Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu
Oluşturulma Tarihi: Eylül 14, 2007 00:00
İslam tarihini, Allah Resulü’nün etrafındaki o muhteşem hayatları incelediğimizde her bir teferruatın hayret verici bir rahmete, hayret verici bir güzelliğe ve geleceğe ışık olduğunu görürüz. Kime sorulursa sorulsun, Hz. Ebubekir tanınır, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Aişe bilinir. Bunu hak etmişti o büyük insanlar.
HÜRRİYET RAMAZAN sayfasına gitmek için TIKLAYINIZ...Fakat bazı insanlar vardı ki, isimleri pek bilinmeyen; onlar son derece mütevazı yaşamış ve öte áleme göçüp gitmişlerdi. Onlar ki, İslam’ı anlamış, vahye teslim olmuşlardı!
SESİNİZİ YÜKSELTMEYİNNebi-i Zişan Efendimizin açtığı o güzel yolda yürürlerken rahmet, merhamet, güzellik kuşanmışlardı. Elbette meçhul değillerdi, ancak pek de bilinmiyorlardı. Zaten esas önemli olan da, tarihin kayıtlarında iyi yer tutmaktansa, Allah’ın katındaki kayıtlarda iyi yer tutmak değil midir?
İşte onlardan biri olan Sabit bin Kays, bir gün bir ayet işitiyordu. Ayet-i Kerime, Hucurat Suresi’ndendi. "Ey iman edenler! Sesinizi Resulullah’ın yanında yükseltmeyin. Birbirinizle konuşur gibi Peygamber ile konuşmayın. Sonra amellerinizin boşa gittiğini görürsünüz de farkında bile olamazsınız."
Bu ayetleri işittiğinde Sabit’in ufku kararıyor, dizlerinin dermanı çözülüyordu. Yürüyemez hale geliyordu Sabit. Sanki koca sema, başından aşağı yıkılıyordu Sabit’in.
KAPIYI ÜSTÜME KİLİTLE"Eyvah! Bu ayetler beni anlatıyor, beni tarif ediyor! Çünkü benim sesim yüksek ve gürdür" diyordu. Perişan olmuştu ayeti duyduktan sonra Sabit bin Kays. Evine dönüyor, odasına giriyor ve hanımına diyordu ki: "Kilitle kapıları üzerime! Çivilerle çak, ne kimse içeri girsin, ne ben dışarı çıkabileyim! Sadece Allah Resulü girerse girsin. Resulullah dışında kimse girmeyecek bu kapıdan içeri!"
Sabit bin Kays’ı ortalarda göremeyen Peygamber Efendimiz, etrafındakilere sorup durumu öğrenince diyordu ki, "Gidin getirin onu, çünkü o ayetler onunla ilgili değildir!"
Resulullah’ın gönderdiği sahabeler hemen Sabit bin Kays’ın evine gidiyor ve durumu açıklıyorlardı. Duyduklarına inanamıyor, ağlaya ağlaya mescidin yolunu tutuyordu. Nebi Aleyhisselam soruyordu:
"Hayırdır Sabit, neyin var?"
Cevap veriyordu Sabit:
"Bu ayetler benim hakkımda inmiştir ya Resulullah! Ben sesi güçlü bir adamım; korkarım ki, bu ayetler beni tarif ediyor, beni anlatıyor!"
O SEN DEĞİLSİNBu sözlerden sonra Allah Resulü’nün kucağına düşüyor, bayılıyordu. Nebi Aleyhisselam’ın elleri Sabit’in omuzunda, sırtındaydı. O büyük hatip konuşamaz hale gelmiş, sanki nutku tutulmuştu.
Fahr-i Káinat ona bakıyor ve diyordu ki:
"O, sen değilsin!"
İnanıyordu ama kalbinden bir şey istiyordu. Sanki Fahr-i Káinat bir rahmet daha, bir kapı daha açsın istiyordu. Sonra Allah Resulü anlıyor ve dönüyordu. Gaybın anahtarlarını Rabbim dilediği kadar açıyordu.
Resulullah diyordu ki:
"İster misin güzel yaşayasın ve bir gün şehit düşesin. Sonra da cennete giresin?"
Bunu duyan Sabit diyordu ki:
"Razı oldum, ey Fahr-i Káinat!"
Nasıl razı olmasın ki? Rıza makamında yaşayan Sabit, Allah Resulü’nün müjdesiyle müjdeleniyordu.
Maden ocağında ilk sahurZonguldak’ın Gelik beldesinde 13 yıldır kömür işletmeciliği yapılan Deka Madencilik’in maden ocağı... Ramazanın ilk sahuru... Toprağın onlarca metre altında, en büyük nimet alın terinin ve el emeğinin hakkını veren çalışkan maden işçileri, yanlarında getirdikleri yiyeceklerle ilk sahurlarını yapıyor. Domates, biber, soğan, peynir ve üzümden oluşan sofraya uzanan kömürden kararmış eller,
ezan vaktinin gelmesiyle niyette bulunup dua için Tanrı’ya uzanıyor. Ocak şefi 15 yıllık madenci Mustafa Açıkgöz, sahuru yer üstünde de yapabileceklerini, ama iş kaybına neden olmamak için ocakta yaptıklarını söylüyor.
"Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak
olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ’Ben oruçluyum!" desin (ve ona bulaşmasın)." Buhari, Savm 2, 9, Libas 78; Müslim, Sıyám 164 (1151); Muvatta, Sıyám 58, (1, 310); Ebu Dávud, Savm 25 (2363); Tirmizi, Savm 55, (764); Nesái, Sıyám 41, (2, 160-161); İbnu Máce, Sıyam 1, (1638), Edeb 58, (3823).
Ey 7 kat göğün ve büyük arşın sahibi olan Allah’ım. Bizim Rabbimiz. Her şeyin Rabbi olan yüce Allah... Ey Tevrat’ı, İncil’i ve Kur-an’ı Kerim’i indiren, taneyi ve çekirdeği yarıp çıkaran yüce Rabbim. Alnından tutup hesaba çekeceğin her şeyin şerrinden sana sığınırım ya Rabbi... Sen öyle evvelsin ki, senden evvel hiç kimse yoktur. Sen öyle ahirsin ki, zatından sonra hiçbir şey yoktur. Sen öylesine açıkta ve görünürsün ki, senin üzerine hiçbir şey yoktur. Sen öylesine sır ve gizlisin ki, senin önünde hiçbir şey yoktur. Ya Rabbi! Benim borcumu ödememi ve fakirliğimi gidermemi nasib eyle...