Bir bölümü ihbar ediyor bir bölümü vuruyor

Güncelleme Tarihi:

Bir bölümü ihbar ediyor bir bölümü vuruyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2003 01:48

Yalçın DOĞAN/SÜLEYMANİYE-MUSUL

Saddam'ın oğulları Uday ile Kusay'ın öldürülmesinden bir kaç saat sonra Musul'dayız!..

Daha doğrusu Musul'a girmeye çabalıyoruz, ancak Amerikan askerleri peşmergelerle birlikte Kuzey Irak'taki bütün kentleri giriş ve çıkışı inanılmaz kontrol altında tutuyor.

Kuzey Irak'ta ve genel olarak Amerikan yönetimindeki Irak'ta neler oluyor?.. Özdemir İnce, Doğan Haber Ajansı'ndan Faruk Balıkçı ve Ferit Aslan'la birlikte önceki gün yola çıkıyoruz. İlk durak Musul.

Musul, Irak'ın en güvensiz yerlerinden biri. Zaten nüfus yapısı bu güvensizliğin, burada sosyal yapıdaki karmaşanın bir yansıması. Arap, Kürt, Süryani, Türkmen ve Yezidiler'den oluşan yaklaşık 3,5 milyonluk bir kent. Musul valisi Arap, yardımcısı Türkmen kökenli. Ama hepsinin üzerinde bölgedeki Amerikan kuvvetlerinin komutanı var. Zaten kentin girişinde önce o kuvvetlerin bulunduğu karargáh karşımıza çıkıyor.

UZUN ARAÇ KONVOYLARI

Önceki akşam saat 19.30-20.00 dolayları. Habur'dan Musul'a kadar her şey normal. Musul'a yaklaşırken, karanlık hafif bastırıyor. Ama sıcaklık hálá 40-45 derece. Aniden kendimizi uzun bir konvoyun içinde buluyoruz. Kilometrelerce uzanan araba kuyruğu...

Musul'un girişi ve çıkışını Amerikan askerleri ile Barzani peşmergeleri tutuyor. Bütün arabaları didik arıyorlar. Kente girmek, kentten çıkmak yasak!.. Çünkü Saddam'ın oğulları ile ilgili operasyonun devamı var. Saddam Aranıyor!.. Saddam'ın en güçlü olduğu yerlerden biri Musul. Ancak savaşta direnmiyor. Ne var ki, Amerikan askerlerine karşı tek tek saldırıların yaşandığı kent yine Musul. İki gün önce iki Amerikan askeri öldürülüyor. Ama öte yandan da Saddam ailesiyle ilgili ihbarlar artıyor.

Şimdi, Saddam'ın Musul-Tikrit-El Romadi üçgeninde saklandığı yönünde bilgiler geliyor. Saddam'ın Tikrit'te doğduğu da düşünülürse, şu anda tam bizim bulunduğumuz bölgede Amerikan operasyonlarını tahmin etmek güç değil.

ONLAR ŞEHİT DEĞİL

Uday ve Kusay'ın öldürülmesi üzerine ünlü El Cezire TV'sinde spiker sokaktaki insanlara soruyor:

‘‘Şehitler için ne düşünüyorsunuz?’’

İlginç, Irak'ın ünlü yazarlarından ve gazetecilerinden sokaktaki Iraklıya kadar hepsi ortak düşüncede:

‘‘Hayır bunların eli kanlı. Nasıl şehit olur bunlar. İslam cinayetle bağdaşmaz. Bunlar hep cinayet işledi. Onun için bunlar şehit değil’’.

Arapça bilmiyorum, ama bilenlere dünkü Irak gazetelerini soruyorum. Haber gerçi manşetten, ama tepkisiz ve yorumsuz.

Zaten Irak bir garip. Tepki ve yorum yok!.. Amerikan askeri var!.. Günlük uğraş var!.. Amerikan işgaline alışkanlık ise, henüz yok.

İzmirliyim ama sen düşmansın!..

