'Bir ay içinde iki kez sicilim bozuldu'

Güncelleme Tarihi:

Bir ay içinde iki kez sicilim bozuldu
Oluşturulma Tarihi: Nisan 25, 2012 11:39

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve 28 Şubat döneminin Kırıkkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekanı Prof. Dr. Ömer İnan, 28 Şubat sürecinde, bir ay içinde iki kez sicilinin bozulduğunu, bazı öğrencilere 'hocanı fişle' diye liste verildiğini belirterek yaşadıklarını “hukuk tarihinde görülmemiş bir şey” olarak nitelendirdi.

Haberin Devamı

Prof. Dr. İnan, 1960 ihtilali döneminde çocuk, 1971 yılındaki 12 Mart Muhtırası zamanında öğrenci olduğunu dile getirerek, “12 Eylül 1980 darbesi, post-modern darbe denilen 28 Şubat ve son olarak 27 Nisan Muhtırası... Yaşım 60, ortalama 12 senede bir darbe gördüm. Bu, demokratik bir ülke açısından utanç verici bir olay” diye konuştu.

“Bu bir travmadır”

“Hayatımda 5 darbe yaşadım. Neticede bu bir travmadır” diyen İnan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1971 yılında 12 Mart Muhtırası verildi. Ardından hükümet devrildi. 1960 ve 1980'de de hükümet devrildi. Hükümeti kendi haline bıraksaydınız mesela 1960 ihtilalini yapmaya gerek kalmazdı. O dönemde benim yaşım küçüktü ancak söylenen o ki eğer ihtilal yapılmasaydı bir daha ki dönemde zaten halk, o partiyi iktidara getirme eğiliminde olmayabilirdi. 1980'de de öyle. İhtilal yapılmasaydı, 'işler iyi gitmiyor' diye halk mevcut iktidarı devirebilirdi. Nitekim halk bunu 2002'de gerçekleştirdi. Halk, 2001 krizinden başarısız çıkan 3 iktidar partisi ile 2 muhalefet partisini meclisin dışında bırakıverdi. Demek ki bu halkı kendi haline bırakırsan, temizliği kendisi yapıyor. Beğenmediklerini, yanlış yapanları işbaşından uzaklaştırıyor. Onun için bu ordunun işi olmamalı. Demokratik bir ordu, demokratik bir ülkede bunların olmaması lazım.”

“28 Şubat sürecinin acısını çektik”

Prof. Dr. İnan, Kırıkkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı olduğu döneme denk gelen 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Çok net bir şekilde 28 Şubat sürecinin acısını çektik ve ben 49 yaşında emekli olmak zorunda kaldım. Normal sıhhati ve yaşantısı olan bir üniversite hocası, yaş haddinden emekli oluncaya kadar üniversitede kalır. Yeni iş kurarak ayrılanlar vardır ama çok nadirdir. Bazı hocalar, yaş haddinden emekli olduktan sonra bile üniversiteye devam ederler. Ben de öyle düşünüyordum. Seviyordum çünkü üniversiteyi, ders vermeyi. Fakat 49 yaşında emekli oldum. Niye? Çünkü 28 Şubat süreci buna mal oldu.”

Haberin Devamı

Üniversite Rektörü Prof. Dr. Beşir Atalay'ın da bu süreçte zorla emekli ettirildiğini dile getiren İnan, şöyle konuştu:
“Bize yüklenen suç ne? İrticai faaliyete biz de alet oluyormuşuz, kadrolaşıyormuşuz. Bize söylenen bu. Ben ne gibi bir irticai faaliyet olduğunu bilmiyorum ama tezgah nasıl bize yüklendi, anlaşılır bir şey değil. Bildiğim sırf şudur; inancı olan insanları bir şekilde tasfiye etmek. 28 Şubat süreci esas itibariyle bu. Anadolu insanının ve sermayesinin, belli noktalara gelmesini istemeyen bir kesim var. Bunlar hem sivil, hem asker, hem de gazeteci... Bunlar 28 Şubat sürecinde birlikte hareket ettiler. Bizim önümüzü kesmek için de 'irtica' dediler. İrtica, yeni bir olay değil. Adnan Menderes'te de Süleyman Demirel'de de Turgut Özal'da da vardı. Hepsine 'irticacı' dediler. Demek ki irticayı, önlerini kesmek istedikleri insanlara yakıştırdıkları bir şey olarak kullandılar.”

“Hukuk tarihinde görülmemiş bir şey”

Prof. Dr. Atalay'ın ardından ataması yapılan rektörün, sık sık Ankara'ya gidip geldiğini ve kendisine sürekli “Başörtülü öğrencilerin işi ne olacak?” diye sorduğunu dile getiren İnan, rektöre başörtülülerle ilgili Türk hukuk mevzuatında hiçbir yasağın olmadığını söylediğini anlattı.
Daha sonraki süreçte Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararının esas alındığını ifade eden İnan, şöyle konuştu:
“2547 Sayılı Kanun'un ek 17. maddesi çıktı. Bu madde, 'Mevcut kanunlara aykırı olmamak şartıyla üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir' diyor. Bu kanun, halen yürürlükte. Bunu, Anayasa Mahkemesi'ne götürdüler. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmedi ama gerekçeli kararında bu başörtüsü aleyhine bir şeyler yazdı. İşte onu karşımıza çıkardılar devamlı. Bu hukuki bir şey değil ki. Kanun değil, tüzük değil, yönetmelik değil. Bunu uygulamayınca rektör zulme başladı. Rektör, bir ay arayla benim 2 defa sicilimi bozdu. Bu hukuk tarihinde görülmemiş bir şey. Gerekçesi şu; 'Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı hareket etmek'. Ne yaptım peki? Başörtülü öğrencilerin derse girmesini gösteriyor örnek olarak. Başörtülü öğrenciler hakkında soruşturma açtırmaya çalışıyorlar. Kendileri açıyorlar, beni soruşturmacı tayin ediyorlar.”

