Bir ayı hikayesi

Güncelleme Tarihi:

Bir ayı hikayesi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 2007 21:55

Diyeceksiniz ki, insan elinden çıkma, bilinen en eski heykelciğin bir ayı figürü olduğunu; Roma Kilisesi’nin asırlarca ayıyı kendi tanrısına rakip gördüğünü; sonunda ayının karizmasını çizmek için karşısına taç giydirdiği aslanı çıkardığını; Teddy Bear’in adını Theodore Roosevelt’ten aldığını… bilsek n’oluuur, bilmesek n’olur?

Haberin Devamı

Haşa huzurda…

 

Adı Michel Pastoureau.

 

Adamı tanımam.

 

Tanımam ama ölesiye kıskanırım.  

 

Yakışıklı mıdır, yamuk mudur? Kel midir, fodul mudur? Ayakları kokar mı? Kıl mıdır, sempatik midir? Raquel Welch gibi bir kadınla mı evlidir yoksa Kaynana Sema’nım gibi biriyle mi?

Bilmem!

 

Tarihçi olduğunu, ortaçağ uzmanı olduğunu bilirim.

 

Bu kadarını da niye bilirim?

 

Haberin Devamı

Çünkü adamı ölesiye kıskanırım.

 

Çünkü benim aklımı başımdan alan bir kürsünün başındadır: Sorbonne çatısı altında, EPHE’de (Tabiat bilimleri, Tarih ve felsefe bilimleri ve Din bilimleri başlıkları altında sadece doktora derecesi veren bir yüksek okul) BATI MEDENİYETLERİ SEMBOLİZMASI TARİHİ KÜRSÜSÜ BAŞKANI’dır.

 

Çünkü paleografya uzmanı arşivcidir…

 

Çünkü beni kıskançlıktan çatırdatan kitaplar yazar, mesela:

 

- Avrupa Ortaçağının Sembolik Tarihi

- Günümüzün Renkleri Ansiklopedisi
- Meşhur Hayvanlar
- Şeytan’ın Kumaşı (Çizginin ve çizgili kumaşın hikayesi)

- Fransa’nın amblemleri

Ve, son olarak…

 

Yahu hakikaten kıskanıyorum ben bu adamı…

 

Bakın yeni çıkan kitabının adına ve konusuna:

 

‘AYI, SÂKIT BİR KRALIN HİKAYESİ!’

 

(Sapık değil sapıklar! Sâkıt, sâkıt… yani düşmüş, tahttan inmiş…)

 

*

 

Haberin Devamı

Mesela, ilk insanların ayıya taptıklarını bu kitaptan öğrendim. Hatta, belki de, insanoğlunun ilk tanrısının bir ayı olduğunu, çünkü insan elinden çıkma bilinen en eski, (yirmi bin yıllık) heykelcik, bir ayı figürüymüş.

 

(Tarih öncesi çağlarda Türkler’in ataları da ayıya tapıyordu herhalde. Hâlâ tapınma devam ediyor da…)

 

Mesela, bir anekdot… 1902’de ABD’nin güney eyaletlerini gezmekte olan Başkan Theodore (“Teddy”) Roosevelt (kahraman bir asker, gerçek bir sporcu ve meşhur bir avcı imiş) fırsattan istifade ava çıkmış. Ama tek saçma atamamış. Yardımcılarından biri, bir yalaka (how do you say ‘yalaka’ in English?) Başkan’ın geçtiği yola, bir çiftçinin yakaladığı kara tüylü bir ayı yavrusu salmış. Başkan vuracak, mutlu olacak. Ama Teddy durumu anlayınca çok kızmış, hayvanın canını bağışlamış. Ve Cumhuriyetçi Parti bu hadiseyi ülke çapında bir reklam malzemesi olarak kullanmış. Bu olay üzerine, Washington Post’ta Rus kökenli bir karikatürist, bir oyuncak ayı kahraman yaratmış. Ve Başkan’dan izin alarak da adını… Teddy Bear koşmuş. Meğer meşhur ‘Teddy Bear’ böyle ortaya çıkmış.

