurumu yerine örneğin, meslek örgütüne de başvurup basın kartı alabilmelisiniz. Bir de serbest gaztecilik kurumsallaşmalı, yazdığınız haberi veya röportajı, çektiğiniz fotoğrafı serbest piyasa koşullarında, belli bir gazeteye kadrolu olmadan satabilmelisiniz. Dünyanın birçok yerinde böyle yapılıyor.
DETAYCI VE VIDI VIDICI
Gazete çalışanlarının ekonomik durumunu nasıl buluyorsunuz?
- Bütünü parçalarından soyutlayamazsınız. Türkiye'de genel şartlar ne ise, kurumlarda da, şirketlerde de üç aşağı beş yukarı aynı. Bugün Türkiye'de en önemli sorun bence. gelir dağılımının adaletsiz oluşu. Büyük uçurumlar var. Aynı sorun basındaki kurumlarda da var. Yani, ücret makası açılmış durumda. Eskiye nazaran gazete çalışanlarının bugün üst seviyedeki meslektaşlar ve yöneticilerin ekonomik durumları oldukça iyi. Bu iyileşme dilerim genelleşir.
Hürriyet, kadın yöneticisi en çok olan gazete. Çetin Emeç döneminde yazıişlerine kadınlar giremezdi. Siz kadınlarla çalışmaktan memnun musunuz?
- Ferai Tınç'ın dışhaberler şefi olması için Çetin Emeç'i altı ay zorladım. Şimdi Hürriyet bu konularda örnek. Ferai şimdi sözü edilen bir yazar. Verimli çalışmalar yapan bir arkadaş. Kadınların çalışmasından memnunum. Yeni hükümette daha çok kadın kadın bakanın olmasını beklerdim. Hükümetin kurulmasında bir eksiklik olarak görüyorum sadece iki kadın bakan olmasını.
Kadının getirdiği fark nedir Hürriyet'te? Kadın gazeteye neyi katıyor?
- Kadın bakışını. Erkekçe düşünmenin dışında, farklı düşünme. Bizim erkek olarak aklımıza gelmeyeni kadın düşünüyor. Farklı düşüncedir en azından. İlla kadın gazeteci daha iyidir demek de yanlış.
Bunca kuşkuculu gazeteciliğine karşılık Seçkin Bey nasıl bir eş?
Nazan Hanım: Detaycı ve vıdı vıdıcı.
Seçkin Bey: Programlı yaşamaktan nefret ediyorum. Sabah çıkarken akşamki programın söylenmesine tahammül edemem.
Nazan Hanım: Sabah çıkarken ya da telefonla işyerinden arayıp akşam ne yapılacağını söylemem, Seçkin'e verilen en büyük ceza. Çok sinirlenir.
Kaç yıl oldu tatil yapmayalı?
Nazan Hanım: Tatilden yoksunuz. Zaman zaman bu fedakarlığa değdi mi diye düşünüyorum. Evet değdi. Evlenirken kandırılmadım. Biliyordum böyle olacağını. Seçkin Batılı, modern bir erkek.
Seçkin Bey kendi başına hobilerine hiç mi kaçmaz?
Nazan Hanım: Galatasaray maçına kaçar.
Seçkin Bey: Galatasaray'ın kongre üyesiyim. Futbol enteresan bir şey. Futbolda insanlar takım ruhunu, birlikte çalışmayı öğrenirler. Bu, iş yaşamında bana şans getirmiştir. Gazete de bir takımdır. Sadece yazıişleri değil. Kapıdan girerken karşılayandan, ulaştırmadaki haberi götürene kadar. Bu nosyonu alan insanlar, çok rahat iş yaparlar. Gözünüzün hareketinden, ne düşündüğünüzü anlar. Gazetenin başarısı açısından takım birliği içerisinde oynamak şarttır.
Otomobille de kaçarmışsınız.
- Hep pazar günleri çalıştım. Pazar günü eve bıraksanız, ne yapacağımı bilemem. Cumartesi izin yapıyorum. Tek başıma kalıyorum bazen. Kızım evdeyse bir yere gideriz. Yalnızken arabama atlarım, 60-70 kilometre uzaklaşmak kaydıyla giderim. Kafamı boşaltıyor, dinlendiriyor. Bir noktaya bakıp 180 dereceyi görmek, belli bir noktaya konsantre ediyor. Hele ağaçlıklı, deniz manzaralı bir yolsa...
Yapamadığınız, uhte kalan neler var?
- Kanun çalmak. Çocukluğumda Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne gidip gıptayla dinlerdim. Müzik yeteneğim yok maalesef.