Özdemir İNCE/MUSUL

Saatlerdir yol alıyoruz. Şimdi Süleymaniye'deyiz. Yani Türk askerlerine baskının yapıldığı yer. Genel kurmaydan emir var, asker baskınla ilgili ağzını açmıyor. Ama baskının yapıldığı, yani Türk askerinin irtibat bürosunun sırtındaki bina Irak Türkmen Cephesi Süleymaniye Temsilciliği.

Temsilci İsa Muhsin Kasap ve koruması Celil Fahrettin anlatıyor: ‘‘Bizim burayı da basan Amerikan askerlerinden biri, bana 'Ben İzmirliyim' dedi. Türkçe konuşuyordu. Ama bana ‘sen düşmansın' diye bağırdı. Ben de ‘Ben Türkmenim' diye cevap verdim...’’ Celil'i de Amerikalılar sorguya çekip, başına kukuletayı geçirdikten ve ellerini arkadan bağladıktan sonra, önce Kerkük'e, ardından Bağdat'a götürüyorlar. Sorgu sırasında, siz Türk MİT'isiniz, bu iş için buradasınız, gibi suçlamalar yöneltiyorlar.Olay geride ama dumanı tütüyor. kolay kolayda unutulacak gibi değil. Tek bir laf söylememeye yeminli irtibat birliğinden bir askere tek bir şey soruyorum: ‘‘Amerika Türkiye'den yeniden asker istiyor, baskını yaşayan biri olarak ne düşünüyorsunuz?..’’ Hüzünlü, sıkıntılı bir bakış, ‘‘Buna bana değil, Türkiye'deki vatandaşlara sorun’’ demekle yetiniyor.

Halk memnun gözüküyor ama gözler kuşkulu

20 saattir Irak'tayım. 22 Temmuz günü saat 18.30'da 3 saat süren bir işkenceden sonra Habur kapısından geçip Irak'a girdim. Habur kapısı rezaleti özel bir yazı konusu olacağı için onu şimdilik erteliyorum.

Dediğim gibi 20 saattir Irak'tayım ama yol kıyısındaki reklamlara (Beko, Vestel, Ülker, İstikbal, Arçelik ) süpermarketlerde ve yol kıyılarında satılan mallara bakacak olursak Türkiye'nin Güneydoğusu'nda bir yerdeyiz.

Irak üzerine yazanların yaptığını ben de yapıp Habur kapısından önce Silopi'den Habur'a uzanan ve Habur'u geçtikten sonra Irak tarafında Duhok Kenti'ne doğru kilometrelerce devam eden Türk kamyon ve tanker kuyruğundan söz edebilirim.

YOLLARDA ABD ASKERİ

Musul'da akşama doğru önemli bir randevumuz vardı. Musul Vali Yardımcısı Doktor İbrahim Arafat ve Doktor Hüseyin Beyatlı ile. Saat 20.00'ye doğru Musul önlerine geldiğimiz zaman çıkış yollarının ABD askerleri ve peşmergeler tarafından abluka altına alındığını gördük. Aşağı yukarı 5 kilometre kadar kuyruk vardı. Musul'dan çıkan arabaları didik didik arıyorlardı. Bize Musul kentine girişlerin kapatıldığını söylediler. Bunun üzerine Erbil'e gitmeye karar verdik. Erbil yolunda ABD'li devriyeler tarafından birkaç kez durdurulduk. Ancak ne arabamızı aradılar ne de nereye gittiğimizi sordular.

6 DOLARA DEPO DOLDU

Musul önlerine doğru DHA Diyarbakır muhabirlerinden Faruk Balıkçı yakıtımızın bitmekte olduğunu söyledi. Yol boyunca benzin istasyonları olmadığı için, karpuz kavun satar gibi, bidonla mazot satanları aramaya başladık. Sonunda kıç kıça yanaşmış iki tanker bulduk. Bunlardan biri Türk tankeriydi. Tanker dolunca bize de mazot sattılar. Nissan cipimizin deposu 6 dolara doldu. Biz mazot doldururken kapısında DHA yazısını gören aracımızın çevresini sardılar. Biri ‘‘Hürriyet, Milliyet’’ diye saymaya başladı. Biri de ‘‘Hacı dayı, yolda kırk haramiler soygun yapıyor. Gece yolculuk yapmayın’’ dedi. Bunun üzerine mazot satıcısı lafa karışıp, ‘‘Kerkük-Bağdat yolunda Arap haydutlar soygun yapıyor. Ama burada vukuat yok’’ dedi.

