Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2002 00:00
Türkiye’nin önüne tarihi bir fırsat çıkmıştı. AB’ye tam üyelik ve Kıbrıs konularında önümüzü açabilecektik. İşi yüzümüze gözümüze bulaştırmak üzereyiz.Bu Köşe’yi okuyanlar, sıkılma pahasına, belirli bir konunun altının çizildiğini görmüşlerdir.2002’nin Cumhuriyet tarihih en kritik yılı olduğunu, önümüzdeki iki sorunun üstesinden gelinebildiği taktirde, Türkiye’nin 1 inci lig’deki ülkelerin arasına girebileceğini yazıp durduk.Bunlardan biri, Avrupa Birliği’ne uyum yasaları idi. İdam, Ana Dil öğrenme ve yayın yapma hakkı başta olmak üzere, bir dizi yasa hızla değiştirilebilirse, 12 Aralık’ta Kopenhag’da toplanacak AB doruğundan, Tam Üyelik Müzakerelerinin ne zaman başlayacağına dair kesin bir tarih olmasa dahi, bir işaret alabileceğimizi vurgulamıştık.Bunca aceleye gerek bulunmadığını, uyum yasalarının zamanı gelince (3 yıllık süre içinde) tamamlanabileceğini ileri sürenlere de hep aynı gerekçeyle karşı çıktık: “…Eğer 12 Aralık doruğunda bütün aday ülkeler için bir perspektif çıkar ve Türkiye’ye bağlayıcı hiçbir şöy söylenmezse, AB treni önemli ölçüde kaçırılmış sayılmalıdır. Türkiye, diğer ülkeler Tam üyeliklerininin başlayacağı 2004 yıl sonuna kadar Katılma Müzakereleri için masaya oturamazsa, treni toptan kaçırmış olacaktır…”Bugün gelinilen noktada, AB uyum yasalarının 3 Kasım seçimlerine kadar geçirilmesi giderek zorlaşmaktadır. Büyük bir olasılıkla da siyasi partilerimiz uzun vadeli düşünmek yerine, kısır kavgaları tercih edecekler ve uyum yasalarını “tatmin edici oranda” geçiremeyecekler.Böyle bir durumda da, 12 Aralık Kopenhag doruğundan “iyi yoldasınız , devam edin” gibilerinden , hiçbir anlama gelmeyen bir mesajla yetinmek zorunda kalacağız.İstasyondan ayrılmaya başlayan Avrupa trenini izlemekten ve içine binmiş olan Bulgaristan, Romanya, Kıbrıs gibi ülkelere el sallamaktan başka bir şey yapamayacağız.Diğer bir sorun da Kıbrıs…Kıbrıs bence, Avrupa Birliğine uyum yasalarından da önemli. Zira 28 yıldır karşımıza ilk defa böylesine tarihi bir fırsat çıktı. Şimdiye kadar hiçbir zaman , tarafları bir çözüme zorlayan durum yaratılmamıştı. BM baskılarının ötesine gidilmemişti. Oysa bu defa, Kıbrıs tam üye olacak ve bu iş bitecek. Uzun vadede, Türk tarafı kaybedecek. Şu sıralarda KKTC’nin eli güçlü. Gerçekleşmesi imkansız isteklerle ortaya çıkılmadığı sürece, Kıbrıs Rum Yönetimi zorlanabilir. 12 Aralık 2002’den sonra durum değişecek. Türk tarafı bugün beğenmediği bir çok öneriyi, ilerde mumla arayacak.İşte böylesine kritik bir noktadayken, 3 Kasım
seçim fırtınası ile, Kıbrıs müzakereleri de durdu.Denktaş ile Klerides hala konuşuyor olabilirler ancak, bunun hiçbir anlamı yok. Seçim havasına giren Türkiye’de, kimse Kıbrıs riski almak istemez.Acaba, 3 Kasım seçimlerinden sonra kurulacak yeni koalisyon birşeyler yapabilir mi? Zaman yeter mi? Yoksa bu tren de kaçar mı?Şu sıradaki görünüm, Türkiye’nin bir çuval inciri mahvetmek üzere olduğu şeklinde…BELKİ BÖYLESİ DAHA AZ ZARARLI…Bir de başka açıdan bakıyorum ve bir çuval incirin, erken seçimler nedeniyle mahvolmasının ehven-i-şer olduğu sonucuna varıyorum. Eğer seçim gerekçesi çıkmasaydı, dünya’ya ne diyecektik?“Uyum yasalarını yerine getiremiyoruz. Koalisyon partileri, biraz daha iktidarda kalabilmek için ne Kıbrıs’ta çözüm, ne de AB’yi istiyor”.Uygarlaşmak istemeyen bir ülke konumuna düşecektik.Hiç değilse şimdi “Demokrasinin en temel kuralı seçimdir. Bizde seçime gitmek zorunda kaldığımız için, kusura bakmayın. Kıbrıs ve Uyum Yasalarını erteliyoruz” diyebileceğiz.Böylece, kendimizi şeklen (!) kurtarmış, kelimizi göstermeden işin içinden sıyırmış olacağız. Uzun vadede kaybedenin bizzat kendimiz olacağını görmezden geleceğiz.Dünya’da mutlaka bizim gibiler vardır, ancak bu kadar kendi kendini aldatan, gösteri pahasına kendini yakan azdır…
button