Güncelleme Tarihi:
Haldun Dormen, Kıbrıslı tüccar bir baba ile bir Osmanlı paşasının kızı olan annenin ilk çocuğu olarak Mersin’de doğdu. Altı aylıkken ailece İstanbul’a taşındılar. “Bütün çocukluğum Şişli’de ‘Ömer Bey’ isimli bir apartmanda geçti” diye başlıyor anlatmaya Dormen: “Babam varlıklı bir iş adamıydı. ABD ve İngiltere ile ticaret yapar, traktör ithal ederdi. Ben de hep Alman dadılarla büyüdüm. O yüzden Türkçe’den önce Almanca’yı çok iyi öğrendim. İlkokulu devlet okulunda bitirdim. Bundan dolayı da çok mutluyum çünkü farklı kesimlerden arkadaşlar edindim. Kasabın oğluyla da, mahallenin en zenginiyle de beraber olmak bana çok şey öğretti. İlkokuldan sonra arkadaşlarımdan kopmamak için önce Galatasaray Lisesi’nin ortaokuluna gittim. Ardından Robert Kolej’e devam ettim. Bu tercihte herkesin başka gayesi vardı; babam kendi işlerine yardımcı olabilmem ümidiyle İngilizce’yi iyi öğrenmemi istiyordu; ben de gizli emellerimi gerçekleştirebilmek için!”
BABA NASİHATİ: HER NE OLACAKSAN EN İYİSİ OL
Emelleri gizliydi çünkü aklında tek bir şey vardı; sinema veya tiyatro oyunculuğu… Ama aile oyunculuk konusunda muhafazakârdı. Dormen, “Babam okulda bir Shakespeare oyununda oynamış diye büyükbabam altı ay suratına bakmamış. Torununun ne olduğunu bilseydi!” diye gülerek devam ediyor: “Benimse aklımda oyunculuktan başka şey yoktu. Tabii bunu aileme söyleyemiyordum. 11’inci sınıftan sonra artık ‘Bu çocuk ne olacak?’ diye telaş etmeye başladılar. Onlar ‘Avukat mı yoksa doktor mu?’ diye tartışırlarken ben gizlice Yale Üniversitesi’ne başvurumu yapmış ve kabulümü almıştım bile! Babama, yapmak istediğimin bu olduğunu ve onu mahcup etmeyeceğimi anlatan uzun bir mektup yazdım. Yanıtı şu oldu; ‘Her ne olacaksan en iyisi ol!’ Ben de hayat boyu babama layık olmaya çalıştım.”
‘BEN DOĞUŞTAN TİYATROCUYUM’
Peki Dormen’in tiyatro merakı nereden geliyordu? “Doğuştan” diye yanıtlıyor: “Sinemaya olan ilgim ağır basıyordu. Özellikle müzikal filmler beni çok etkiliyordu; Judy Garland, Ginger Rogers, Marta Egghert… Küçükken çocuk tiyatrolarına götürülürdüm. Bir sefer de Şehir Tiyatroları’nda Othello’ya gitmiş ve bayılmıştım. Cahide Sonku ve Hadi Ün oynuyordu. Bir gün Cahide Abla ile çalışacağım aklıma bile gelmezdi… En çok ilgimi çeken şey dekordaki bulutların geçişiydi. Nasıl yaptıklarına hayret etmiştim. 10-11 yaşlarımdaydım. Aklımda kalan ilk önemli oyun oydu. Sonra elimden geldiğince bütün oyunlara gitmeye çalıştım.”
50’LERİN AMERİKA’SINDA BİR TÜRK
‘BÜYÜLÜ BİR DÜNYA GİBİYDİ...’
Hayallerini gerçekleştirmek için uçağa atladığı gibi soluğu ABD’de aldı. Sene 1950’lerdi… Dormen o dönemin Amerika’sını şöyle tarif ediyor: “New York’ta Times Meydanı’nda ışıkları gördüğümde şaşkınlık içinde kalmıştım. Bu kadar çok ışığı nereden bulmuşlardı! Büyülü bir dünya gibi gelmişti. Okulun olduğu New Haven’daysa başka bir Amerika ile tanıştım. Sınıf arkadaşlarımın çoğunun yaşı askerlikten geldikleri için büyüktü. Mc Carthy Amerika’sıydı ve bir sürü insan boş yere, solculuk iddiasıyla tutuklanıyordu. O dönem siyahlara yapılan ayrımcılık beni çok üzüyordu. Mesela otobüste biz önde, siyahlar arkada oturuyordu. Mola yerinde ‘Siyah Erkekler/Siyah Kadınlar’ diye tuvalet levhaları görmüştüm. Bu hiç alışık olduğum bir şey değildi. Ben tabii o zamanlar tiyatrocu, sinemacı olma keşmekeşi içindeydim…”
‘ÜLKEME DÖNMEKTEN HİÇ PİŞMAN OLMADIM’
Aslında isteği sinemacı olmakmış. Hatta bu yolda Hollywood’un kapılarını bile aşındırmış! Ancak; “Tiyatroya esir düştüm, iyi ki!” diye devam ediyor: “Eğitim için ABD’yi tercih etmemin tek sebebi sinemaya, Hollywood’a yakın olmasıydı. Nitekim bir yaz tatilimde ‘Pasadena Playhouse’ isimli bir tiyatroda oynadım. İlk sahne deneyimim Galatasaray Ortaokulu’ndaydı. Lisede de birkaç oyunda rol almıştım. Yale’deki son senemde iki arkadaşımla ‘Saranac Lake Theater’ isimli, 20 kişilik yaz tiyatrosu kurduk. Her şeyini kendimiz yapıyorduk; bilet satışı, reklamı, oyunlar… Oradan çok şey öğrendim. Okul bittikten sonra da temsiller çıkarmaya devam ettik. Mezuniyetten sonra bir sene New York’ta dans ve şarkı dersi aldım. Sonrasında da Türkiye’ye döndüm. Kalmayı hiç düşünmedim, hedefim hep ülkeme gelmekti. Bir gün bile pişman olmadım.”