HACI DAYI NEREYE

‘‘Hacı’’ diyorum, bundan sonra yol boyunca bana ‘‘hacı dayı, hacı baba, ya hacı’’ dediklerini sık sık duyacağım. Gerçekten de Habur'dan geçtikten sonra Musul-Erbil-Süleymaniye kerkük çevresinde herhangi bir terslik yok. Barzani'nin KDP'si ile Talabani'nin KYB'si, kendi özerk bölgelerinde tam anlamıyla asayiş düzeni kurmuşlar. Zaten konuşulan dile devlet dairelerine ve kuruluşlara bakacak olursak özellikle Erbil-Süleymaniye ve Kerkük bölgesinin Arap olduğunu söylemek mümkün değil. Tam anlamıyla bir Kürt memleketi. Türkmenlerin dediğine göre Musul dışında ciddi bir Arap varlığından söz etmek doğru değil burda.

En iyi oteli ABD askeri kapatmış

Kürtler, ABD'lilerin bölgede bulunmasından memnundular, Saddam'ın zulmünden kurtulmuştu, bölge insanları. Ama gözlerinde gördüğüm kuşkuyu kendi dilime tercüme edecek olursam:

Adamlar memnun olmasalar da, öyle görünüyorlardı, kim bilir belki de ABD casusuyduk, gidip ihbar ederdik onları. Dünyanın bütün halkları gibi tedbirliydiler. Zaten Erbil ve Kerkük'ün en iyi otellerinde ABD işgal ordusu kapatmıştı.

Şu anda bu yazıyı yazdığım, Türkmenler tarafından işletilen otelin lobisinden İngilizce sesler duyuluyor.

Bu sabah Erbil-Süleymaniye-Kerkük seferine çıkmadan önce saat 06.00'da otelin lobisinde televizyona bakıyorum. Birden Saddam'ın oğullarının ölmüş olduğunu anlıyorum. Ama Bağdat savaşı sırasında iki ay önce ölmüş olduklarını düşünüyorum. Meğer dün sabah 10.00 civarında Musul'da öldürülmüşler. bunu öğrenince Musul yollarının neden abluka altına alınmış olduğunuda öğreniyorum. Televizyonda bir Iraklı yazar, ‘‘Onları Irak mahkemeleri cezalandırmalıydı’’ diyor.

Barzani bölgesi feodal Talabani'ninki modern

20 saatlik ilk izlenimlere ve yol boyunca gördüklerime dayanak şunu söyleyebilirim:

Kuzey Irak'ta federatif bir Kürt devleti çoktan kurulmuş. Ancak bu federasyon, Kürtler ile Araplar arasında henüz değil. Talabani ile Barzani'nin kurduğu federasyon.

Barzani'nin denetiminde olan bölge feodal olan aşiret yapısıyla daha kapalı daha tutucu bir zihniyeti temsil ediyor. Kadınlar genellikle çarşaf içinde. Oysa Talabani kentinin başkenti sayılan Süleymaniye'ye girerken çevre yolu üzerinde rastladığımız kadınların başları açıktı, pantolon ve ceket giymişlerdi.

KÜRTÇENİN SORANİ LEHÇESİ

Çevre yolu üzerinde bir kahvede durduk. kahvedeki bir kaç kişi bizleri gözleriyle izlemeye başladı. Konuşmayı açmak için ortaya bir olta cümle attım. ‘‘Leşkere Amerika'yı memnune’’ dedim. Güya ABD askerlerinden memnun musunuz demeye getiriyorum. Bunun üzerine bizimle birlikte olan DHA muhabirlerinden Ferit Aslan yardımıma koşup cümlemi Kürtçeye çevirdi, ama bana dönüp ‘‘Abi bunlar Kürtçenin Sorani lehçesi ile konuşuyorlar. Anlaşmakta güçlük çekiyoruz’’ dedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!