Haberin Devamı

 

*

 

Özetlenesi değil ne yazık ki - Michel Postourneau, paleolotik çağda yolu insanla kesiştiği günden bugüne, ayının macerasını anlatıyor bu 500 sayfalık kitabında.

 

İnsanların asırlar boyunca bu canavardan nasıl korktuklarını, ayıyı ‘şeytan’ olarak gördüklerini… (Hippo Regius’lu Aziz Augustinus’a bakarsanız ‘ursus est diabolus’)

 

Ayının binlerce yıl vahşetin, cinsel gücün, kudretin sembolü olarak görüldüğünü…

 

Bu yüzden Hazreti Davud’tan Godefroi de Bouillon’a (bizim lise tarih kitaplarının Godfruva dö Buyon’u) birçok efsanevi kahramanın güya ayıyla savaşıp zafer kazandıklarını…

 

Yuvarlak Masa (Büyücü Merlin / Kutsal Kâse) efsanesinin Kral Arthur’una bu yüzden ‘Ayı Kral’ dendiğini…

Haberin Devamı

 

Tanrılaştırılmış ayı figürü’nün genç Hıristiyan Kilisesi’nin ‘lanse ettiği’ tek tanrıya rakip olduğunu; uzun süre animist köylülerin ayı-tanrıyı Hazreti İsa’ya ve Kutsul Babası’na tercih ettiklerini…

 

İnsanın akrabası hatta atası olduğuna inanılan ayının (ki kimi vatandaşlarımızın yakın atası olduğu muhakkak! J), genç kadınları kaçırıp onlarla çiftleştiğine inanılan bu ‘dehşetli canavarın’ hakkından… keşiş papazların geldiğini…

 

Antonius, Blaise, ardından Colomban ve Gaal adlı keşişlerin, köylülerin Şeytan gibi korktukları ayıları yakalayıp evcilleştirdiğini, hatta kara sabana sürdüğünü, böylece ayının halk nezdinde karizmasının çizildiğini…

 

Ancak bunun bile ayıya olan hayranlığı ortadan kaldırmaya yetmediğini, Kilise’nin bütün mücadelesine rağmen ‘ayı bayramı’nın takvimden silinmediğini; bu güçlü hayvana tapanların Ortaçağ’da bile var olduğunu…

Haberin Devamı

 

Sonunda, Katolik Kilisesi’nin ‘ayıya rakip yaratmak’ yoluyla, daha doğrusu ‘egzotik aslanı’ ‘Hıristiyanlaştırarak’ kutsadığını ve ‘Hayvanların kralı aslan’ diye tahta çıkardığını…

 

Avrupalı prenslerin (gücünü kabul etmemek için) ayı avından vazgeçtiğini ve (Haçlı Seferleri’nden sonra) armalarındaki ayıyı atıp yerine aslan figürleri koyduklarını…

 

Kilisenin ve Hıristiyan batının, çocuk masallarında bu güçlü ve soylu hayvanı ‘salak, aç gözlü, hırsız’ olarak göstererek ayıya son darbeyi indirdiğini…

 

20.yy’ın başında moda olan ‘Teddy Bear’ ve pelüş ayıların işi bitirdiğini, neticede ayının ‘aslan kral’ karşısında ezilip gittiğini…

 

Ama, ‘imajı sıfırlanmış’ ayının da 1969’da aslana bir şeref golü attığını; Apollo XI’in Ay’a bir… oyuncak ayı götürdüğünü…

 

Diyeceksiniz ki bilsek ne olur, bilmesek ne olur? Bunların bize ne faydası var?

Pratik bir faydası yok elbet…

 

Ama merak edip öğrenmek, kendini geliştirmek, genel kültür…

 

İnsanı ayıdan ayıran bir özelliktir!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!