Güncelleme Tarihi:
Zaten edebi ustalığı olmasa Kurtuluş Savaşı destanını anlattığı Çılgın Türkler, kendisinden önce yazılmış onca kitabı fersah fersah geride bırakıp yüzbinlerce satabilir miydi? Roman tadında, tiyatro görselliği ile canlandırılmış bir belgeseldi Çılgın Türkler. Öyle bir eser yaratabilmesinin nedeni ise hem onyıllar boyunca inatla, sabırla, disiplinle biriktirdiği belge ve bilgiydi; hem de yazarlık serüveni boyunca biriktirdiği ustalıkları…
Geriye dönüp yazarlığının kilometre taşlarını izleyenler daha rahat anlayacaktır bu söylediklerimi. Örnek ise “Romantika” adlı romanı. Ben “Romantika”yı, “Çılgın Türkler”den önce okumuş olma bahtiyarlığına erişenlerdenim. Turgut Hoca’nın sözcükleri büyüleyici cümlelere dönüştürme becerisine hayran kalmış; bazı bölümleri tadını çıkara çıkara birkaç kez yeniden okumuştum.
Orada anlattığı “Gül bahçesi” nden o kadar etkilenmiştim ki aradım buldum parkı. Önce hayal kırıklığı yaşadım, keşke görmeseydim dedim. Kocaman binalar arasında kalmış, güllerle çevrili minicik bir yeşil alandı. Romantika’daki ise muhteşem bir aşk bahçesiydi. Bambaşka bir park yaratmıştı Turgut Hoca kalemiyle… Anılarımın arasına gerçeğini değil, Turgut Hoca’nın imgelemimde yarattığı “Gül bahçesi”ni saklarım hala… Turgut Hoca’nın, Romantika’daki kahramanlarının ağzından aktardığı bazı cümleleri de unutamam:
'Bir gün aşk ihtilaldir' demiştiniz. Bu sözün anlamını şimdi anlıyorum. Aşk gelince, gerçekten yeni bir dünya kuruluyormuş. İçimde, varlığından haberli bile olmadığım yeni duygular keşfediyorum. Eskiden göl balığıydım. Şimdi akıntıya karşı yüzen bir sazanım."
Okurken Turgut Hoca’nın kahramanlarının cümleleri arasına kendi özlemlerini, hayat anlayışını, deneyimlerini yerleştirdiğini düşünmüştüm; şimdi ardından bakakalmış halde yine öyle düşünüyorum. Zira kendisi de ilkelerinden, kişiliğinden, düşüncelerinden taviz vermeden akıntıya karşı yüzen bir kalem efendisiydi…