Bir Hürriyet Klasiği

Güncelleme Tarihi:

Bir Hürriyet Klasiği
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 17, 1997 00:00

Hürriyet yayın koordinatörü Seçkin TÜRESAYGazetenin en nazik, en kendi halinde ve en mesafeli yöneticisi. İşyerinde iş yapmak için bulunuyor. İş disiplinine mugayyir her şeyden şiddetle kaçınıyor. Çalışma düsturu böyle. Bu tanımlamalar Seçkin Türesay'ın ‘‘korkunç'' yönetici olduğu anlamına gelmiyor tabii.Bir Hürriyet klasiğiHürriyet'in en nazik, en kendi halinde, en mesafeli yöneticisi Seçkin TüresayNazik ve otoriterGazetenin en nazik, en kendi halinde ve en mesafeli yöneticisi. İşyerinde iş yapmak için bulunuyor. İş disiplinine mugayyir her şeyden şiddetle kaçınıyor. Çalışma düsturu böyle. Bu tanımlamalar Seçkin Türesay'ın ‘‘korkunç'' yönetici olduğu anlamına gelmiyor tabii. İşini çok seviyor, işinin hakkını böyle verdiğini düşünüyor sadece. Anlayış meselesi...Eşi Nazan Hanım'la tanışıp evlenmesi, tam piyango! Ankara'ya gitmek için trene bindiğinde, elinde bileti bir genç kız, Seçkin Türesay'ı koltuğundan kaldırıyor; nazik ve otoriter edayla. Aynı koltuk, yanlışlıkla ikisine birden satılmıştır çünkü. Trendeki bu tanışma, iki sene sonra evlilikle sonuçlanıyor. Eve hep geç gelmesi nedeniyle, sigortayı tamir etmekten faturalara kadar herşeyin Nazan Hanım'dan sorulmasından kimsenin bir şikayeti yok. Daha evliliğinin ilk yılında salata ve portakal sıkma eyleminde mutfak zarar gördüğü için, yasaklı. Eşi ve kızıyla akşam yemeği yemeyeli yıllar oldu. Ev üç kişilik bir meclis. Ama oy durumu enteresan. Baba-kızın sayısal çoğunluğuna karşılık Nazan Hanım'ın egemenliği tartışılmaz!Süper baba!İki annem, bir babam var. Benim babam, hem anne hem babadır. Süper Baba filmini gördüğümde çok sevindim. Süper babaların 60 milyona anlatılması nedeniyle. İşi nedeniyle beni hiç ihmal etmedi. Babamın çok vakti yokken fedakarlık yaptı. Zeytin çekirdeği ayıkladı, limonata yaptı. Gece seslendiğimde annem değil, babam kalkıp geldi. Altımı ıslattığımda annem kızmasın diye gizlice babam değiştirirdi. Okul toplantılarıma da babam geldi. Sorunlarımı babama anlattım. Kadınlığa ilişkin sorularımı genel görüşün aksine, babama sordum. Bu, annemin yetersizliğinden değil, babamın modernliğini göstermesi açısından önemli. Çok soru sorar, pimpiriklidir ama bütün bu saydığım özellikleriyle örnek aldığım biri. Bu nedenle ben de gazeteciliği seçtim. Babamla hep gurur duydum. Baba olarak gerçekten mükemmeldir; süper babadır. Bana İstanbul masalları anlatırdı. Tıpkı Süper Baba filminin şarkısındaki gibi. Onu pencerede beklerdim. Geciktiğinde ateşlenip hastalanırdım. Annemle konuşamayacağım konular vardır. Ama babamla her konuyu konuşurum. Babam çok güzel dans eder. Sadece valsi bilmez. babamın kızı olmaktan gurur duydum. Kurthan Fişek'in deyişiyle Seçkin'in sıpası olmayı çok seviyorum.‘‘Hep pazar günleri çalıştım. Pazar günü eve bıraksanız, ne yapacağımı bilemem. Cumartesi izin yapıyorum. Yalnızken arabama atlarım, 60-70 kilometre uzaklaşmak kaydıyla giderim. Kafamı boşaltıyor, dinlendiriyor.''Çay deyip geçmemeliTüresay ailesi için çay vazgeçilmez bir içecek. Günün gecenin her saatinde hazır. Poşet çayı, zorunlu haller dışında içmiyorlar. Nazan Hanım'ın portakal kabuğu ve bergamut katkılı değişik çaylardan harmanladığı çay, kapalı bir kutuda ve güneşten uzak tutuluyor. Seçkin Bey'e de çay uzmanı olarak demlemek kalıyor. İşin püf noktası, demlenecek çayın önce sıcak sonra soğuk suyla yıkanması ve demlenir demlenmez beş dakika içinde içilmesi. Çünkü bu süreyi geçiren çayın tadı kalmıyor.Nazik, saygılı, yalnız ve mesafeli bir yöneticisiniz.- İşte disiplinin çok ön planda olması gerektiğine inanıyorum. İş konusunda belli bir mesafe şart. Saygı telkin etmek için. Senli benli olmanın iyi sonuçları olduğunu sanmıyorum. Kendime çok yakın hissettiğim az insan var. Diğer yöneticilerle iş dışında birlikte görülmüyorsunuz. Mesela barda?