“Talebeye 'hocanı fişle' diye liste verildi”

Elinde liste olan bir öğrencinin bir gün yanına gelerek, bazı akademisyenlerle ilgili bilgi almak istediğini anlatan İnan, yaşadığı olayı şöyle anlattı:
“Yanıma gelen öğrencinin, dekanlığını yaptığım fakülte haricindeki diğer fakültelerde görev yapan öğretim elemanlarının ve idari elemanların listesi vardı elinde. İsimlerin karşısında 'H' ve 'S' harfleri vardı. Öğrenciye listenin ne olduğunu sorduğumda 'Bunu bana JİTEM'deki yüzbaşı verdi, kalanları 'kim, nedir?' tamamla dedi' diye anlattı. Bunun üzerine talebeyi azarladım, ağladı. Yanlış bir şey yapmamak için yanıma geldiğini söyledi. Bir süre sonra JİTEM komutanı geldi, randevu istedi. Kendisiyle görüşecek bir konunun olmadığını ilettim. Bir talebeye liste veriyor 'hocanı fişle' diyor. O çocuk hocasını sevmiyorsa, aleyhine neler yazar. İşi bu kadar laçkalaştırdılar.”

“MGK heyeti fakülteyi denetledi”

28 Şubat sürecinin yaşandığı 1997 yılının ağustos ayında üniversite Rektörü Prof. Dr. Beşir Atalay'ın kendisini arayarak, dekanlık yaptığı fakülteye Milli Güvenlik Kurulu'ndan (MGK) bir heyetin geleceğini ilettiğini ifade eden İnan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu görüşmenin ardından dönemin Kırıkkale Valisi'nin Özel Kalem Müdürü beni aradı. Vali bey ile MGK'dan gelen heyeti, fakültenin kapısında karşılamamı istedi. Emekli korgeneral, emekli albay ve emekli binbaşıdan oluşan bir heyet. MGK, emeklilerden oluşan bir heyet gönderiyor. Nereye? Bir üniversiteye. Nerede? Fakülteye. Ne yapacak? Denetliyor beni. Bu demokratik bir ülkeye yakışan bir olay mıdır? Bana soruyor; 'Nereden aldın bu elamanları sen?'. Sayıyorum ben de Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden, Bilkent Üniversitesi'nden, falanca doktorasını yurt dışında yaptı diye. Bunlara hesap veriyorum ben bir üniversite dekanı olarak. Vali de vardı bu üçünün yanında. 'Bu soruları nasıl sorarsınız' demedi, biz de diyemedik 28 Şubat sürecinde. Siz kimsiniz, ne karışıyorsunuz, ne alakanız var diyemedik, cevap verdik.”

Haberin Devamı

Fakültedeki asistanlara dağıttığı bilgisayarların, Prof. Dr. Atalay'dan sonra göreve gelen rektör tarafından “tehlikeli” olduğu gerekçesiyle toplatıldığını ifade eden İnan, “Bir akademisyen ben emekli olduktan sonra 'İyi hocaydı, niye emekli olmasına müsaade ettiniz' deyince, rektör 'onun hocalığı bana lazım değil, bana tetikçilik yapacak eleman lazım' diyor. İşte 28 Şubat sürecinde bunları yaşadık” dedi.

Bu süreçte öğrencilerinin de perişan olduğunu söyleyen İnan, “Başörtülü diye çocuğun derse girememesi... Niye giremiyorsun? Başörtün var. İrticacı... Niye bu kız çocuklarına zulmediyorsunuz siz? Erkek de olabilir daha fazlasıyla. Niye bu değil de bu?” diye konuştu.

Haberin Devamı

28 Şubat sürecinde askerlerin imam hatip liselerine denetime gittiğini ifade eden İnan, “İmam hatibi tehlikeli bir yer olarak görüyor. Din, iman söz konusu olduğu zaman 'tehlikeli'. Ancak esas mesele o değil. Bana göre, bir rant var ortada. Bu rantı paylaşmak için birtakım insanları irticacı diye hedef göstererek kamuoyunu o yöne yöneltiyorlardı. Öbür taraftan malı götürüyorlardı. Çünkü o devrin iktidarı, bazı ekonomik tedbirler almıştı ve milletin hayrınaydı ama bazılarının zararınaydı” dedi.

“Ailece perişan olduk”

Yaşanan olayların ardından “Ömrüm oldukça üniversitede kalırım” düşüncesinin gün geçtikçe törpülendiğini ve 28 Şubat sürecinden 3 yıl sonra emekli olmak zorunda kaldığını dile getiren İnan, “Emekliliğim gelmeseydi ben de çalışmaya devam edecektim ama 2 defa sicilim bozuldu. Daha sonra mahkemeye giderek kazandım tabii. Ancak her gün psikolojik baskıyla yaşamak kolay değil. Birden emekli olunca ailece perişan olduk. Başka işler yapmaya başladım. Mersin'e gittim, şirketi olan bir arkadaşın yanında çalışmaya başladım. Yeminli mali müşavirlik yaptım. Maddi ve manevi açıdan sıkıntı yaşadık” diye konuştu.
İnan, kendisi gibi birçok akademisyenin görevlerinden istifa etmek zorunda kaldığını, bir kısmının ise bağrına taş basarak görevine devam ettiğini anlattı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!