‘30 SENELİK LÜKÜS HAYAT’
Dormen, 1955’te ülkesine döndü. İşi hazırdı! Nasıl mı? Şöyle anlatıyor: “Gelmeden önceki bir yaz tatilimde Muhsin Ertuğrul’a gidip dönüşte kendisiyle çalışmak istediğimi söylemiştim. O da o esnada ‘Küçük Sahne’yi açmıştı. İlk önemli özel tiyatroydu. Döner dönmez Muhsin Bey’e gittim. Ondan sonra ‘Cinayet Var’ oyunuyla başladım. Eşim dostum herkes beni ilk defa orada seyretti. Herkesle beraber ben de heyecanlandım! Ondan sonra iş başladı...Bir yandan da Erol Günaydın, Yiğit Okur ve Mümtaz Zeytinoğlu’nun kurduğu tiyatro derneğine katılıp onlara reji yaptım. Amatör olarak ‘Cep Tiyatrosu’nu kurup oyunlar sahnelemeye başladık. İşim gücüm tiyatroydu! Cep Tiyatrosu çok başarılı oldu ve bence hayatımda yaptığım en önemli iştir. Altan Erbulak, Metin Serezli, Erol Günaydın gibi isimler yetişti. Çalıştığımız üç senede Türk sanat hayatında yer etti. Oyunculuğum da devam ediyordu. 1955’te tek bir oyun, ‘Papaz Kaçtı’ için Dormen Tiyatrosunu kurmuştuk.”
‘ARTIK SERBESTİM OH NE RAHAT!’
Bir yıllık askerliğinin dönüşünde, 1957’de kendisine ‘Küçük Sahne’ teklif edildi. Buraya yerleşen Dormen Tiyatrosu tam 15 yıl devam etti! Dormen, “Bir sürü insan yetişti” diye devam ediyor anlatmaya: “1972’de tiyatro iflas etti, kapattık. Altı yıl tiyatroyu sadece rüyalarımda gördüm. Sonra ikinci kariyerim başladı; Hisseli Harikalar Kumpanyası’nı yazıp yönettim ve kıyamet koptu! O arada Gencay Gürün de ‘Lüküs Hayat’ı teklif etti. O da Şehir Tiyatrosunda 30 sene kadar sürdü. Ardından 17 sene Feriköy’deki tiyatro... Şimdi artık tiyatrom yok. Serbest çalışıyorum, oh ne rahat!”
‘DEKOR MERAKIM YÜZÜNDEN İKİ KERE İFLAS ETTİM!’
“Türkiye’de çok güzel tiyatro yapılıyordu ama Avrupa’daki gibi daha hızlı, tempolu oyunları ben getirdim. Sahnedeki suflörü kaldırdım. Dekor ve kostüm yalnızca klasik oyunlarda yapılırdı. Herkes evde ne varsa onu giyerdi. Biz her oyunda kostüm çizdirirdik. Benim için prodüksiyon çok önemli. O yüzden iki kere iflas ettim!”
‘YENİ NESİL İYİ HOŞ AMA...’
“Benim ayağım çok küçük bir ameliyattan sonra sakat kaldı. Yürüyüşümde aksaklık oldu. Onun için mümkün olduğunca ‘Oyunculuk yapmayayım, yönetmenlik yapayım’ diyordum. Bir gün okulda ‘Jül Sezar’ oyunundan prova yapıyorduk. Benim karakterim yürüyordu. Beşinci sahnede hocamız Bayan Welsh, “Ayağını da oyuna katmana gerek yok” dedi. Gerekçesini söyleyince çok utandı. Bense sakatlığımın ancak beşinci sahnede fark edilmiş olmasından fevkalade memnun olarak kim ne derse desin kendime güvenerek oyunculuğuma devam ettim. Şimdi Akademi Dormen’deki derslerimde çocuklara hep ‘Kendinize güvenin!’ diyorum. Yeni jenerasyon iyi, meraklı ama çoğu Muhsin Ertuğrul’u tanımıyor! Duymamışlar bile…”
‘İSTİKBAL ALTERNATİF TİYATROLARDA’
Dormen bugünün gençlerine neler tavsiye ediyor? “Umudunuzu kaybetmeyin! Her inişin çıkışı vardır. Bu pandemi dönemi de geçecek. Sonumuz iyi olacak. Türk tiyatrosunun istikbali genç insanların her şeyi göze alarak açtıkları alternatif tiyatrolarda. Yepyeni yönetmen ve yazarlar yetişiyor. Ama tabii devletin desteği de her zaman gerekiyor…”