- İçki içmek benim için hobidir. İzin günlerimde öğleye doğru değişik içkiler hazırlarım. Ama işyerindeki içki muhabbeti, bir kere konum olarak beni pek sarmıyor. Bar kapalı, basık bir yer. Orada içki içmenin zevkli olduğunu sanmıyorum. Bunun mesafeli davranmakla alakası yok. Ama orası pek hoş gelmiyor. Eve içkili gelmemeye çalışırım. Hem iş yerime hem evime saygıdan.Gazetede, gazetecilerde, köşe yazarlarında bir değişim sözkonusu. Siz bu değişimi nasıl karşılıyorsunuz? - 25 yıldır Hürriyet'te çalışıyorum. İlk dönemde Hürriyet'te yazar yoktu. Önemli olaylarda birinci sayfada Hürriyet imzalı kısa bir yazı yazılırdı. 1980'li yıllara kadar iki-üç yazar vardı. 1990'a doğru gelirken bu sayı arttı ve şimdi köşe yazarı enflasyonu var. Hürriyet'te 40'a yakın yazar var. Ben üç tür yazar görüyorum. Bir grubu rahmetli Uğur Mumcu'nun yaptığı gibi yorumlarında haber olan, bilgi olanlar. Bir diğer grup da günün içindeki olayları yorumlayıp okuyucuya dost sohbetlerinde konuşacak ipuçları veren yazarlar. Üçüncü grubun çoğu, yeni genç arkadaşlar. Rutinin de dışına çıkıp farklı şeyler yazıyorlar. Farklı bakıştır ama zaman zaman dozu aşan, ölçüsü kaçan yazılar haline geliyor. Kedisini, eşini, babaannesini yazan arkadaşlar var. Okura sormak lazım, bunlar gerekli mi? Sizin bu yaptığınız röportajı da okura sormak lazım. Seçkin Türesay'la bir sayfalık röportaja ihtiyaç var mı? Bir de uzmanlık isteyen konularda yazan uzman yazarlar... Spor, ekonomi, dış politika gibi. Şimdi bana ters gelen, genç arkadaşların bazılarındaki üslup. Gazeteciliğe başladığım yıllarda tanıdığım yazarlar ben kelimesini kesinlikle kullanmazlardı. Şimdiki genç arkadaşlar egolarını ön plana çıkarıyorlar. Kimlik, kişilik kanıtlamaya çalışıyorlar. Yapılmasın demiyorum ama dozu kaçırılmasın.Bu değişim sadece Hürriyet için değil, diğer gazeteler ve tüm dünyada.- Genç arkadaşlar zaman içerisinde durulacaklar, olgunlaşacaklar. Kötü olmayacak sanıyorum. Bir kısmı çok daha iyi yere gelecek. Arz talep meselesi. Şu an isteniyorsa, yapmak lazım. Ön yargım yok. Meslek terbiyesi açısından dozunu belli ölçüde tutmak lazım. Mahremiyetimi okura aktarmaya gerek yok diyorum.Terbiyeli olmak lazımYazarlar arasındaki polemikleri nasıl karşılıyorsunuz?- Çok önceden de vardı. Şu anda yüksek tempoda değil. Bir ara fazla şiddetliydi. İki kişinin kavgası, bazen mesleği kapsıyor. Terbiyeli olmak lazım. Tartışma olsun ama bunu karşılıklı kavga, suçlama haline getirmek gazeteciliğe yakışmıyor. Okur da bunu hoş karşılamıyor.Yazar türleri ve polemikler açısından yönetici olmak nasıl? Sıkıntınız neler?- Mesleğimin 31. yılını dolduruyorum. Bu yıllar içinde çalışmadığım süre üç ay bile değil. Hep mutfakta çalıştım. Yazıişlerinin bir elemanı olarak yazarlarla sürekli diyaloğum oldu. Yazıişleri bundan önceki dönemlerde gazetenin tümüne daha fazla egemendi. Eskiden genç bir yönetici olarak yazarlara ukalalık yapardım. Şimdi teknoloji değişti. Yazar bilgisayara geçiyor, yüz yüze değilsiniz. Şimdilerde, bu egemenlik biraz teknolojinin biraz da kurumların yayılması nedeniyle mezkeziyetçilikten yarı bağımsız birimlere geçiyor. Bunu üniter devletten federe devlet yapısına geçişe benzetiyorum. O yüzden zaman zaman sıkıntılar olmuyor değil. Sayfaların sorumluları, işlerini gereğince yaptığı zaman bu sıkıntılar da ortadan kalkıyor. Yazarlar da gazetenin genel çizgisine ve meslek ilkelerine uydukları sürece problem hiç olmaz. Hürriyet yazarlarının bu anlayışa saygılı oldukların biliyorum. Sorumluluklar da paylaşılınca işin yürümesi kolaylaşıyor. Önceki yıllarda Hürriyet künyesinde sahibi, genel yayın müdürü, yazıişleri ve reklam müdürü yazılıydı. Şimdi 6 yazıişleri müdürü ve iki de sorumlu müdür var. Bu zaman zaman fikir çatışmaları yaratsa da işleri kolaylaştırıyor. Siz hangi ekoldensiz?- Mesleğe en alt basamaktan başlayıp en üst basamaklara kadar yükseldim. Bu bir şans. Ben kendimi, çalıştığım bu gazetenin geleneği ile bugünü arasında bir köprü gibi görüyorum. Onun için bu bir ekolse, bu ekoldenim. Bu ekolün anayasası da mesleğe, okura ve birlikte çalıştığınız insanlara saygılı olmaktır. Yayın yönetmeninin yanına eli cebinde gi
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!